Silah ve cephane değil, bağımsızlık ve çağdaşlık ülküsü

10 Kasım 2021 Çarşamba

Her 10 Kasım’da olduğu gibi bugün de çok şey yazılacak, çok şey söylenecek. Bazıları Atatürk’ü vefatının 83. yılında saygıyla anarken, bazıları sessizliğe bürünecek, bazıları da Ayasofya Camisi’nde AKP’li Cumhurbaşkanı’nın önünde yaptığı gibi, kendi ülkesinin kurucusuna lanet okuyarak nankörlüğün dibine vuracak. 

Saygıyla andıklarını sandığınız isimlerin bir kısmı ise onun devrimlerine sahip çıkmayan hatta bizzat çiğneyen ama şeklen beyanatlar verip sosyal medyada göstermelik paylaşım yapanlardan oluşacak. 

Onun devrimlerine karşı olanlar, tarihi çarpıtma yarışına girecek. 

Ama kim ne yaparsa yapsın, gerçekler gizlenemeyecek. Çünkü Atatürk’ün yolundan gidenler susmayacak; onun bu ülkede gerçekleştirdiği eşsiz devrimin anlamını doğru analizler ve belgelerle ortaya koymaya devam edecek.

Bana sorarsanız, 98 yıldır laik Cumhuriyeti ve devrimleri karalamaya çalışan güruha verilecek en güçlü yanıtı, aslında Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkarken vermişti. 

Hafızamızı tazeleyelim…

16 MAYIS 1919 GÜNÜ NELER OLDU?

“Saat 4 sularıdır. Kaptana yola çıkmak için emir verildi. Kız Kulesi açıklarına geçildi. Daha sonra vapur durdurularak muayene ve denetlemeye alındı. Birkaç yabancı subay denetleme yapacaklardı. Bu sıkıntılı durumu Mustafa Kemal’in yaveri Muzaffer Kılıç şöyle anlatıyor:

‘…Bir motor tekneyle yanaşan İtilaf devletleri subayları güverteye çıktılar. Bizler, ne oluyor, bunlar ne istiyor, sorusuna cevap arar ve bakınırken Mustafa Kemal kaptana sordu:

- Bu adamlar ne için gelmişler?

- Efendim, silah, cephane arıyorlarmış…

- Görevinizi yapınız, sonuçtan beni haberdar edin.

Sonra bize döndü, Dolmabahçe önlerinde demirli bulunan yabancı zırhlıları göstererek dedi ki:

- Bu sersem adamlar işte böyle… Yalnız demire, çeliğe ve silah gücüne dayanırlar. Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silah ve cephane değil, ülkü, inanç dolu kafa götürüyoruz.’” (Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay - İşgal, Hüzün, Hazırlık, Cumhuriyet Kitapları,  26. baskı, s.410.)

Birleşik Krallık’tan Sir Somerset Arthur Gough-Calthorpe, I·talya’dan Kont Carlo Sforza ve Fransa’dan Amiral Amet’in yüksek komiser olarak İtilaf devletlerini temsilen İstanbul’da üs kurduğu bir dönemde yaşandı bu olay.

Üstelik aynı günün sabahında bindiği vapurda başına gelebilecek olası bir felaket Mustafa Kemal Paşa’ya bildirilmiş, vapurun bir İngiliz savaş gemisi tarafından Karadeniz’de batırılacağı aktarılmıştı. 

Ama o, Nutuk’ta anlattığı gibi, denizin ortasında öldürülme olasılığını düşünmüş ve “İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa batıp boğulmayı tercih ettim” diyerek yola çıkmıştı. 

Ruhundaki bağımsızlık tutkusu öylesine baskındı ki, gemiye binmeden önce bu haberi verip gitmemesini söyleyen eski Bahriye Nazırı Rauf Bey’e (Orbay) dönerek “Rauf, ben gideceğim. Senin de başın sıkışınca hemen bana katıl” dedi. 

20. YÜZYILDA EMPERYALİZME EN BÜYÜK DARBEYİ İNDİREN DEVRİMCİ

Bu ülke, işgal altındaki vatanını kurtarmak için halkla birlikte direnişi başlatmak üzere cesaret ve inanç ile Anadolu’ya çıkan bir liderin önderliği ile kuruldu. 

O öyle bir devrimciydi ki, bağımsızlık için verilen çok çetin bir kurtuluş mücadelesiyle, geri kalmış, yoksul ülkesini kalkındırmak için milletin temsilcileriyle TBMM’yi kurdu…

Egemenliği padişahtan alıp ait olduğu halka veren rejimi ilan etti…

Saltanatı ve halifeliği kaldırdı…

Din birliğini temsil eden ümmet toplumu yerine ulusal birliği geliştirdi…

Laik bir cumhuriyette tebalıktan vatandaşlığa, kulluktan birey olmaya giden yolda, başta kadınlar olmak üzere toplum için çok büyük adımlar attı.

Bütün bunları padişaha, işbirlikçi Osmanlı hükümetine, saltanat ve hilafet yanlısı şeriatçı yobazlara, mandacılara ve emperyalist devletlere karşı aynı anda mücadele ederek yaptı. Din-tarım toplumu olarak geri kalmış, Endüstri Devrimi’ni kaçırmış bir topluma çok kısa bir süre içinde çağdaşlaşma yolunu açmak için önderlik etti. 

Laik Cumhuriyet ve devrimleri, Bandırma Vapuru’na binerken içinde taşıdığı aynı büyük tutku ile ateşledi, kıvılcımları her yere yayıldı. 20. yüzyılda emperyalizme en büyük darbeyi indirdi; ezilen ülkelere örnek oldu. 

Her dönem olduğu gibi emperyalistlerle el ele verip onu karalamaya çalışanlar, bugün de boş durmuyor. Ancak karşıdevrim AKP döneminde atak yapsa da siyasal İslamcılar Mustafa Kemal Atatürk adını her yerden silmeye çalışsa da utanmadan ona lanet okuyanlar çıksa da onun izini yok etmeleri olanaklı değildir. 

Çünkü biz onun yolundan gidenler, silah ve cephane değil, bağımsızlık ve çağdaşlık ülküsüne bağlı kafalar taşıyoruz. 

Hedefimiz demokrasi,

Yolumuz aydınlanma, 

Gücümüz akıl, bilim, sanat,

Kırmızı çizgimiz laik Cumhuriyet, 

Ebedi cumhurbaşkanımız Atatürk!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları