Her gazeteci gibi ben de okuyucularımdan çok sayıda ileti alıyorum. Bir kısmı olumlu, bir kısmı olumsuz düşüncelerini paylaşıyor ama bazıları da dertleşiyor.
Dün gelen bir e-postayı genç bir okurum göndermiş. Yazdıklarını bu köşede aktarmak istiyorum.
“CUMHURİYET İÇİNDE ÇOK ŞEY BARINDIRIRKEN BU DENLİ MAHRUM OLMAMIZ...”
“Merhabalar, ben Eda. Açıkçası size yazmamın sebebi, Zafer Bayramımız ile alakalı olan köşe yazınızı görmemden kaynaklanıyor. Ben çok isterdim şu an üniversite sınavına hazırlanırken ülkemi kurtarmak derdine düşmemeyi... Yıllar öncesinde olduğu gibi uçurumun kenarında olmamayı. Cumhuriyet içinde çok şey barındırırken bizim bu denli mahrum olmamız neyin açıklaması, anlaması mümkün değil. Bu benim haklarımı gasp etmek değildir de nedir? O kadar zor şartlar altında özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı kazandık ki şimdi bunların hiçmiş gibi görülmesi beni derinden üzüyor.
Atatürk’ün adını geçirmekten aciz insanlar tarafından yönetilmek tarifi mümkün olmayan bir duygu benim için. Çok yazık... Ama bunlara rağmen diyorum ki ben yaşadığım sürece ülkeme sahip çıkmak için elimden ne geliyorsa yapmaya da hazırım ve biliyorum ki benim gibi olan insanlar da vardır.
Örgütlenmeliyiz, çok haklısınız. Umudun bu kadar arandığı bir dönemde ben de sizin gibi düşündüğümü belirtmek istedim. Hiçbir şey yapmamayı seçmiyorum. Aynı zamanda kendi adıma, ülkem adına teşekkür ederim yazdıklarınız için. Ben de çok isterim halkı uyandırmaya çalışmayı, köşe yazısı yazmayı ve tüm bunların karşılığını görmeyi, en azından umudumun baki kalmasını.
Umudun mumla arandığı dönemde en azından yazdıklarım ses buluyor diye düşündürttüysem ne mutlu bana. Dediklerimde sizi kırabilecek bir şey varsa özür dilerim. Sesinizin, sesimizin daha gür çıktığı, birlik olabildiğimiz, laik ve tüm anlamda bağımsız olacağımız günleri görmek dileğiyle kendinize iyi bakın.”
TEK UMUDUM...
Bunları yazan Eda, üniversite sınavına hazırlandığına göre, henüz 17-18 yaşlarında bir genç. Onun bu etkileyici satırlarını Türkiye’yi yönetenlere okutsak ne hissederler acaba? “Biz hayatlarının daha başındaki gencecik insanların geleceğe ilişkin umutlarını yok ediyoruz” diye düşünürler mi? Yarattıkları hayal kırıklığı yüzünden kendilerini sorumlu tutarlar mı?
Cumhuriyetin bu topluma kazandırdıklarını Eda gibi görebilirler mi? “Cumhuriyet içinde çok şey barındırırken bizim bu denli mahrum olmamız” ifadesinin ağırlığını hissedebilirler mi? Türkiye, bugün dünyada çok daha iyi bir yerde olabilecekken, gelinen noktada halkın büyük bir çoğunluğu açlıkla mücadele ederken, çok küçük bir azınlığın aşırı zenginleştiğini, bu uçurumun toplumdaki huzursuzluğun temel kaynağı olduğunu görürler mi?
Atatürk’ün ve onunla birlikte bu vatanı savunanların uğruna hayatlarını adadıkları tam bağımsızlık ilkesini benimsemiş bir ülkeyi, bugün emperyalizmin güdümünde bir ülkeye dönüştürmelerinin bedelini halkın nasıl ödediğini anlarlar mı?
Kamuculuğu, bağımsızlığı, laikliği, adaleti, bilimi, devrimciliği yerle bir edip, ülkeyi “Yeni Türkiye” adını verdikleri bir siyasal İslam prototipine dönüştürenlerin, halka verdikleri zararı umursayacaklarını düşünmüyorum!
Siyaset kanallarını adam kayırmacılıkla tıkayanlardan, koltuğuna yapışanlardan, çıkar kavgasına tutuşanlardan, emekçilere sırtını dönenlerden umudum yok. Tek umudum, Eda gibi akıllı ve duyarlı gençler ile Kuvayı Milliye ruhunu kalbinde taşıyan her yaştan gençlerde!