Öner Yağcı

Öğrenirken öğretme öğretirken öğrenme

23 Şubat 2019 Cumartesi

“İnsanın temel özgürlüğü, yaşamını daha iyi kılma özgürlüğüdür. Kültürün gelişebilmesi bu özgürlüğe bağlıdır ve yaşamını daha iyi kılma özgürlüğü üzerine konuşulmazsa, özgürlükle kültür üzerine söz etmenin anlamı yoktur” diyor Bertolt Brecht.
Günümüzde yazarlara tam da bu anlamsızlık dayatılıyor. Gerçekçiliğin buzdolabına konulduğu koşullarda toplumcu gerçekçilikten söz etmek bir başka çocukluk mu acaba? Öyle olmalı. Çünkü insana yakışan, insana en yakın olan bir çocukluk kaldı…
Her şeyin metalaştırıldığı, mistikleştirildiği, magazinleştirildiği, sanallaştırıldığı bu yaşam biçiminden kültür, sanat, edebiyat da çokça pay alıyor elbette. Edebiyatın da konuları, sorunları, yöntemleri, ilişkileri, tartışmaları, hatta dili de teslim alınıyor. Toplumsallığını bırakın insaniliğin bile kırıntısının olmadığı konulara hapsedilen bir edebiyatla baş başa bırakılmak istendiğimiz açıkça görülüyor.
Bu koşullarda durmak, kalıplaşmak, değişime kapalı olmak gerçekçi yöntemi kılavuz belleyenlere yakışmaz. Gerçekçilik, düşündürmeyi engelleyen anlayışlara dur demiştir.
Temeli insancıllık olan; yaşamı ve dünyayı anlamanın, algılamanın, estetize etmenin, aktarmanın, yansıtmanın, dönüştürmenin bir yöntemi olan gerçekçiliği, onun sınıf savaşımının tarihselliği ve kazanımlarından beslenen toplumcu gerçekçiliği, var olduğu temelden koparmadan günümüzde uygulamak hiç de kolay değil. Bu noktada, insanlığın yüzlerce yıllık savaşım birikiminin ürünü olan ama yaşadığımız küreselleşme koşullarında yenilgiyi geçici de olsa kabullenmiş olan bir düşünüşün ve sistemin yok olamayacağı gerçeğinin yol gösterici olacağı kesindir. Bu yol göstericilik, insanın, emeğin, özgürlüğün savunulması; sömürünün, eşitsizliğin, adaletsizliğin ortadan kaldırılması savaşımının birikiminden, deneyiminden, tarihinden kaynaklanmaktadır.
Karanlığa, umutsuzluğa karşı çıkmak edebiyatın doğasındadır. Maksim Gorki’nin “İnsan, ne onurlu sözcük”, Brecht’in “İnsan olmak büyük bir şeydir. Hayat çok kısadır bunun için” sözleri aynı özün anlatımıdır. İnsanı acınacak, yetersiz, zavallı, perişan, umutsuz olarak görüp salt bu yanları öne çıkaran bir edebiyata karşı, insana taşıdığı olanaklar açısından iyimserlikle bakanların safındadır gerçekçilik.
Bugünün dünyasında gerçekçilik, insandan, insanilikten yana, insancıllık temeli üzerinde var olmayı sürdürecektir. Çünkü her şeye karşın yazarın, çağının katıksız ürünü olmak zorunda olduğu bilinci hâlâ geçerlidir. “İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” önermesi, yaşamın, sanatın yol göstericisidir. Orhan Kemal insani gerçekçilik” diyordu buna.
Cumhuriyet’te 15 Şubat’ta yayımlanan yazısında Adnan Binyazar, Yalnızca yetişkinler için değil, gençlerin yaratıcı dünyasını aydınlatmak için önemlidir klasikler” derken bu gerçeği vurgulamıştı. İnsanlığın Stendhal, Balzac, Flaubert, Dickens, Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Çehov, Gorki, Şolohov, Hemingway, Steinbeck gibi gerçekçiliğin öncülerini okumaya devam etmesi, Binyazar’dan esinlenerek söylüyorum: “Yaşam tarihinin temeli”ni atarken “Her çağın duygu-düşünce kaynağı olan klasikler”den beslenenler, umutla dolarlar, yaşamlarına anlam katarlar, insanlaşırlar.
Dünyanın, yurdunun edebiyat birikimine sahip çıkmak gerçekçiliğin temel ilkelerindendir. Birikime dayanmak, düşünce ve edebiyat birikimini bugünlere, yarınlara taşımak gerçekçiliğin muradıdır. Öğrenmenin başısonu yoktur. Asıl olan, sürekli öğrenme, “öğrenirken öğretme öğretirken öğrenme”dir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları