Lozan’ın anlamı
Öner Yağcı
Son Köşe Yazıları

Lozan’ın anlamı

17.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Birinci Dünya Savaşı Mondros Ateşkes Antlaşması’yla sona erdiğinde Türk süngülerinin bulunduğu yerlerin “vatan toprağı” olarak kabul edilmesiydi Misakı Milli.

Misakı Milli’yi savunmak için kongrelerle oluşturulan Kuvayı Milliye’nin verdiği ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zafere ulaşmasından sonra gerçekleştirilen Lozan’la Türkiye Cumhuriyeti doğdu.

Atatürk’ün deyişiyle “Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belge” olan ve 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’ndan sonra işgal kuvvetlerinin son birlikleri 2 Ekim 1923 günü Dolmabahçe’de Türk bayrağını ve Türk askerini selamlayarak İstanbul’u terk etti.

Mustafa Kemal Paşa’nın, 13 Kasım 1918’de Boğaz’da söylediği “Geldikleri gibi giderler!” sözü gerçekleşmişti.

LOZAN'DAN SONRA

İngiliz diplomat Sir Andrew Ryan, Lozan’ın topraklarında güneş batmayan imparatorluğun yani o dönemin emperyalizminin yenilgisinin belgesi olduğunu şöyle itiraf etmişti:

“Lozan’da onursuz bir barış imzaladık. Bu İngiltere’nin şimdiye dek imzalamış olduğu antlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür.”

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee şöyle değerlendirmişti Lozan’ı:

“Lozan’da müttefikler, Türk ulusçularının yaklaşık olarak bütün taleplerine boyun eğdiler. Yenilgiye uğratılmış ve görünürde yıkılmış olan bir ulus, yıkıntıların üzerinden yükselerek, kesinlikle eşit koşullar içinde dünyanın en yüce uluslarının önüne çıkarak hemen hemen her ulusal dileğini kazanmıştır.”

Time dergisi noktayı “Lozan Antlaşması, yüz yıldan fazla süredir İngiliz diplomasisinin ilk göze çarpan başarısızlığıdır. Sonuçta Lozan Antlaşması, Türkiye’yi yaka paça Avrupa’dan atmak yerine Avrupa’yı Türkiye’den atmıştır” cümlesiyle koymuştu.

YÜZ YILDIR SÜREN

“Bütün bu reddettiklerinizi bugün cebime koyuyorum. Yarın birer birer çıkarıp sizlere ödeteceğim!”

Lozan’ın imzalandığı dönemde İngiliz dışişleri bakanı olan Lord Curzon’un yüz yıl önce söylediği bu söz, emperyalizmin hıncını, intikam alma hırsını anlatır bize.

Bu söz, o günden sonraki tüm Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı politikalarının (Soğuk Savaş, Yeşil Kuşak, ılımlı İslam, BOP...) ve saldırılarının da kaynağının ne olduğunu, ayrıca “Lozan yenilgidir” diyen siyasal İslamcıların konumlandığı yerin neresi olduğunu da somut olarak gösterir.

Bugün “Kanal İstanbul”la, “Terörsüz Türkiye”yle Lozan’ın tartışılması çabasının ardındaki gerçek, günümüz emperyalizminin ülkemize Sevr’i dayatmasından başka şey değildir.

SÖYLEV'İNDE UYARDI

1927’de Meclis’te okuduğu Söylev’inin sonunda, “Bu söylevimle ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum” diyen Atatürk, gençliğin ilk görevinin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmak olduğunu söylemiş, uyarmıştı:

“Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine göz koyacak düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir zaferin temsilcisi olabilirler.

Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere, yurtiçinde iktidara sahip olanlar, aymazlık ve sapkınlık ve hatta hainlik içinde bulunabilirler.

Dahası bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını istilacıların siyasal emelleriyle birleştirebilirler.

Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin evladı! İşte bu durumlar ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”