Doğan Kuban (1926-22 Eylül 2021) 90. yaşına yaklaşırken “kendi varlığına güvenmesini sağlayan bir ulusal kimliği tanımlamak için” yazdığı “Neden Türk’üm? Nasıl Türk’üm? Niçin Türk’üm?” başlıklı yazısına, “Babası Çerkez, anneannesi Midillili, annesinin ailesi Ortaasyalı olan bir Türk’üm” diye başlar (Cumhuriyet Bilim-Teknoloji, 1 Kasım 2013).
Yazısında, Türk kökenli göçerlerin kurdukları devletlerin Avrasya tarihinin ve İslam’ın biçimlenişinde büyük rolleri olduğunu, Selçuklu ve Osmanlılarla birlikte Türk ve Müslüman kimliklerin özdeşleştiğini, devşirme yeniçeriyle annesi Hıristiyan olan sultanların da Türkleştiğini söyleyen Kuban, “Bu toplum tarihini öğrenemedi” diyerek kısa bir tarih dersi veriyor:
TÜRK DİLLİ ANADOLU
“Biz sadece Anadolu’yu Türk dilli yaptık. Burası asıl anavatanımızdır. Ertuğrul aşireti de Türk. Osman Bey’in babasının, kardeşlerinin, oğullarının adı Türk, kendisinin adı Osman olmuş. Beyliğin kuruluşundan iki yüz yıl sonra uydurulmuş.
“1930’lu yıllarda Anadolu’da ilkokullarda tarihi çoktan unutturulmuş bu halkın çocuklarına ne olduğunu anımsatmak için ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım!...’ söyletiliyordu. Bu, yok olan imparatorluğu kuran insanlara kendilerini anlatmak için gerekliydi. O sırada Anadolu’yu anayurt yapanların nefesini yeniden içimize çekmemiz gerekiyordu.
“Türkiye, ulus düşüncesinin zayıflamasına göz yuman bir sakat düşüncenin esiri olarak dünyanın gelişmiş ülkeler ailesinden çıkarılmaya çalışılıyor.
“Marseillaise’ı dışlayan bir Fransız, ulusal marşlarını dışlayan Amerikalı, Alman, Rus, İngiliz olamaz.
“Bugünün Türkleri kendi tarihlerini öğrenmiyorlar. Eğer özel bir aile ortamından gelmemiş ya da okulda bilinçli bir hoca ile karşılaşmamışlarsa kimlik sorununun içeriğini öğrenmiyorlar. Türklerin ve Türkiye’nin tarihsel konumunu da bilmiyorlar.
“Türk tarihinin gelişmesini öğrenen herkes Türklerde ırkçılık olmadığını görür.
“Bozkır göçeri ekzogam (akraba dışı evlilik-Ö.Y.) bir toplumda yaşar. Çinli, Moğol, Slav, İranlı, Hintli her kadın bir ganimettir. Osmanlılar da öyle davrandılar. Savaşta düşmanın karısı, kızı bir ödül oldu. Osman Bey gazilere kentleri ele geçirdikleri zaman Rumların evlerinin ve karılarının onların olacağını söylüyordu. Cengiz Han da askerlerine aynı şeyi söylemiştir.
“Bizim sultanlar ise hareme Türk-Müslüman kadın sokmamışlardır. Anaları Hıristiyan esiridir. Bunu biliyoruz. Ama anlamını yorumlayan, sonuçlarını anlatan yok.
TÜRKLÜK KÜLTÜRDÜR
“Türklük ırksal ve kansal değil, bir kültürel özelliktir. Çağımızda bizi bu kültür kimliğine bağlayan tek şey dil ve dille üretilen düşünce ve sanattır.
“Cahilin özelliği, kolay yönlendirilmektir, bağnaz, kışkırtılan cahildir. Sömürülmek de bunun doğal sonucudur.
“Müslümanları ırk ve mezhep propagandasıyla birbirlerine düşürmek İngiliz emperyalizmi ile başlayan bir Batı stratejisidir.
“Biz sayısız etnik gruplarla iç içe yaşadık ve yaşıyoruz. Bu, dünyanın her yerinde böyle. Ama Amerikalının kendine güvenini düşünün.
“Bilgi, teknoloji ve uygarlık adına her şeyi ithal etmeyi pragmatik bir dünya görüşü bağlamında doğal kabul eden bir toplumuz. Bugün de her şeyi ithal ederek yaşıyoruz.
“Tarihimizin büyük bir özelliği var: Bu geri kalmış bir uygarlığı aşmaya olanak verebilecek bir özelliktir. Türkler hiç sömürge olmadılar. Her ırkla kardeş gibi yaşadılar.
“Sultan/padişah kulluğunu Cumhuriyetle aştık. Yeniden hiç kimsenin ve ‘para’nın kulu olmamak dileğiyle...”
BİLİMDEN ŞİİRE
Kuban’ın tarihsel uyarısına “Biz ki acılar döneminden/ ellerimizi kirletmeden geçtik./ Direncim senin olsun,/ sevgim senin olsun” diyen Şükran Kurdakul’un (1927-15 Aralık 2004) dizelerini ekliyorum:
“Karanlığın gizinde milyonla yürek/ Aç kapıyı zindancıbaşı.../ Bana soru gerek, yanıt gerek/ Türkiyem nereye götürüyorlar seni?”