Papatyaların kırlardaki, çocuklarımızın uykularındaki gülümseyişi çiğnenirken yalnız ve yaralı çocuklarını bağrına basan sağır ve büyük okyanus halka, umudun türkülerini çığırdı, günlerine güller serpti Metin Demirtaş (17 Mart 1938- 27 Eylül 2014).
O, toplumsal çalkantılar ve sancılarla geçen yaşamında, dostluğun, özverinin sıcaklığıyla insanın ve şiirin onurunu omuzlayan, kırılsa da bükülmeyen bir delikanlı, bir “insanşair”di.
UMUDUN ŞAİRİ
Görüşme Yeri (1969) yayımlandığında “Yeni Dünya Düzeni”ne boyun eğmemişti daha dünya. Ulusal Kurtuluş Savaşları tüm dünyayı sarmıştı.
O, bu gerçeği destanlaştırarak ülkemizin 68 patlamasındaki müthiş dalgalanmasının, genç beyinlerindeki fırtınaların simge adlarından oldu:
“Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam’ı/ Kongo hepimizin Kongo’su/ Bir kere özsu yürümüştür dallara/ Patlayacaktır ağır sancılarla karanlıklar/ Varmak için o güzel yarınlara/ Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara.”
Yurt sevgisinin sesi olma çabasıyla şiirini tüm şiirimizle kardeşleştirdi ve insanlığın mücadeleci kişilerini kucakladı:
“Şiirlerim/ Sevgiyle barışla yoğurduğum/ Bu benim güzel çocuklarım/ Armağan olsun yarınlara/ Çünkü yaşadım hep umutlarla.../ Katılıp şimdi bilinçli kalabalıklara/ Çoğalıp yeryüzü kardeşliğiyle alanlarda...”
“Hazırol kalbim/ Türküsünü söylemeye/ Derin yara almış/ bir umudun...
Dövülmüş acıların örsünde/ Gürültüsüz türkü söyleyenleri seviyorum” diyerek Hazırol Kalbim’de çoğaltılmış bir umudun yeni türküleri ve unutulmaz şiirlerinden “Umutsuzluk Yasak” da vardı:
“Ve doludizgin geçerek/ Her acıyı bir sevinçle/ Yolu yok kalbim/ Sağ çıkacağız bu acılardan./ Çünkü umutsuzluk yasak!/ Yılgın türküler söylemek de/ Çünkü yürüyor umudun ordusu/ Umutsuzluğu kurşuna dizerek...”
Hançer ve Lirik’te, “Çiğnenirken/ Papatyaların kırlardaki/ Çocuklarımızın/ Uykularındaki gülümseyişi” dörtlüğüyle açtı kardeş şiir sofrasını ve Nâzım Hikmet’ten Agostinho Neto’ya, Vietnam’a, Filistin’e uzanıp “Öldürülmüş civan oğullarıyla/ Kanlı bir mısra gibi/ Uzakta” gördüğü yurduna seslenirken şiirin onurunu türküleştirdi:
“Ey halk/ Ey sağır ve büyük okyanus/ işte yine yaralı/ Yine yalnızdıroğulların/ Bas bağrına… Yakar, yıkar, geçer/ Bu fırtına da/ Gönül aldırma...”
Bir Mendil Gökyüzü’nde, “Yarıda kesilmiş şarkısıyla Allende... Acılarına asılı bir Van Gogh... Destansı anısıyla Vaptzarov…” dizeleriyle kiminin yüzünü görmediği, kimiyle geçmişte kucaklaştığı dostlarını şiirine katıp “Sabah olmayacak mı/ Sabah olmayacak mı/ Yurdumda?” diye sordu.
ONURUN ÇIĞLIĞI
İnsan, dost, çocuk, türkü, alaysama ve doğa sevdasıyla dolu Çocuklar Kediler Uskumrular’da, Can Yücel’in elinde şiir mızrağıyla “haramilerin haramına” deli bir bora gibi daldığını söyledi; ermiş, bilge, Aziz Nesin için “Son soluğuna dek/ Onurun kalesini/ Savundu durdu” dedi.
“Yesenin’in ülkesinde/ Satıldı kapitalizmin/ incik boncuğuna/ İyikötü/ Bütün Kazanımları/ Bir devrimin./ ...Yesenin’in lirikleri/ daha hüzünlü bugün” deyip insanlığın onuru için direnen,
“Koca kürede ışıklı bir nokta... Antillerin ışığı/ Kuşatılmış seher yıldızı/ Destansı şarkısı Guevara’nın” dediği Küba’yı güzelledi.
Türkülerde Gezer Adları’nda, “Emeğin bayrağı suskun/ Dalgalanmakta Yeni Dünya Düzeni’nin/ Kanlı, kara bayrakları/ Kara bir rüzgârda…/ Alınteri hiçe sayılmış/ Örselenmiş insan kalbi./ Erdem ve incelik/ Çiğneniyor ayaklar altında./ Şarkıları susmuş,/ Yarım kalmış yolculukları./ Papatyalar boyun kırıp/ düşmüşler yere” dizeleriyle Yeni Dünya Düzeni’ne karşı çığlık oldu.
Tüm şiirleri Bizim de Dağlarımız Vardır Che Guevara (Kaynak, 2014) adıyla bir araya getirilen Anadolu’nun Nasrettin Hoca bilgeliğiyle buluşan “insanşair”i Metin Demirtaş’ın kardeşi, dostu olmak, şiirin onuruyla özdeşleşen bir bilgeliğin sevdasıyla yaşamı anlamlandırmak, zenginleştirmektir.