“Eğer bir ulus iktidarda bulunan kişilerin onursuzluğunu, alçaklığını, hırsızlığını, yalnızca kendi siyasal görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o ulus erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren ulus bir gün yurdunu yitirir” diyen siyaset biliminin kurucusu Makyavel’in politik güç ve iktidarın elde edilmesi, sürdürülmesi için her türlü aracın kullanılabileceğini, yalan söylenebileceğini, ahlaki değerlerin göz ardı edilebileceğini yazdığı Prens’indeki (Hükümdar) önerilerini diktatörler alkışlıyor:
“Korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir yoksa sevilmekten çok korkulmak mı? Benim yanıtım bunların ikisinin de gerekli olduğudur ama ikisini bağdaştırmak güç gözüktüğüne göre, birinden biri olmayacaksa sevilmekten çok korkulmak bence çok daha güvenlidir...
İnsanlara verdiğiniz sözü tutmanız gerekmez...
Bir hükümdar gaddar, zalim, cimri ve yalan söylüyor olabilir fakat aynı zamanda bunları yaparken insanlara merhametli, cömert ve sözünün eriymiş gibi görünmelidir ve iktidar daima kötü yanlarını başkalarına yıkmalı, iyi olanları kendisine ait gibi göstermelidir...
Düşmanınıza saldırabilirsiniz; doğru mu yanlış mı yaptığınızı düşünmeniz gerekmez, er ya da geç yargı(ç)larınız sizi haklı çıkarmak için en iyi gerekçeleri bulacaktır nasıl olsa…
Adalet daima güçlüden yanadır…”
MAKYAVEL’DEN GOEBBELS’E
1817’de Almanya-Eisenach’ta kitaplar yakıldı, Heine, “Şimdi kitapların yakıldığı yerde gelecekte insanları da yakarlar” dedi.
Nazilerin 30 Ocak 1933’te seçimlerle iktidara gelmesinden birkaç ay sonra 10 Mayıs gecesi, Berlin Üniversitesi’nin önünde kitap yakma töreni yapıldı:
Kamyonlarla Marks, Mann, Zweig, London, Sinclaire, Freud, Zola ve daha onlarca yazarın 20 bin kitabı taşındı ve bidonlarla benzin döküldü kitap yığınına. Binlerce üniformalı genç Nazi, çığlık, marş, zafer şarkıları ve meşalelerle kitapları yaktı, kitap yangını başka kentlerde de gerçekleştirildi.
Günlüğünde Hitler için, “Onu seviyorum... Her şeyi düşündü. Böylesine ışıltılı bir zihin liderim olabilir. Büyük olana, siyasi dehaya boyun eğiyorum... Adolf Hitler, sen aynı anda hem harika hem de sadesin. Deha denen şey...” yazan Nazi rejiminin sesi Goebbels; Nazi Almanya’sının ikinci şansölyesi, propaganda bakanıydı. Tüm iletişim kaynaklarını, bilgiye erişimi kontrol altına aldı; en etkili propaganda aracı gördüğü radyo ve filmlerle propaganda yaptı; führerin en sadık yandaşıydı. Kitap yangınının “Yeni bir çağa ışık tuttuğunu” söyledi ve Heine’ın öngörüsü gerçekleşti:
Nazi kamplarındaki fırınlarda milyonlarca insan yakıldı.
BUGÜN
Sorunlara bilimsel ilkelerle çözüm üretmektir mühendislik.
Siyasal kirlilik büyüdükçe siyasal mühendislik kavramı girdi yaşamımıza.
Siyaset biliminde siyaset mühendisliği diye bir şey mi var yoksa bunun siyasal sahtekârlıkların, ahlaksızlıkların toplamı mı olduğu konusunu siyaset bilimcilerin, siyaset felsefesinin, toplumbilimcilerin aydınlatma görevi var.
Yaşamımıza ayna tutan Efruz Bey (Ömer Seyfettin), Yeşil Gece (Reşat Nuri Güntekin), Müfettişler Müfettişi (Orhan Kemal), İnce Memed (Yaşar Kemal), Kuyucaklı Yusuf ve Sırça Köşk (Sabahattin Ali), Zübük ve Tek Yol (Aziz Nesin) adlı klasik romanları yeniden okumanın zamanıdır.
Ferhan Şensoy’un Ferhangi Şeyler, Nihat Genç’in Ofli Hoca, Atay Sözer’in Dünyanın En Kötü Avukatı’nı listeye almak gerekir.
Niçinini Atatürk söylemiş Nutuk’ta:
“Her zaman millet, hükümetin bekçisi olmalıdır. Çünkü hükümetlerin icraatı olumsuz olup da millet itiraz etmez ve o hükümeti düşürmezse, millet bütün kusur ve kabahate katılmış demektir.”
***
İnsanın sömürülmesinin bitmesini istemek bir kez ateşlenmiş sevdadır; sönmez.
Ateşi bulan insanlık bugüne kadar söndürdü mü ki sevdasını söndürsün.
Bu sevda ateşi bayrakta, bildiride, afişte, posterde, pankartta, duvar yazısında, tabloda, türküde, şarkıda, filmde, şiirde, kitapta, dernekte, sendikada, partide, düğünde, sevgide, aşkta içten içe hep yanar.
30 Ağustos, bu ateşlenmiş sevdanın zaferidir.