Okuryazarlık Bildirgesi

20 Ekim 2014 Pazartesi

Ankara’da geçen hafta demokratik kitle örgütlerince ortaklaşa yapılan “Okuryazarlık ‘Okuryazarlık’ mıdır?” çalıştayı bir dizi eylem ve etkinlik kararıyla sonuçlandı. Çalıştayın sonuç bildirgesinde, yetiştirilecek “okuryazar” insanın nitelikleri şöyle sıralandı:
“Özgür, eleştirel düşünen, kopyacı olmayan; sanata, insana, doğaya duyarlı birey. Kendisinin ve başkalarının ayrımında olan birey. Kavramlarla düşünme aşamasına ulaşan, sorunların çözümünde kavramları yaratıcı kullanabilme yetisine sahip birey. Evrenin bütünlüğünü anlama/üretme/yaratma eylemliliği içinde sorgulama yeterliklerini geliştiren birey. Kendini gerçekleştiren, kendini sürekli güncel tutan birey. Üretme, araştırma, öğrenme ve bilgi edinmeyi kalıcı alışkanlığa dönüştüren birey. Yalnızca okuma-yazma ve hesap yapma değil, çağın gerektirdiği tüm alanlarda temel okuryazarlık eğitiminden geçmiş birey. Ortaklaşa sorun çözme becerisi, bağımsız düşünme yetisi ile el ele olacak birey.
Bildirge, toptan bilisizliğe sürüklenme karşısında bir direniş çığlığı gibi.

Unutmayalım: Aydınlanma yaşamış toplumlar içlerindeki ışığı asla yitirmezler!

Rozet
Prof. Dr. Renan Pekünlü’nün üniversitede türbana izin vermediği gerekçesiyle hapisle cezalandırıldığı Türkiye’nin başkentinin göbeği Kızılay’dan anlık bir görüntü:
Kadın baştan aşağıya kara çarşaflı, ancak gözü görünüyor neredeyse. Yanında kravatlı, takım elbiseli kocasının yakasında polis rozeti...

Parça Parça
Uğur Mumcu anlatmıştı. Gazetemiz Başyazarı Nadir Nadi, son günlerinde, “Nasılsınız” diye soranlara, “Parça parça öbür tarafa gidiyorum” dermiş. AKP’nin çözüm süreci de ona benziyor:
Çok saygıdeğer Abdullah Bey’i, parça parça cezaevinden çıkarıyorlar!

Deniz Som’a Mektup

Denizciğim, sen gittin gideli, vaziyet giderek kötüleşiyor.
Gezi eylemlerinden yola çıkarak son siyasi gelişmeleri taşlamak için bir kabare yazmıştım. Yaşar Gündem aldı, sahneye koydu, Samsun Sanat Tiyatrosu oyunu Anadolu’ya taşımaya başladı. Ancak valiler, kaymakamlar, milli eğitim müdürleri, Abdülhamid’in sansürcü başısı gibi davrandıklarından oyun birçok yerde oyuncu karşısına bile çıkamadı.
Oyunun başına, senin güldürürken düşündüren yazılarında örnek verdiklerin gibi bir olay geldi en son:
ADD Şubesi, “Diren” adlı oyunu Simav’da oynamak üzere belediyenin düğün salonunu istedi. Bunun üzerine Simav Kaymakamı Gökhan Gürbüzerol, İlçe Kültür Komisyonu’nu -kimlerden oluşmuş merak bile etmiyorum- toplamış, vermiş ellerine bizim senaryoyu, inceleyin, demiş. Komisyon da incelemiş ve kararını vermiş...
Efendim, senaryo “MEB İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği’nin Tiyatro çalışmalarını içeren 26. maddesine” uygun değilmiş! Bir kere, oyun ilkokul ya da ortaokul öğrencilerine oynanacak diye bir başvuru yok ortada. Ama, İlçe Kültür Komisyonu adı altındaki sansür heyeti, öyle uygun görmüş.
Dahası, senaryomuz “MEB Eğitim ve Kültür Yayınları Yönetmeliği’nin 9. maddesinin b bendine” de uygun değilmiş. Oysa, ortada eğitim ve kültür yayını filan yok. Topu topu bir oyun oynanması için belediye düğün salonu istenmiş.
Özetle, Kaymakam Gökhan Gürbüzerol basmış imzayı:
“Diren isimli tiyatro eserinin ilçemizde sahnelenmesi Kaymakamlığımızca uygun bulunmamıştır.”
Benzer bir gerekçeyle oyun, Kütahya’da da sansür edildi.
Oyunun yasaklandığı günlerde Ankara, afişlerle donatıldı. “Muhabbet fedaileri” başkentte buluşuyormuş. 19 Ekim’de Kocatepe Camii’nde Bediüzzaman (Said Nursi) için mevlit okunacakmış.
Başına buyruk diktatörlüğün adını “ileri demokrasi” koydular, Deniz. Türkiye, dipsiz bir sığlık kuyusuna atılırken “yetmez ama evetçi”ler Cumhuriyet kurucularını karalamaya devam ediyor... Atatürk’ün heykelleriyle birlikte Cumhuriyet ve ulusal birlik yakılıyor... Dinleniyor, izleniyor, fişleniyor, yasaklanıyor, soluk alamıyor, daha dibe, daha dibe derken boğuluyoruz, Deniz...
Vaziyet vahim, ama ümitsiz değil, Deniz...

Aktör
Tuncer Yığcı’nın yönettiği “Alacaklılar” oyununu izledik. Daha çok söze dayanan, dolayısıyla da daha çok oyuncunun sözü aktarma becerisine dayalı oyunun yazarı August Strindberg demiş ki:
“Aktörün sanatı, bütün sanatların en kolayı gibi görünür: Çünkü herkes konuşabilir, yürüyebilir, jestler, mimikler yapabilir. Fakat bütün bunları günlük hayatında yapan, kendi kişiliğini oynuyor demektir ve bu bambaşka bir şeydir...”
“Alacaklılar”ı izlerken, zoru başaran, sıradanlıktan sıyrılmış, herkes gibi olmayan çok iyi bir oyuncunun filizlenmeye başladığına tanıklık ettik: Onun adı Çağrı Turan...
Benzer bir duyguyu; yıllar önce Peter Shaffer’ın “Küheylan” adlı oyununda, sahnede -hem de Kerim Afşar’ın yanında- ışık saçan 17 yaşındaki Mehmet Ali Erbil için duymuştuk.
Piyasa, Mehmet Ali Erbil’i eritti. Şimdi o, günlük hayatındaki kişiliğini oynuyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları