Olası bir deprem için yapılması gereken hazırlıklar ve alınması gereken önlemler...
Orman yangınlarını önlemek ya da acil müdahale için alınması gereken önlemler...
Cinayet gibi iş kazalarının olmaması için alınması gereken önlemler...
Kadın cinayetlerinin azaltılması için yapılması gerekenler...
Çevre suçlarının işlenmemesi için yapılması gerekenler...
Bunların hiçbiri aslında birbirinden pek de farklı değil...
Ve ne yazık ki her birinde karnemiz çok kötü.
Yarın 17 Ağustos depreminin 20. yıldönümü. 7.4 büyüklüğündeki deprem 20 bine yakın can almıştı. Resmi olmayan kaynaklara göre ise bu rakam 50 bine yakın... Büyük bir megakent olan İstanbul’u da yakından etkileyen 1999 depreminin hemen sonrasında bu kadar ağır hasar ve yüksek oranlı can kaybının nedenleri özetle şöyle sıralanmıştı:
- Yapım hataları, zemin şartlarına uymayan yanlış temel tasarımları, kötü işçilik ve inşaatlarda kullanılan yapı malzemesi hataları ve çürüklüğü.
- Aktif fay hattı önceden bilinmesine karşılık bu hat boyunca yoğun yapılaşma ve yüksek nüfus.
Deprem uzmanları her fırsatta tekrarladılar: Benzer büyüklükte bir depremin olma olasılığı çok büyük. Hazırlıklarınızı yapın, binalarınızı iyileştirin, insanlara deprem eğitimi verin, toplanma alanlarını belirleyin...
Aradan koca 20 yıl geçti. Dile kolay 20 yıl.
Bugün, “İstanbul ve geniş anlamıyla depremden etkilenecek olan Marmara Bölgesi olası büyük depreme hazır mı” sorusunu yetkililere sorarsanız alacağınız yanıt ne olacaktır?
Yeni binaların deprem yönetmeliğine göre inşa edilmesi şartı getirilmesi, deprem sigortasının zorunlu hale getirilmesi ve kimi hasarlı kamu binalarının yıkılıp yeniden yapılması sıralanacaktır... Bunlar önemli ama yeterli mi? Tabii ki değil.
Kentsel dönüşüm adı altında güya depremde riskli binaların yenilenmesi amacıyla başlatılan projede, uygulamalar çoğunlukla spekülatif, yüksek ve kısa vadeli gayrimenkul kâr motivasyonları ile nispeten zengin bölgelerde geliştirildi.
20 bilim insanı ve araştırmacıdan oluşan Ulusal Deprem Konseyi kuruldu ancak bu konsey 2007 yılında lağvedildi. Gerekçe olarak “uygulama alanı kalmaması” gösterildi.
İstanbul’un birçok noktasına deprem konteynırları yerleştirildi ve toplanma alanları belirlendi. Belirlenen toplanma alanlarının büyük bir bölümü daha sonra imara açıldı. Yerlerine gökdelenler AVM’ler inşa edildi.
Sonuç: Bugün İstanbul ve çevresinde yine 7.4 büyüklüğünde bir deprem olsa, 20 yıl önceki can ve mal kayıpları kadar büyük bir yıkımın yaşanma olasılığı ne yazık ki hâlâ çok çok yüksek.
Peki, neden bunu bir türlü başaramıyoruz? Belki artık odaklanmamız gereken konu, yapıp yapmadıklarımız değil; yapılması gerekenleri neden yapamıyor ya da yapmıyor olduğumuz...
Bu yüzden deprem, zamanında söndürülemeyen orman yangınları, önlenemeyen iş kazaları, kadın cinayetleri, çevre suçları ve benzer birçok sorun için belki de öncelikle sorulması gereken soru tek: Neden başaramıyoruz?
Bunlar neden bir ülkenin “çözüm getirilmesi gereken ortak sorunları” arasına giremiyor. Giremediği için siyasi erk ile sermaye arasındaki girift çıkar ilişkisi, kâr, rant ve iktidar hırsı insanı, emeği, doğayı amansızca kendi çarkları arasında öğütüyor. Ve tam tersi; öğüttüğü için ortak sorunlara ortak çözümler geliştirmekte başarısız oluyoruz. Bu kısırdöngü içinde debelenip duruyoruz on yıllardır...
Bu döngüyü kırmanın bir yolu olmalı. O yolu bulduğumuz zaman her şey değişecek ve gerçekten her şey çok güzel olacak...
Deprem: 20 yıl geçti, neden başaramadık?
Yazarın Son Yazıları
ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times’ın editör kurulu önceki gün ülkelerinin otokratik bir rejime savrulduğunu söyleyerek “demokratik erozyonun 12 kırmızı alarmını” yayımladı.
Koç Üniversitesi’nin onuncu kez verdiği Rahmi M. Koç Bilim Madalyası bu yıl Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’e verildi.
Brezilya’nın tropik sıcaklığı altında toplanan COP30, dünya siyasetinin iklim krizine nasıl baktığını -daha doğrusu bakmadığını- tek karede özetleyen bir zirve oldu.
“Az sayıda insanın yaşadığı küçücük bir ada...
New York’un yeni belediye başkanı Zohran Mamdani, yalnızca Amerika’daki Demokratlar için değil, tüm dünya için bir mesaj verdi: “Değişim hâlâ mümkün.”
Buruk, öfkeli ama öte yandan coşkulu..
Türkiye ara çözümlere sıkışırken dünya “neoprime” savunma çağına giriyor.
Nadir elementler konusu Türkiye’de kamuoyunun gündemine CHP tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump görüşmesinden hemen önce “Pazarlık konusu yapılacak” diye getirildi.
“Eğer ateşkes kalıcı bir barışa evrilemezse, bu savaş yalnızca Gazze’yi değil, Batı ittifakının meşruiyetini ve küresel düzeni de sarsmaya devam edecek...”
Şu son bir yıl içinde yaşadıklarımızı diyelim beş yıl önce yaşasaydık herhalde “Olağanüstü günlerden geçiyoruz” derdik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’ın New York’ta yaptığı görüşme, sadece ikili ilişkiler bağlamında değil, küresel dengeler açısından da kritik.
Bir süredir gözüm Nepal’deki gelişmelerde...
Moda Caddesi’nden Kadıköy Rıhtım’a doğru yürüyorum.
Erdoğan AKP’si; karşısındaki tek önemli muhalefeti yani CHP’yi işlevsizleştirmek için elindeki tüm yetki ve yargı güçlerini kullanıyor.
Önce şunu görmeliyiz...
"CHP’nin üzerindeki yük öyle ağır ki özgür; laik, demokratik bir ülke olma mücadelesini tek başına omuzladı."
Neredeyse çeyrek asır...
Sahte diplomalar, sahte ehliyetler, sahte sağlık raporları...
Seyrediyoruz. Kimi insanlığın geldiği noktadan utanarak, kimi umarsızca sanki bir film seyreder gibi...
Tam bitti derken yeniden başlıyor. Rüzgârın hızına göre şiddetleniyor; ortalığı yakıp kavuruyor.
Şaşırdık mı? Hayır...
CHP’li belediyelere yapılan operasyonların sonu gelmiyor. Belli ki yaz böyle geçecek.
Çünkü çözüm üretemiyor. Çünkü halkın sorunlarına yanıt veremiyor.
“At izinin it izine karıştığı” günlerden geçiyoruz yine.
Daha sular durulmadan Ortadoğu yeniden karıştırılmaya çalışılıyor...
“Bizim bayram görecek halimiz yok arkadaşlar” dedi ve ekledi CHP lideri Özgür Özel...
Sadece anayasal hakkı olan barışçıl protesto hakkını kullandıkları için hapiste tutulan üniversite öğrencileri olan bir ülke...
O kadar fazla sistematik saldırı altındayız ki... Kimi zaman büyük resmi görebilmek için yaşananları alt alta sıralamak önemli...
Barışı uzak bir hayal olmaktan çıkarmak hiç kolay değildir, en azından bizim coğrafyada.
Karartma... Otokratik rejimde sıradan bir gün
Siz gidene kadar...
Deprem ensemizde: 40 milyar A dolarlık sessizlik
Yüzde 3.5 kuralı: Değişim kaç kişiyle başlar?
Tarife savaşının şifreleri
Uyanış...
Yeni bir siyaset... Ama nasıl?
AKP’nin elinde 2 torba: Biri Gezi, diğeri ‘terör’
Tehdit... Atlantik’in öte yakası
Kadın sorunu yok, erkek sorunu var
Eskisi çöpe... ‘Yeni’ dünya düzeni