Ne Yaşıyoruz, Anlayalım

11 Mart 2014 Salı

Önce dün geceyi evinde kızıyla eşiyle ailesiyle sevdikleriyle geçiren yurtsever, demokrat insanlara özgürlüğe hoş geldiniz diyelim. Sabah kahvaltısını ayaklarını uzatarak evde yapmak ve gazetelere şöyle göz atmak, şakalaşmak, gülmek.. hayata yeni bir başlangıç.. Hoş geldiniz.. Tuncay merhaba.. Merdan merhaba.. Yalçın Küçük merhaba.. Subaylar, hepinize merhaba.
Doğu Perinçek ve arkadaşları hoş çıktınız.
Süreç, şüphesiz ki cemaatin yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla Recep Bey hükümetinin en yumuşak karnına darbeleri indirmesiyle başladı. Büyük kopuş. Gelinen nokta, bu alçak davaların çöküşü ve insanların özgürlüğe çıkışıdır. Yoo, zulme karşı ulusça verilen mücadeleyi hiç yabana atmıyorum. Bu aydınlatma - gerçekleri açıklama mücadelesi, yeri geldiğinde göğüs göğüse olmasaydı, iktidar bugün milletin büyük yarısından adeta af diler konuma gelmezdi. Evet, iktidarın ilk kez zorunluluktan demokratik bir adım attığını söyleyelim. Ama göğsüne hiçbir madalya takmanın anlamı yok. Çünkü, göğsünde o kadar çok kötü madalya asılı ki, zaten başka madalyaya yer bile yok..
Varlığı ortadan kaldırılan 13. Ağır Ceza’nın, sanki görevliymiş gibi tahliyelere ret kararı almasının mesajını iyi okumak gerekir, iktidara diyor ki, “bu yargılamaları beraber yaptık, her şeye beraber karar verdik, hepsini uyduruk delillerle beraber mahkûm ettik, Başbuğ’a itiraz ettin ama onu kurtarmak için kılını kıpırdatmadın, bütün yaptığımız yasadışılıklara, zulme ortaksın... eee şimdi neden yan çiziyorsun, bak ben anlaşmaya sadık kalıyorum ve seni protesto ediyorum..”

Çöküşün Başlangıcı

“Orduya kumpas kurdular” açıklaması, yazdığım gibi, RTE ve arkadaşlarınca alınmıştı ve Silivri’deki çöküşün başlangıcıydı. Ortaklık bittiğine göre, artık neyin Silivrisi, Ergenekon’u, Balyoz’u ve diğerleri.. Onlar zaten yoktular ki! Cemaat, yargısını harekete geçirmeyip, davaları çökertme kararını almama aptallığını gösterince, iktidar davaları cemaatin üzerine yıktı. Enkazın altından cemaatçilerin çığlıkları yükseliyor! Ama seslerini duyan yok!
Olayın bir yönü bu.
İkinci yönü, dün yaşadıklarımızın “tahliye”nin ötesinde, davaları ortadan kaldırmanın başlangıcı olmasıdır. Bu, beraat kararına kadar sürecektir, daha alınacak yol var.. Siyasi bir karar alınmıştır. Kardeşim hep şu anı değil, bir iki adım öteyi görün!
Üçüncüsü, RTE yalnız kalmıştır. Kendine karşı açılan ateşe karşı, bir koruma yaratma zorundadır. Özgürlüğü ellerinden alınanların karşısında somut olarak cemaatin yargısı vardır, her ne kadar arkada iktidarın iradesi vardıysa da.. Şimdi Silivri Cemaat yargısı, HSYK’de ve önemli ağır ceza mahkemelerinde kilit noktalardan nasıl uzaklaştırıldıysa, aynı kadere çarptırılmıştır!
Dördüncüsü, “Orduya kumpas”ın derin başka anlamları vardır. Bu anlam, Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısında, cemaate karşı alınan ortak kararla pekiştirilmiştir. Bunun derin anlamını gözden kaçırmayalım: Cemaatin Ordu içindeki örgütlenmesi! RTE için de ordu için de en önemli “tehlikelerden biri”dir.
RTE gördü ki, ordu ile ilişkileri normal yoldan zaten sürdürebiliyor. Ama Cemaat orduda da örgütlüdür ve gücü tam olarak bilinmeyen buradaki örgütlenmesi ortadan kaldırılamazsa, kendileri için hangi boyutta bir tehlikeyi beklediği konusunda fikirleri yoktur! Ben yazılarımda belirttiğim gibi, bu süreç, fantastik görünse de, cemaat örgütlenmesi en son durumda RTE’ye veya yerine gelebilecek başka iktidarlara karşı, bir darbe biçiminde bile sonuçlanabilir..
Dün henüz ordu ile ilişkileri kesilmemiş subaylar hakkında karar verilmesinin, yeniden yargılanma sürecine kadar ertelendiği haberi önemlidir. Bence bütün subaylara, isteyenlere ordunun yolu yeniden açılmalıdır.
RTE şimdi orduyu da yanında hissetmektedir.. Bir nokta daha: Hem Silivri davaları hem ordu içinde muhtemel örgütlenmeleri, cemaate çete davaları olarak geri dönecek en büyük adaylardan!
Silivri’deki çöküşün böyle bir yönü de var!

Gök Gürültüleri Sürüyor

RTE-Cemaat savaşı gök gürültüleriyle sürüyor! Dün bunun Silivri cephesini yaşarken, cemaat de bombalıyor. Düşünün ki, Sabah atv medya gurubunu bizzat satış operasyonlarını baba-oğul kotarıyorlar. Sanırım bu medyanın sahiplik meselesi çözüldü! Devletin ilerinde ihalelerinde ne büyük vurgunlar yolsuzluklar yapıldığının ortaya çıkmasını önlemek için, Sayıştay Raporları’nın Meclis’e gelmesinin engellendiğini biliyorduk da, Canikli’nin RTE’nin Özel Kalem Müdürü ile yaptığı belirtilen, “Raporlar Meclis’e gelseydi başımız beladaydı” konuşması, büyük yağmayı gözler önüne seriyor.
Peki, hangi yüzle miting alanlarında boy gösterdiğini çok merak ettiğim bir tekmelenmiş bakanın, “Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun..” sözlerini hangi küfeye koyacağız.. Özür dilemişmiş, hadi yahu sahi mi! Al o özürünü de!
Siyasal müslümanlığın-İslamın iktidar sefaletini yaşıyoruz.. “Müslüman müslüman ın hırsızlığını ortaya kopar mı” yani!

Çeteleşme Davası Açılabilir
Cemaat, 30 Mart seçimlerinde RTE oylarını mümkün olduğunda düşürme operasyonlarını sürdürürken, RTE, cemaate karşı operasyona ancak seçimlerden sonra yapabilecek. Tabii daha o zamana kadar neler olacağını bilmiyoruz! Çünkü, yüksek yargının ve alttaki yargının halatlarını ancak kendi babasına bağlayabildi!
Aslında, şansı yaver gider ayakta kalırsa, cemaate yönelik yargı operasyonun bel kemiğini, devlet içinde çeteleşme oluşturacak.. Silivri davalarının kotarılma süreci polis-savcı-mahkeme zinciri, aslında çeteleşme iddialarına en büyük kanıt oluyturacak potansiyele sahip.. Buradan mutlaka gideceklerdir!
Tabii, gündemdeki soru da, Recep Tayyip Erdoğan iktidarının bunları yapacak gücü olmadığı ve ayakta kalıp kalamayacağı ciddi sorusudur!
Perşembeye!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları