Evet Fatih Altaylı’ya verilen 4.2 yıllık mahkûmiyet kararı, sözlerinde açık bir tehdit asla olmayan ve doğrudan cumhurbaşkanını hedef almayan, ana fikri Türk halkının seçimlerde oy kullanmayı artık çok sevdiği ve bundan asla vazgeçmeyeceği idi.
Artık her şeyden arınmış, söz söylenemeyecek, hafif bir eleştiri bile yapılamayacak, belki adı bile anılamayacak dokunulmaz bir pozisyona yükseltilen bir cumhurbaşkanımız var.
Ölçüsüz, insafsız, hakkaniyetsiz, dahası yasada yeri bile olmayan bir karar.
Cumhurbaşkanına açık bir tehdidin, Altaylı’nın sözlerinden başka, ne kanıtı var? En hafifinden, cumhurbaşkanına taş mı atmış, Avrupa’da örneklerini çok gördüğümüz seçilmiş yöneticilere yumurta mı atmış veya bu eylemler için birilerini teşvik mi etmiş? Bir gizli örgüt mü kurmuş, meydanlarda nutuk mu atmış?
OLAĞANÜSTÜ REJİM Mİ
Sıradan bir hakaret soruşturması değil. Olağanüstü bir rejimde olağandışı yetkilerle donatılmış bir mahkemenin bile vermekte akıl edemeyeceği bir ceza. Bugüne kadar verilmiş cezalarla asla karşılaştırılmayacak, mahkeme kararlarında eşi benzeri olmayan bir ceza.
Adeta yargısız infaz, dedim.
Evet mahkemelerde görülebilir ama mantıki bir yasaya, kararlara, insaf ölçülerine dayanmayan bu tür kararlar için de “mahkemeli yargısız insaf” deyimi akla geliyor.
Fatih, iyi bir gazeteci, YouTube yayınları çok izleniyor. “Suçu”, bu yayınlarında etliye sütlüye de karışması. Çok izlenmesi ve pek çok gündem yaratması, iktidarı rahatsız etmiş demek ki. Dijital medyada başarılı yayıncılığı ve çok izlenirliği, YouTube yayıncılarının da ilgisini çekmiş ve Fatih’i ziyaret etmişlerdi.
Savcılığın “5 yıldan az olmamak üzere”, talebine uygun olarak indirim yaparak 4.2 yıllık ceza veren mahkeme böylece bir ilke de imza atmış oluyor.
İKTİDARDA RAHATSIZ OLAN KİMSE YOK MU
Avukatının ne söylediğini bilmiyorum ama mahkeme mesela Saray’a da sorabilirdi, bir tehdit hissettiniz mi diye.
Tabii ki sorulmaz, savcılık resen kamu davası açıyor. Bu tutumuyla da kendiliğinden cumhurbaşkanına “dokunulmazlık zırhı” hediye ediyor.
Saray’da ve AKP’de bu karardan rahatsız olan kimse var mıdır bilmiyorum.
İktidar cephesinden bile “Bu kadar olmaz” denebilecek bir kararla yüz yüzeyiz.
Farkındayız, adım adım medyaya karşı tırmandırılan mahkûmiyet ve TV’lere el koyma ve içi boşaltılarak sıradanlaştırma politikaları, seçim süreci ilerledikçe medyaya karşı daha yüksek baskılar gelecek beklentilerine uygun gelişiyor.