AKP’den önce 10 Kasım’larda sirenler çaldığında köprüde, caddelerde sokaklarda durmayan araçların ve yayaların sayısı hatırı sayılır ölçüde fazlaydı. Gözlerdim, aval aval insanlar yürür giderdi. AKP iktidarı döneminin politikalarının “ideolojik” yapısından beslenen bir kesim, Atatürk ve devrimlerine düşmanlığın tırmandırmaya başlayınca, milletin tepkisi yıldan yıla büyüdü ve Anıtkabir’den Ankara’yı, tüm ülkeyi kapsayan bir sele dönüştü.
Bugün bu sele karşı iktidar kanadından açıkça direnç gösteren bir bakan kaldı ve milyonlarca öğrenci Atatürk’ü anmasın diye, üç yıldır ara tatili 10 Kasım’a getiriyor, okulları kapatıyor. Milli Eğitim Bakanlığı iktidardan bağımsız bir koltuk olmadığına göre, bu uygulama parlak bir fikir bulunmuş olmalı iktidar cephesinde.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yıl yaptığı konuşmayı yeniden okudum, bugüne kadar Atatürk’ün devrimlerinden, modern bir bir ulus, bir devlet, dünya çapında bir devrim yarattığından yanılmıyorsam hiçbir konuşmasında bahsetmedi. Geçen yılki konuşmasında Atatürkçüleri gardırop Atatürkçülüğü yapmakla suçluyor ve şöyle diyordu:
“Milletin birlik ve beraberliğini bozmaya yönelik her söz, her tutum, her eylem doğrudan Gazi Mustafa Kemal’in emanetine ihanettir. İdeolojik bölücülükten ekonomik tetikçiliğe kadar geniş bir cephede izlerine rastladığımız marazi duruşlar” diyor üstelik “Atatürk istismarcılarının son dönemde terör örgütlerinin ve onların çeşitli isimler altındaki uzantılarıyla kol kola girecek ve yan yana yürüyecek kadar zıvanadan çıktığını” söylüyordu.
Kastettiği açık ve seçik CHP’nin DEM’liler ve bazı Kürt politikacılarla belediyelerde ittifak yapmasıydı. Tabii CHP ve belediyeleri adeta “düşman” safına koyan politikaların milletin birlik ve beraberliğini bozucu hiçbir yönü yoktu! “Dünün teröristleri” DEM’liler ile bugün ittifak yapacağız sözleri de ancak dün dündü diye açıklanacaktır.
***
Ayrıca şunu da diyordu: “Tek parti faşizminin ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına, yeniden inşa edilen dünya düzeninde hak ettiği yeri almasına engel olan vizyonsuzluğunun bedelini ağır bir şekilde ödedik.” Bahsettiği dönem 15 yıl süren kuruluş ve ülkenin ekonomik bakımdan da ayağa kalkış yıllarıdır. Yaşasın Cumhuriyet yıllarıdır. Birtakım entellerin “Atatürk faşistti” anlayışı da metne sızmıştı. Cumhurbaşkanı, çıkartın bu cümleyi, diyebilirdi. Diyemedi, dese çok iyi olurdu. (Kaynak: Hürriyet)
***
Dün de ülke Atatürk sevgisi içinde aktı. On milyonlarca insanın, gencin, yaşlının yüzünden, Atatürk’ten yayılanları görecektir:
bir aydınlık,
bir ışık,
bir pırıltı,
bir minnet duygusu,
bir vicdan borcu,
bir güçlü dayanak,
bir gelecek ışığı,
bir büyük kahraman sevgisi,
bir gelecek için yeniden varoluş inancı,
bir yıkılmazlık ruhu,
bir büyük yiğitlik öyküsüne sahip olmanın mutluluğu,
bir yeni varoluş ve küllerinden yeniden doğmanın mitolojilere taş çıkartan gerçek masalı... ve böyle bir evrensel ve “dâhi adam”ın bu topraklardan çıkmasının gururu...
***
Ve milyonlarda, bunlara benzer, hissettiğimiz ama pek çoğunu tarif edemediğimiz, evet orada ama dile getiremiyorum, dokunamıyorum göremiyorum ama hissedebiliyorum şeklinde tezahür eden duygu ve düşünce, büyük bir samimiyet ile, bazen bir damla gözyaşı biçiminde yanaklardan süzüldü veya döküldü.
***
Dünyada belki de tek bir ülke bulamazsınız ki, ülke, devlet, millet kurucusu liderini kötülesin, üstelik bu en üst düzeyde bir politika haline gelsin. Bunu bu ülkede yaşayan vicdanlar kabul etmez.
Kurucuya, büyük kahramana ülkenin bazı üniversitelerinde dışa vuran ihanet politikası sadece “saptırılmış gerçeklik”tir.
***
Atatürk ile beraber bu büyük öyküyü bu millet kanıyla, canıyla, yarasıyla yazdı. Türkiye, bu nedenle bu milletin yapıtıdır. Atatürk bu millete önderlik etmiş, hep doğru yönlendirmiş ve büyük zaferler kazanmasını sağlamıştır.
Bu gerçekliği bu milletin sel gibi büyüyen büyük bir ayağa kalkışla dile getiriyor.
Bu ülkede iyilik, güzellik, vicdan, adalet, hakkaniyet, namusluluk çoğalacak ve kazanacak.