Bela İyidir! Bir kitabın adı. Dünyanın farklı bölgelerinden yetmiş kişilik Sanatçı/Eylemci/ Stratejist ve on lider kampanyanın organizatörlerinin işbirliğiyle, çok sayıda yaratıcı eylem incelenerek hazırlanmış müthiş bir derleme. Bilgi Yayınevi’nden çıktı. Doğrusu beni çok heyecanlandırdı. Çünkü epeydir tüm muhalefet partilerinden umudu kesmiş durumdayım. Sadece ve sadece insanlar arasındaki dayanışmaya ve sivil itaatsizliğe inanıyorum. Şimdi bakın, tek başına, inatla Ankara’da Yüksel Caddesi’ne gidiyor ve eylemini sürdürüyor. Sözcük anlamında o bir engelli. Ama polis adeta düşmana ateş eder gibi ona plastik mermi yağdırıyor. Tam 13 mermi! Peki kim var yanında? Zaten o da sendikalardan, sivil örgütlerden, partilerden umudunu çoktan kesti. O bir sivil itaatsiz! Onun adı Veli Saçılık, saygıyla önünde eğiliyorum.
Bu arada birileri İzmir’de tramvay yolunun üstünde namaz kılmaya kalkmış. Millet onunla alay ediyor. “Başka yer bulamamış mı?” diye. Oysa o kişi kendi ideolojisine uygun bir sivil itaatsizlik örneği veriyor. Bir de bu açıdan bakın. Şimdi diyelim ki, on beş işten atılan öğretim üyesi, boyunlarına “İşimizi geri istiyoruz” diye bir pankart asıp, tramvay yolunda namaz eylemi yapsalar ne olur? 
Benim şaşırdığım binlerce kişi işten atıldı, arkadaş, komşu dayanışması bir yere kadar. Bunlar neden bir araya gelip, bir sokak tiyatrosu yapmıyorlar? Geçenlerde salonda bir okuma tiyatrosu yaptılar, oysa yetmez sokakta tiyatro yapıp kendi içine düştükleri özellikle ekonomik krizi anlatabilirler. Bu arada ben bir eski sokak tiyatrosu elemanıyım, (Devrim İçin Hareket Tiyatrosu) onlara bu işin nasıl yapılacağını öğretebilirim. Elbette pek çok yerde günlerdir işini isteyen pek çok akademisyen var. Bunlardan biri de Düzce’de eylemini sürdüren halkın mimarlarından Alev Şahin! 86. gününde. Böyle bir eylemi büyük kentlerde ve Ege kıyılarında sürdürmek başka, Düzce’de sürdürmek başka. Düzce AKP ve MHP’nin oy deposudur. Buradan kendisini selamlamak istiyorum. Hepimizin adına!
Sivil itaatsizlik haksızlığa karşı doğal bir insan hakkıdır! Zeytin yasası sadece zeytinlikleri olan üreticiyi değil, milyonlarca zeytin ekmeğe talim eden Türkiye yurttaşlarını ilgilendiriyor. Ne oldu, iktidar ve muhalefet partileri birleşti uyduruk bir zeytin yasası Meclis’ten geçti. Kesinlikle gevşemek olmaz. Çünkü nasıl haşhaşımızı, şeker pancarımızı, tütünümüzü, mercimeğimizi, buğdayımızı, cevizimizi yok ettiler, zeytinimizi de yok edecekler. Topa tüfeğe gerek yok. Küresel sermaye şimdi ülkeleri böyle yok ediyor. Tabii vatan hainlerinin çok olduğu ülkelerde. Öyleyse zeytin ağaçlarına sarılmak bizim en doğal sivil itaatsizliğimiz olmalıdır! Buradan kahvelerde ömür tüketen erken emekli yurttaşlara sesleniyorum, kendinize bir bölge seçin ve takip edin, tek bir kıyım arabası bir zeytine dokunduğunda, gidip ağaçlara sarılın! Hatta kendinizi kilitleyin!
Yeni havaalanının açılışında 1453 tane hafriyat kamyonunu havaalanına giden yolda dizerek bir eylem yapıldı. Alman malı kamyonlarla inşaatçılar bu ülkenin tek sahibi olduklarını ilan ettiler. İyi bir sivil gösteri! Peki biz ne yapabiliriz. İzmir’de kadınlar topluca bisikletlere binip “biz varız!” diye haykırmışlardı. Şimdi her kentte kadınlar topluca bisikletlere binip haykırmalılar. Düşünün on kadın bisikletli aynı anda Bursa’nın en işlek caddesinde ilerliyorlar. Bisikletlerinin önünde pankartlar, “Ölüm değil yaşamı savunuyoruz!” Vallahi benim hoşuma gitti!
Bela İyidir kitabında yaratıcı olun ve neşenizi kaybetmeyin yazıyor! Mesela sürekli aydın dilekçeleri yazılıp imzalanıyor. Bir işe yaramadığı da ayan beyan ortada. Oysa fazla değil yüz kişi ellerinde balonlar, balonların üstünde protesto yazıları, hep birlikte farklı yollardan Taksim’e çıkıp öylece durabilirler. Polis götürür, bunu göze alacaksın! Sonra ne mi olur, balonla Taksim’e çıktıkları için suçlanan insanların ülkesini dünya televizyonu haber yapar. Ertesi gün de bırakılırlar. Anlayacağınız dostlar bize yaratıcı, yeni eylem biçimleri gerekiyor. Yeni sözcükler, yeni hayaller gerekiyor. Çünkü bu ülke çok uzun zamandır hayallerini yitirdi!
‘Bela İyidir!’
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...
Ah ne çok öldük!