Özdemir İnce

Masal Masal Matitas...

15 Mayıs 2022 Pazar

Bir varmış, bir yokmuş. Feşmekân adında bir memleket ve bu memleketin bir padişahı varmış. Çok alınganmış, alıngan olduğu için de çok zalimmiş bu padişah. “Yukarıda Allah, aşağıda ben!” dermiş. Zalim padişahlarla sadece erdem sahibi deliler baş edebilirmiş. Ederler ederler. Padişahın yeryüzü tanrısı gibi kararları, hal ve tavırları aynı zamanda şair olan bir delinin tepesini attırmış ve bizim deli şair padişah hakkında bir hicviye yazmış. Yazmış da memlekette yer gök inlemiş, herkes ezberlemiş hicviyeyi. Bunun üzerine memleketin medrese görmüş başkadısı tarafından idama mahkûm edilmiş. Deli şairdir bu, kadının kararını bir müjde gibi dinlemiş, kapatıldığı zindanda neşe içinde hicviyeler döktürmeyi sürdürmüş. Bu durumun vaziyeti padişahı pek meraklandırmış, “Getirin de okuyun bu dellek herifin hicviyesini okuyun bana” demiş. Getirip okumuşlar. Şiiri dinlerken yüzüne bir sihirli ayna tutulduğunu hissetmiş padişah. Şiirdeki kendini pek beğenmemiş ama kibiri üstün gelmiş, öfkelenmiş ama meraklanmış da... Deli şairi zindanda görmeye karar vermiş. Gitmiş, onunla konuşmuş, elbette neler konuştuklarını bilemeyiz; ama padişah şaire “Benden özür dilersen seni bağışlarım” diye eyitmiş. Deli şair gülümsemiş ve cevap vermiş: “Sen de benim gibi öleceksin ama ben senden sonra daha yıllarca yaşayacağım!” demiş.

Padişah, bunun üzerine kıt akıllı danışmanlarına “Nereden biliyor benden uzun yaşayacağını” diye sormuş. Danışmanlar saçma sapan cevap vermiş ama padişah tatmin olmamış. Bunun üzerine yaşlı lalasına sormuş. Lala da “Anlamayacak ne var bunda” demiş, “Senin onun ayağına gitmenden anlamıştır!”

***

Aslına bakarsanız, masallardan hiç hoşlanmam, kıssalarından hisse çıkarmak saçma gelir bana. Ama insanların buna gereksinim duyduğu zamanlar da vardır, olmuştur. Sebep olanlar utansın. 

13 Mayıs tarihli yazımda J.M. Coetzee’den yaptığım alıntı hiç aklımdan çıkmıyor. Sanki Padişah ve Deli Şair masalımla aralarında bir ilişki var gibi. Çok önemli: Bir insan ya da toplum kendisine yansıtılan imgesiyle yüzleşmekten neden korksun? Hasta olduğu için mi? Galiba evet! 

Bir toplumu neler hasta eder? Bunu toplumbilimcilerin (sosyologların) bilmesi ve söylemesi gerekir. Ama ben kendimce bir şeyler söyleceğim: İnsanların inandıkları Tanrı ve dine olan güvenlerini türlü nedenlerle yitirmeleri ve bundan dolayı bunalıma girmeleri; adaletsiz ve merhametsiz iktidarlar; ülkenin iyi yönetilmemesi yüzünden ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk, barınma ve beslenme yetersizliği; sonunda evsizlik ve açlık. Toplum yaşadığı maddi, nesnel ortamı değerlendirerek bir siyasal bilinç ve olgunluğa ulaşırsa hastalıktan kurtulur. O siyasal bilince sahipse zaten hasta olmaz. Güvendiği dağlara kar yağması, Tanrı’nın ve dinin korumasından yoksun kalması, kulluk ettiği iktidarın ihanetine uğraması hasta eder insanı. Saçını başını yolarken “Halimi görmüyor musun, kör müsün güzel Allahım!” diye isyan edenleri çok gördüm ben. En çok da ağlarken saçlarını yolan annemi...

İnsanlar yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, enflasyonun, adaletsizliğin, eşitsizliğin nedenlerini bilirlerse hasta olmazlar. Hasta olmazlar çünkü bilinçli siyasal insana dönüşmüşlerdir. 1 Mayıs toplantılarında davranış bütünlüğü gösteren, polisler yerde sürüklerken çözülmeyen insanlarda tanık olduk buna. Kendisine el kaldıran polise “Doğduğun evi ben yaptım, yürüdüğün yolu ben yaptım, tedavi gördüğün hastaneyi ben yaptım, çocuklarının yuvasını da ben yapacağım, neden vuruyorsun bana!” diye çıkışan işçide tanık olduk.

Tanrı, insanı, müstebit iktidarlar, hükümetler, despotlar karşısında tek başına bırakmıştır. Ama inananlara “Bana inan ama yaşamak için aklını kullan!” da demiştir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları