Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimini ana muhalefetin adayı Tufan Erhürman’ın kazanmasının ardından, genel kanıya göre, MHP lideri Devlet Bahçeli önemli bir açıklama yaptı. (Açıklama bana göre tam anlamıyla “Evlere şenlik”). Bilindiği gibi, KKTC’nin yeni cumhurbaşkanı, Kıbrıs sorununda iki toplumlu ve federatif bir çözüm modelini savunuyor. Aynı düşünceyi paylaşmayan iktidardaki Cumhur İttifakı ortağı Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli, Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından önemli bir açıklamada yaptı ve ülkenin “Türkiye’ye katılma kararı alması gerektiğini” belirtti. MHP’nin medya, iletişim ve dijital mecralardan sorumlu genel başkan yardımcısı İsmail Özdemir, genel başkanın seçim sonuçlarına ilişkin düşüncelerini açıkladı: “KKTC’de yapılmış olan seçimin sonuçları çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türklüğünün kaderi bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır. Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.”
Ültimatomlu bir açıklama. “Başüstüne, emriniz olur ağam!” demekten başka bir yanıtlama hakkı yok sanki. Dışarıdan gazel söylemek kolay da yapanın gözünü oyarlar billah! Dünya köpeksiz köy mü?
Ama biz, dünya âlemin ne dediğini öğrenmeden önce bizimkilerin vaziyet ve durumlarına, ne düşündüklerine bakalım: AKP hükümeti, KKTC’de iki devletli çözümü savunan Ersin Tatar’ı destekliyordu. Üstelik, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti yazılı ve yazısız basını Türkiye hükümeti büyük ortağı AKP’den bazı siyasetçilerin Tatar’a destek olmak amacıyla adaya geldiğini yazmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a gelince: Bir süre önce yaptığı açıklamada, “Kıbrıs konusunda zihnimiz de politikamız da net. Federasyon defteri bizim için artık kapanmıştır. Kimse kelime oyunlarıyla bizi yeniden federasyon tartışmalarına çekemez. Kıbrıs Türkü adada azınlık olmayı asla kabul etmeyecektir. Tek gerçekçi çözüm adada iki ayrı devletin varlığının kabulüdür” demiş ve ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda açıkladığı görüşünü tekrarlamıştı: “Bu duruşumuzun değişmesini beklemek yanlış olur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçimleri hayırlara vesile olsun istiyoruz. İnanıyoruz ki Kıbrıs Türk halkı en doğru, en isabetli tercihi yapacaktır. Anavatan ve garantör olarak, Kıbrıs Türk’ü kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayız”.
Seçimde CTP adayı Erhürman’ın yanı sıra Kıbrıs Sosyalist Partisi’nin adayı Osman Zorba ve bağımsız adaylar yarıştı. Bağımsız adaylar arasında Arif Salih Kırdağ, Ahmet Boran, Mehmet Hasgüler, İbrahim Yazıcı ve mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar vardı. Hüseyin Gürlek ise seçime bir gün kala Ersin Tatar lehine adaylıktan çekildiğini açıklamıştı.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Bertan Özerdağ, saat 16.00 itibarıyla seçime katılım oranının yüzde 53.19 olduğunu duyurmuştu. KKTC’de cumhurbaşkanlığı büyük oranda sembolik. Ancak cumhurbaşkanı, Güney Kıbrıs ile müzakereleri yürütmekle görevli. Bu nedenle seçimlerin sonucu Türkiye ve dünyada merakla bekleniyordu.
KKTC’yi sadece Türkiye diplomatik olarak tanıyor. Adanın güneyindeki Kıbrıs Cumhuriyeti ise uluslararası arenada tanınıyor ve AB üyesi.
Türkiye’de “Kıbrıs Barış Harekâtı”, Yunanistan’da “Kıbrıs Türk istilası” olarak bilinen ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Atilla Harekâtı” koduyla düzenlediği askeri operasyon, 20 Temmuz 1974’te, o dönemki CHP ile Milli Selamet Partisi koalisyonunun kurduğu 37’nci hükümette başbakan olarak görev yapan Bülent Ecevit’in emriyle gerçekleşti.
Ecevit, BM’ye “Kıbrıs Türklerine soykırımı durdurun” çağrısı yaptı ve operasyonun emrini “Türk Kıbrıslıların katledilmesini engellemek” için verdi. Harekât, Türk askerlerinin adadaki Lefkoşa-Girne yolu gibi stratejik noktaları kontrol etmesini sağladı.
Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi’nin (Council of Europe-CoE) “işgal” olarak tanımladığı harekâta gerekçe olarak Ankara; İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın taraf olduğu Zürih ve Londra Antlaşması’nı gösteriyordu.
“Garanti Antlaşması” olarak da bilinen metinde, Rum ve Türk toplumlarının birbirlerine baskı kuramayacağı, bu gibi durumlarda garantör devletlerin engellemede bulunabileceği belirtiliyor.
15 Temmuz 1974’te, Yunanistan’ın desteğiyle yapılan Kıbrıs darbesinden hemen sonra harekâtın ilk ayağı, 14 Ağustos’ta da ikinci ayağı düzenlendi.
Kıbrıs Türklerine yönelik şiddet olaylarını tetikleyen darbe, 1960 anlaşmalarını ihlal ediyordu. Başbakan Ecevit, operasyonu “bağımsız Kıbrıs devletini kurtarmak” olarak tanımladı. Türk hükümetinin amacı Yunan cuntanın adayı ilhakını önlemek ve Başkan Makarios’un yasal hükümetini restore etmekti ki bu kısmen gerçekleşti zira cunta çöktü ve sivil hükümet kuruldu.
Silahlar sustuğunda Lefkoşa’nın kuzeyi dahil adanın yüzde 37’si Türklerin kontrolündeydi. Harekâtın ardından 1976’da Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu.
Tarihler 15 Kasım 1983’ü gösterdiğinde ise Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi self-determinasyon (kendi kaderini tayin) hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etti.
KKTC’nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu. KKTC’nin kurulması, başta Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan olmak üzere pek çok devletin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.
***
Durum böyle! Öyle ki adı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olan oluşumun devletliğini Türkiye’den başka hiçbir devlet tanımıyor, Kuzey Kıbrıs halkının soy ve din kardeşi Türki Cumhuriyetler bile. İktidarın Güney Kıbrıs Kesimi diyerek küçümsediği bölgeyi devlet olarak tanıyorlar. Devlet Bahçeli onları ikna etmeye çalışacağına işin kolayı sanıp Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye katılmasını tavsiye ediyor. Mahalle kabadayısı gibi.
Ama Türkiye garip bir ülkedir: Böyle bir siyasetçiye “bilge” muamelesi yapar. Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye katılması girişimi cehennemin kapılarını açar ki zebaniler böyle bir fırsat beklemekte. Bunu göremeyen bir bilge...