Rejim değişikliği olmadan asla...

17 Mart 2023 Cuma

Doğayı göz ardı edip bilimi de hiçe sayarsan sonuç ne olur? Hepimiz bütün dehşeti ile yaşadık, hâlâ yaşıyoruz. Ve belli ki bundan sonra da yaşayacağız. 

Komşuda, geçtiğimiz hafta yaşanan tren kazasının hemen ardından sorumlu bakan istifa ettiğini açıklarken; Türkiye’de depremin göbeğinde trajedi hâlâ tüm acısı ile sürerken ilin valisinin istifa gerekçesi, sorumluluğu üstlenmek ya da vicdan azabı değil sadece milletvekili aday adayı olmak oluyor. Kafa böyle. Ve bu normal karşılanıyor. Çünkü çöküş sadece yıkılan binalarda değil, aklınıza gelebilecek her yerde, her değerde... Yaşananlardan ders almadan sürekli olarak aynı yanlışların tekrarlanmasının arkasındaki mekanizma ne peki?

İki hafta önce Bilim Akademisi’nin düzenlediği depreme hazır olmak, yaraları bilimle sarmak panellerinin ilkinde konuşmacılardan biri de Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’ydu. Kalaycıoğlu önümüze “Dünyanın Inglehart-Welzel kültürel haritası”nı koydu. Harita hakkında kısa bir bilgi önce. Bu harita, siyaset bilimciler Ronald Inglehart ve Christian Welzel tarafından World Values ??Survey ve European Values ??Survey’e dayalı olarak oluşturulan bir dağılım grafiği. Toplumlar arasında farklılık gösteren yakından bağlantılı kültürel değerleri iki baskın boyutta tasvir ediyor: Biri, geleneksele karşı laik-rasyonel değerler. Diğeri ise hayatta kalmaya (survival) karşı “kendini ifade etme” (self expression) değerleri. Haritaya göre Türkiye aralarında Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Filipinler, İran ve Endonezya’nın bulunduğu Güney Asya diye tanımlanan bölgede. Yani laik-rasyonel değerlerden çok geleneksel değerlerin (ağırlıklı olarak din, gelenek ve görenekler) ağır bastığı ve günü kurtarmanın, hayatta kalmanın daha öncelikli olduğu alanlar...

Tablo bu. Aşağı yukarı hepimizin bildiği gibi. 

NEOPATRİMONYAL SULTANİZM

Kalaycıoğlu, “Bizi yönetenler kimi yönettiğini iyi biliyor, ona göre davranıyor, kısa vadeli çözümler öneriyorlar” diyor. Bugüne kadar hep böyle oldu. İktidarlar da bundan beslendi. 

Kavimler göçü gibi kentlere akın oldu yıllardır, gelenlerin devamlı talepleri oldu haliyle. Altyapısı olmadan boş arazilere yerleşip gecekondular inşa edildi, yıllar içinde üzerlerine katlar çıkıldı ve sonra siyasilerden “Gecekondumuzu normal mesken haline getir” diye istekte bulundular. Bağış karşılığı rüşvetle ve büyük patronaj ilişkisi ile yürüdü sistem yıllardır.

1- Kısa vadeli düşünme

2- Yoksul, kaynakları kıt

Bu kültürün yarattığı sonuç ortada ve bundan kaçış zor. Peki ne yapmalı? “Bir yandan vatandaşın taleplerine ekonomik çözümler geliştireceksin, bunu yaparken de insanlara güven vereceksin” diyor Kalaycıoğlu. Örneğin imar affının aslında cinayet ile eşdeğer olduğunu anlatabilir misin? Hesap verilen bir sistemin aslında herkesin lehine çalışan bir sistem olduğunu anlatabilmek? Kolay mı? Değil... Kalaycıoğlu ekliyor: “Rejim değişikliği olmadan asla ve asla çözülmez.” Neopatrimonyal sultanizm altında yaşıyoruz yıllardır. Karakteristik özellikleri: “tek adamcılık, kuralsızlık, kamu politikasızlığı, ahbap çavuş yönetimi, kurumsal yozlaşma, çoğulculuğa tahammülsüzlük, vatandaşlık yerine kulluk, özgürlüklerin sınırlandırılması...”

14 Mayıs seçimleri her açıdan bir dönüm noktası. Yoksulluğu ve eşitsizliği azaltacak politikaları yaşama geçirirken bir yandan da rasyonel düşünmenin, bilimsel odaklı olmanın taşlarını döşemek. Üstelik karşı karşıya olduğumuz deprem tehdidi karşısında buna acilen başlamak ve hedef koyarak ilerlemek... Bunu yapan ülkeler var. Biz de yapacağız. Yapmalıyız... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları