Arif Kızılyalın

Huzur’u ararken!

27 Mart 2024 Çarşamba

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın efsane romanı Huzur’u Türk edebiyatına tanıtan yayın organı, bayiden her sabah ısrarla ve keyifle aldığınız Cumhuriyet gazetesidir. 22 Şubat 1948’de yayımlanan 8449 sayılı gazetenin 1. sayfasından “tefrika” edilmeye başlayan roman o yılın haziran ayının sonlarına kadar yayımlanmış ve o günlerde önemli bir tiraj getirmiştir.

En kısa anlatımla Doğu ile Batı’nın sentezidir. Roman kahramanlarının (İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz) adları aynı zamanda bölümlerin de başlığıdır. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi rektörlüğü görevini sürdüren yazar Prof. Dr. Handan İnci’nin deyişiyle, “Huzur, bir İstanbul romanıdır. Asıl amaç İstanbul’u anlatmaktır”. Elbette 17-18 yaşlarında eğitim için İstanbul’a gelen Tanpınar’ın kadim kente, hocası Yahya Kemal’in betimlemeleriyle âşık olduğunu, sonraki eserleri “Sahnenin Dışındakiler” ve “Beş Şehir”de İstanbul’u merkez kabul ettiğini belirtmekte fayda var. Kente ait temalar o kadar ayrıntılı işlenmiştir ki sayfaları çevirirken kendinizi boğazda lüfer tutarken bulabilir, ya da Adalar vapurunda duygusal fırtınaların içinde kalabilirsiniz. Ertesi bölümde köhnemiş bir konağın penceresinden yorgun sokakları izlersiniz.

Doğu-Batı ayrımı her fırsatta özellikle semtler vasıtasıyla karşınıza çıkar. Suriçi İstanbul’un (Eminönü, Fatih, Şehzadebaşı diyelim) mahalleleri Osmanlı-İslam geleneklerinin yaşandığı yerlerdir. Galata Köprüsü geçildikten sonra özellikle Beyoğlu ile birlikte Batılılaşan yaşam ön plandadır. Ki burada Tanpınar, kimlik kaosuna değinir. DoğuBatı çatışmasının ortasındaki romanda eski medeniyetin değerleri üzerine kurulacak olan yeni savunulur çoğu kez.

.

22 Şubat 1948

Ancak burada Türk aydınının halktan kopuk oluşu da göze batar. Burada bir parantez açarsak günümüzün de en büyük sorunu “aydın” siyasetçilerin hâlâ halktan kopuk oluşudur. Aydın kesim, empati yapmadığı sürece de bu sorun aşılamaz. 

Eserde Mümtaz’ın ana karakter olduğunu kabul etsek de Suat’ın mesajları aslında Türkiye’nin “gelecekte” yaşayacağı ortaya koyma açısından Huzur’un en can alıcı bölümüdür. O günlerde devlet memurları dışında iş güvencesinin olmaması, diplomanın -dolayısıyla liyakatin- para etmediği, gençliğe bir türlü iş olanağı yaratılayamayan ülke gerçeği ne yazık ki son 20 yılda yeniden ete kemiğe bürünmüştür.

Her geçen gün yeni rekorlar kıran döviz kuru, ona koşut artan hayat pahalılığı, halkı Huzur romanının “huzursuz” karakteri Suat’a çevirirken bir diğer tehlike de İstanbullu kimliğinin yitirilmesidir. Ki toplu taşıma araçlarından herhangi birine, günün herhangi bir saatinde bindiğinizde bırakın İstanbulluya rastlamayı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına denk gelirseniz kendinizi şanslı sayın.

EMEKLİ MAAŞI!

Türkiye’nin en zor koşullarda yaşayan kesimi emekliler. Geçenlerde 60’lı yaşların üzerindeki profesör unvanı da bulunan bir dostumla sohbet ediyordum. Konu emekliliğe gelince “Çalışmaya devam. Emekli olduğumda maaşımın yarısını bile alamıyorum” dedi. Oysa akademisyenler son maaşlarının yüzde 70’ini alırlardı bir süre öncesine kadar. 10 bin lira taban aylıkla, onun biraz üzerinde maaş alanları konuşmaya bile gerek yok. O parayla her gün kuru ekmek yeseler ayın sonunu getiremezler. Peki, sorun nasıl çözülecek? Batılı ülkelerde örgütlü olarak insanlar sokağa çıkıp hakkını arıyor. Bizde de benzer protestolar var. Örneğin EMADDER (Emeklilikte Adalet Derneği) Kadıköy İskele’de miting düzenledi. Bu tip örgütlü direnişler çoğalırsa belki emeklinin yüzü güler.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Onurlu mücadele 13 Aralık 2024
Hesap tutmadı 12 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları