Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Silivri Zindanı, İnsanlık Adına Tarihe Gömülecek!

18 Eylül 2012 Salı
\n\n\n

Hafta sonum, Silivri zindanına atılmış aydınların durumuna tepki vermekle geçti. Cuma günü, CHP vekilleri ve aydınlarla beraber Çağlayana gittik ve tutsak gazetecilerin resimleri önünde Ayşenur Arslanın yaptığı konuşmadan sonra kalemlerimizi bıraktık. Bunun ardından Odatv davasını izledik. Soner Yalçın 14 kilo vermiş, ama kararlı ve umut doluydu. Hasretle sarıldık. Ertesi gün, CKMde Tuncay Özkanın 5. Tutsaklık Yılıile ilgili düzenlenen toplantıda konuşmalar yaptık, ardından Özkanın kitaplarını imzaladık. Günün hediyesi, bir gün önce davalarını izlediğimiz Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlunun serbest kalarak etkinliğe katılmalarıydı. Onlarla kucaklaşırken pek yakında bir gün özgür(?) dünyada, abileriyle de bunu yaşayabilecek miyiz sorusu geldi aklıma... Doğu Perinçek: 5 yıl. Tuncay Özkan: 5 yıl. Ergün Poyraz: 5 yıl. Mustafa Balbay: 4 yıl. Mehmet Haberal: 4 yıl. Fatih Hilmioğlu: 4 yıl. Hikmet Çiçek: 4 yıl. Soner Yalçın: 20 ay. Yalçın Küçük: 20 ay. Silivriden cenaze olarak veya ağır hasta haliyle çıkan tutuklu sayısı ayrı bir acı konusu. Empati kurun; sizi 5 gün odaya hapsedip sevdiklerinizden ayırsam ne derdiniz?

\n

Silivride yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, televizyon sahipleri dışında, onca asker, subay ve yüksek rütbeli general, hatta Genelkurmay Başkanı var. Açık konuşmak gerekirse, onlara karşı daha da büyük bir haksızlık yapılıyor. Gazetecilere, yazarlara, kolayca sahip çıkılırken TSK ile ilgili davalarda, tutarsızlık ve mantıksızlık ne kadar ortalıkta gezerse gezsin, sanki askere sahip çıkmak riskli alan olarak değerlendiriliyor ve insanlar bu konuya bulaşıcı hastalık varmış gibi mesafeli durmayı tercih ediyorlar. Bu sendrom yalnız Nedim Şener ile Ahmet Şıka sahip çıkalım şeklinde ortada dolanmış yüzer-gezer medyacı tavrından çok da farklı değil! Bunun dışında konuşmamda yaptığım diğer bir hatırlatma şuydu: Normal bir hukuk devletinde, şayet sanıklar hakkında ortaya atılan delillerin uydurma olduğu ortaya çıkarsa, mahkeme iki şey yapar: Önce sanıkları serbest bırakır ve aklar, ardından bu komployu tezgâhlayan çete hangisi sorusunu gündemine alır, üstüne gider! Ülkemizde böyle bir gözleminiz olursa, lütfen bana da bildirin!

\n

Ülkede medyanın yandaşlarını, hükümeti dinleseniz, ülkede dindarlara karşı büyük baskı var. Gerçeklere bakarsak, Atatürkçü kesim son çeyrek asırda öldürüldü, hapislere atıldı, çalıştığı kuruluşlardan kovuldu, saldırılara uğradı, demokratik haklarını hiçbir şekilde kullanamasın diye kıskaca alındı! Yani bedel ödeyen bir kesim var iken ortada, sürekli gözyaşları eşliğinde durumunu şikâyet edense bambaşka birileri! Merdan Yanardağ, yine Goebbelsin ünlü taktiğini hatırlattı: “Bir yalan ne kadar büyük olursa, o kadar çok inanan olur. Odatv davasında, Yalçın Küçük o kendine has teatral sunumuyla yine 2-3 saat boyunca konuştu: Burası suçsuzlar mahkemesi. Bize suçumuzu bulun. Cezamızı verin. Burada dezenformasyon var. Artık ortada suç lokantaları-suç otelleri var. Engizisyonda da suç yoktu. Sizleri tenzih ediyorum: Kimin ne zaman tutuklanacağına veya serbest bırakılacağına, bir merkezi planlama ile karar veriliyor. Siz kendiniz karar verdiğinizi düşünüyorsunuz. Bizi affedin. Hukuk mantıktır, vicdandır. Benim Öcalanı yönettiğim söyleniyor. Bunu ciddiye alamazsınız. Bizler burada Ancien Regime, yani Atatürk döneminin eski Cumhuriyetinin rejimini savunmaktan yargılanıyoruz. Bu nedenle suç gerekli değil. Çünkü artık onlar benden sonra Yeni Türkiye dediler. Biz Kemalist Cumhuriyetin sahipleriyiz, onu kimseye vermeyeceğiz. TÜBİTAK artık bir yobaz yatağıdır. Raporunda teknik olarak her şey görülmüş ama dil, bürokratik olarak yazılmış. İhbarlar yapılıyor. Ardından bu adama suç bulun diye emir geliyor. O da bulunuyor: İzinsiz toplantı yapmak(!). Sayenizde Ertuğrul Özkök bile seviyorum o çılgını diyor hakkımda! Artık erkeklerin bile ilanı aşk ettiği adam olmuşum!

\n

Sonunda tadımlıkbir Özkök esprisi verdiğim Yalçın Küçük savunması, aslında Cem Yılmaza taş çıkaracak müthiş incelikli, nüktedan öğelerle dolup taşıyor. Eminim ileride, onları yalnız mizah adına analiz eden kitaplar bile çıkacak. Oradan okursunuz, ama tabii Küçüke has ses vurgularını da ihmal etmemeli! Mesela LEtat, cest moi (Devlet benim) diye haykırdığında! Tabii o acı gülümsemeli günlere varabilmemiz için, önce her açıdan her gün yeni insani dramlar yaşadığımız bu çirkin tabloyu geride bırakmamız gerek.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kâbus gibi bir kasım... 28 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları