Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

19 Mayıs: Millet saraya karşı

19 Mayıs 2019 Pazar

İnsanlık tarihi insanın insanı sömürmesi ve sömürülen insanın buna başkaldırması ile yazılır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı da bu başkaldırıdır:
Milleti sömüren Osmanlı ailesine, bu sömürüden pay aldıkları için onu destekleyen iç ve dış güçlere karşı ayaklanmış ve onları yenerek yeni bir devlet kurmuşlardır.

***

Bakın Atatürk NUTUK’ta, Osmanlı’nın çöküşünü anlattıktan sonra ne diyor:
“Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Ya İstiklâl Ya Ölüm!”
(Emre Kongar Seçkisiyle, ATATÜRK, NUTUK, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2018, s.34)

***

İnsanın insanı sömürme süreci hiç kuşkusuz kaba kuvvete ve ideolojik beyin yıkamaya dayalı bir düzen gerektirir:
İnsanların kabileler biçiminde yaşadıkları dönemde en güçlü olan ailenin/aşiretin ve o ailenin/aşiretin reisinin egemenliği kabul edilmiştir.
Daha sonra tektanrılı dinler döneminde, krallar, imparatorlar, şahlar, padişahlar, halkı, milleti sömürme eylemlerini kaba kuvvetle birlikte dini inançlara dayalı olarak sürdürmüşlerdir.
İnsanlar bilinçlendikçe bu sömürüye karşı çıkmış, devlet gücünü kullanarak din adına halkı/milleti sömüren ve sadece kendilerine, ailelerine ve yakın çevrelerine çıkar sağlayan yöneticileri alaşağı etmişlerdir.
İşte Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı da budur:
“...Osmanlı hanedan ve Saltanatı’nın devam ettirilmesine çalışmak, elbette, Türk milletine karşı en büyük kötülüğü yapmaktı. Çünkü millet her türlü fedakârlığı sarf ederek bağımsızlığını sağlasa da, Saltanat devam ettiği takdirde, bu bağımsızlığa güvence altına alınmış gözüyle bakılamazdı.
Artık vatanla, milletle hiçbir vicdani ve fikri alakası kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin bağımsızlık ve haysiyetinin koruyucusu makamında bulundurulması nasıl haklı görülebilirdi?
Hilafet’in durumuna gelince, bilim ve teknolojinin aydınlattığı, gerçek uygarlık dünyasında gülünç kabul edilmekten başka bir konusu kalmış mıydı?” (ss. 35-36)

***

Her sömürü düzeni hem iç hem de dış müttefikler arar, böylece tiranlar, faşistler, diktatörler, bir yandan dini istismar ederken öte yandan emperyalistlerin uşaklığına soyunurlar.
Bakın Atatürk, İstiklâl Savaşı ile milli irade yani Cumhuriyet ilişkisini nasıl kuruyor ve Saray’ın buna karşı oluşunu nasıl anlatıyor:
“Ortaya çıkan milli mücadele, dıştan gelen işgale karşı vatanın kurtuluşunu tek hedef saydığı için, bu milli mücadele başarıya yaklaştıkça, milli irade idaresinin bütün esaslarını ve biçimlerini aşama aşama gerçekleştirmesi tabii ve kaçınılmaz bir tarihi süreçti.
Bu zorunlu tarihi süreci geleneksel alışkanlıklarıyla derhal sezen Padişah hanedanı, ilk andan itibaren milli mücadelenin amansız düşmanı oldu.” (s.37)
Atatürk’ün amacı, düşmanı yenerek bağımsızlığa kavuşmakla ve egemenliği de Padişahın yani Osmanlı ailesinin elinden alıp, millete, milleti temsil eden bir meclise vermek ve ülkeyi kurtarmak için, çöken Osmanlı’nın yerine yeni bir devlet kurmaktı.
Unutmayalım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk hem İstiklâl Savaşı’nı hem de Cumhuriyet’in kuruluşunu birlikte götüren bir liderdir.
YAŞASIN ATATÜRK...
KAHROLSUN SARAY.
YAŞASIN CUMHURİYET...
KAHROLSUN PADİŞAHLIK.
YAŞASIN MİLLİ İRADE VE DEMOKRASİ!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Filler savaşında Türkiye 12 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları