İktidar, kamuoyundaki yaygın izlenime göre, “Açılım Süreci”ni, ilan ettiği gibi “Barış” “Demokrasi” ve “Terörsüz Türkiye” için değil, başarısızlıklarından dolayı siyaseten biten ömrünü uzatmak için içeride DEM Parti’den, dışarıda Emperyalizmden destek aradığı için yapıyor.
Bu nedenle, sadece 100 yıllık Cumhuriyete değil, kendi İktidar süresi olan 23 yıldır izlenen politikalara bile aykırı olan, çelişkili eylem ve söylemlerle dolu garip bir duruma yol açıyor.
İşte tam bu noktada Özgür Özel’in zekice gündeme getirdiği “Stockholm Sendromu” devreye giriyor.
Gerek bireysel Stockholm Sendromu gerek onun ikiz kardeşi olan toplumsal Şok Doktrini, birlikte:
İktidarın, siyaseten olanaksız görülen ve toplumun bütün değerlerine aykırı olan bu virajı almak için yaptığı çelişkili eylem ve söylemleri açıklamakta kullanılabilecek iki kavram.
***
Bu iki kavramın ikisi de biri bireysel düzeyde, öteki toplumsal kapsamda olmak üzere, mevcut kişiliği ve kimliği zor ve şiddet yoluyla yok etmek, yerine yeni bir kişilik ve kimlik oluşturmak yöntemlerini anlatır:
ÖNCE, işkenceler veya işkence benzeri baskılarla, bireyin veya toplumun mevcut kişiliği, yapısı ve kimliği, işe yaramaz, kullanılamaz hatta nefret edilir bir hale getirilir...
Bireyin veya toplumun öğrenmiş olduğu bütün ahlak kuralları, ilkeler, hukuk, güvenebileceği bütün kurumlar, yapılar, odaklar, insanlar, liderler, yıkılır, yok edilir...
BÖYLECE bir kişinin veya bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için tek ve biricik yolun, ancak kendisine egemen olan zorlayıcı (Faşist?) gücün istediklerini yapmak, onun ilkelerini benimsemek ve onun istediği kişiliğe ve kimliğe bürünmek olduğu inancı, o kişiye veya topluma aşılanır.
SONRA, hedef olan kişiye veya topluma, egemen olan zorlayıcı (Faşist?) gücün istediği yeni kişilik, kimlik, kurtarıcı olarak empoze edilir.
Bu mekanizmayı Naomi Klein “Şok Doktrini” adlı kitabıyla anlatır.
***
Bugün yaşadığımız “Sürece” ve “Şok Doktrini”ne daha 17 yıl önce dikkatimizi çeken Zülâl Kalkandelen, Cumhuriyet Pazar Dergi’de 6 Nisan 2008’de “Şok ‘Terapiye’ Şok Tepki” diye bir yazı yayımlayarak bu “Toplumsal Şok” kavramını açıklamıştı:
Toplumsal şoklama, aynen bireysel beyin yıkama gibi çalışıyordu.
Yeni bir kişilik yaratma deneyleri, Cameron adlı bir CIA psikiyatristi tarafından, şok tedavisi ile insanların belleklerinin, kişiliklerinin silinip, beyinlerinin yıkanması yoluyla yapılmıştı...
Önce insanlar çeşitli işkencelerle aşağılanıp içleri boşaltılıyor, sonra da onlara yeni değerler, amaçlar aşılanıyordu.
İşte buna benzer biçimde, toplumlar da önce, savaşlar, terör saldırıları, ekonomik krizler, doğal afetler, sivil veya askeri darbeler yoluyla çözülüyor, çökertiliyordu...
Sonra da bu şokun yarattığı korku ve düzensizlik ortamında, ikinci şok gerçekleştiriliyor; neoliberalizm dayatılıyordu.
Buna direnenlere de polis ve hapishane baskıları ile üçüncü şok uygulanıyordu.
***
Özgür Özel’in gerek zamanlama, gerekse siyasal tavırlar açısından “Açılım Süreci” ve “Komisyon” konularında Kürtler için, (DEM Parti?) tarihsel ve güncel gerçekler bağlamında zekice gündeme getirdiği “Stockholm Sendromu”:
Bu mekanizmanın bireylere dönük olarak uygulanan ve “Celladına Âşık Olmak” biçiminde ifade edilen özel bir türeviydi.
Onun açıklaması da 6. yazıya!