TBMM’nin açılış günü olan 23 Nisan’ın yıldönümleri her daim önemlidir. Ama herhalde hiç bu dönemdeki kadar önemli olmamıştı! Çünkü toplum olarak millet egemenliğinin simgesi olan Meclis’in yeniden etkin olacağı günleri arıyoruz, özlüyoruz.
Cumhuriyet ve demokrasi değerlerinden uzaklaşıldığı, Meclis’in etkisizleştirildiği günümüz Türkiye’sinde; ulusal egemenliğin simgesi 23 Nisan’ı daha gür bir sesle ve daha büyük bir coşkuyla kutlamak gerekiyor. Otoriterliğe karşı Cumhuriyeti ve demokrasiyi savunmak; temel, güncel görevdir.
YOZGATLI ÇİFTÇİNİN DERSİ
Milli egemenlik haftasını yaşadığımız bugünlerde gündem olan, CHP’nin Yozgat mitinginde konuşan çiftçi Abdullah Ceyhan’ın sözlerini özellikle tarihe not düşmek gerekiyor. “Turpla, şalgamla devlet yönetilmez; adaletle yönetilir” seslenişi; yönetenlere-siyasetçilere adeta ders niteliğindeydi.
Yaşadığımız dönemi en yalın biçimde ifade eden bu sözleri, doğrusu çok önemsiyor ve kıymetli buluyoruz. Tam da millet egemenliğini konuştuğumuz günlere denk düşen çiftçimizin bilgece yaklaşımını, yürekten kutluyoruz. Bu yaklaşımın Anadolu’da dalga dalga yayılarak daha büyük etkileşim yaratacağını düşünüyoruz.
KONGRELERDEN MECLİS’E
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş ve kuruluş mücadelesinde, ulusal egemenlik kavramının önemli bir yeri var. Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurtuluşa ve kuruluşa önderlik eden kadrolar; egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun elinde olduğu şiarını tam anlamıyla benimsemişlerdi.
Bu süreçte Anadolu’da toplanan kongrelerin önemine dikkat çeken rahmetli Bülent Tanör hoca;
“Kuruluş”ta bu süreci şöyle değerlendirir: “Büyük savaşın yıkıcı sonuçlarını tam tersine
çevirmeyi başaran ülkelerden biri Türkiye oldu. Ülke tarihinde bir savaş ilk defa olarak
devrimci sonuçlar yarattı: Kurtuluş ve yeniden kuruluş. Aslında bu iki süreç iç içe geçmiştir,
diyalektik bağlarla birbirine kenetlenmiştir. Kurtuluş için savaşılırken, kuruluş olgusu da
hayata doğmuştu (1920). Kurtuluştan sonra da, kuruluş yeni bir yükseliş kazandı.”
HALKIN EGEMENLİĞİ
Aslında ülkemizin güçlü bir meclis geleneği vardır. Savaşın en zor dönemlerinde bile, kurtuluş mücadelesinin meşruiyeti, hukuku önemsenmiş ve Meclis çatısı altında hayata geçirilmiştir.
Değerli Emre Kongar hocamız, “21. Yüzyılda Türkiye” isimli eserinde, bu olguya dikkat çeker: “İstanbul’un askeri olarak işgalinden sonra, Mustafa Kemal, artık yeni bir Meclis kurma zamanının geldiğine karar verdi. Gerekli seçimler ve hazırlıklardan sonra, yeni Türk Devleti’nin ilk Ulusal Meclis’i 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da açıldı. Meclis başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Bu, ulusun hukuksal önderliği demekti.”
MECLİS’İN ÖNDERLİĞİ
İşte ulusal kurtuluşu ve yeniden kuruluşu sağlayacak zorlu mücadelede, halkın iradesi ve demokratik katılımı, böylece hayata geçirilmiş oluyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde önemli bir yeri olan 23 Nisan, sonraki yıllarda bayram olarak kutlanacak ve çocuklara armağan edilecekti.
Aslında bu anlamlı günün çocuklara armağan edilmesini önemsiyoruz. Ancak günümüzde, giderek bu gün ve bayram, tarihsel özünden, anlamından koparılarak, yalnızca çocuklara yönelik etkinliklerle kutlanır oldu. Cumhuriyetle bütünleşen ulusal egemenlik ve demokrasi kavramlarından giderek uzaklaşıldı.
PARLAMENTER SİSTEM
Oysa Cumhuriyeti, ulusal egemenliği ve demokrasiyi, en çok hatırlamamız, hatırlatmamız ve savunmamız gereken günlerden geçiyoruz. Bu kavramların önemini yeni kuşaklara aktarmalıyız.
Parlamenter demokratik sistemi sahiplenmeli, savunmalı ve yeniden talep etmeliyiz. Cumhuriyet değerlerinden, ulusal egemenlik ve demokrasiden vazgeçmeyeceğimizi herkese göstermeliyiz.
Başta ana muhalefet CHP ve onun lideri Özgür Özel ile cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, yeni dönemin siyaset yapıcıları; makul sürede parlamenter sisteme dönüş hedefini toplumun önüne koymalı ve bunun sözünü vermelidir. Bu somut hedef, muhalefet güçlerinin ortaklaşmasını da kolaylaştıracaktır. 23 Nisan 1920’nin 105. yılı halkımıza kutlu olsun.