Dün 16 Ekim Dünya Gıda Günü’ydü. Bu anlamlı gün nedeniyle uzmanlar ve ilgili kuruluşlar konuyla ilgili açıklamalar yaptılar. Gıda krizine ve özellikle de tarımsal gıdanın önemine dikkat çektiler. Tarım ve gıda alanlarındaki olası tehlikeler, riskler bir kez daha gündeme geldi. Aslında tarımın ve gıdanın ne denli önemli olduğu, yalnızca belirli günlerde hatırlanmamalı. Olur olmaz pek çok konuya ‘beka meselesi’ diye yaklaşan ilgililer, yetkililer, siyasetçiler; asıl ‘beka’nın tarım ve gıda konuları olduğunu hiçbir zaman unutmamalılar.

TARIMDAKİ GERİLEME
Türkiye bir zamanlar kendi kendine yetebilen ülkeler arasında sayılıyordu. Bizim öğrencilik yıllarımızda, okullarda buna vurgu yapılırdı. Toplumca ülkemizin bu özelliği ile övünürdük. Ancak o dönemler artık çok gerilerde kaldı. Ülkemiz birçok tarımsal üründe ithalatçı oldu ve giderek dışa bağımlı hale geldi. Tarımsal üretimde ve hayvancılıkta ciddi bir gerileme yaşanıyor. Üretim rakamları giderek aşağıya düşüyor. Üretim azlığı ve yetersizliği elbette tüketime ve tüketicilere de olumsuz yansıyor. Geçtiğimiz yaz mevsiminde birçok meyve çeşidinde dar gelirli - yoksul insanlar neredeyse evlerine meyve alamaz, çocuklarına meyve yediremez hale geldiler.
ÜRETİM ÖZENDİRİLMELİ
Bütün bu olumsuzlukların temelinde tarımdan kaçış önemli rol oynuyor. Üretimde maliyetler olağanüstü ölçüde artıyor. Başta mazot, gübre ve zirai ilaç olmak üzere tarımsal girdilerdeki maliyet artışları ile çiftçi baş etmekte zorlanıyor. Kuraklık ve sulama sıkıntıları çiftçinin bir başka önemli sorunu. Bütün bu olumsuzluklar doğrusu çiftçinin belini büküyor. Bu bağlamda başta genç çiftçiler olmak üzere üreticiler üretimden çekiliyorlar. Gençler kırsal kesimi terk edip büyük kentlere gidiyorlar. Kırsalda ve tarımda, tarımsal üretimle uğraşanların sayısı azaldığı gibi yaş düzeyi de yükseliyor. Oysa üretim özendirilmeli ve tarımla uğraşanlara kolaylıklar sağlanmalıdır. Rant amaçlı değil üretici odaklı politikalar uygulanmalıdır.
GIDA HAKKI
Dünya Gıda gününde en çok gündeme gelen ve konuşulan konular açlık, yoksulluk, beslenme yetersizliği ve paylaşım sorunları oluyor. Çünkü ülkemizde olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de gelir ve paylaşım adaletsizliği var. Hakça ve adaletli bir paylaşım için kamucu politikalara yönelmek gerekiyor. Bu yılki gıda gününün temel teması ‘Daha iyi bir yaşam ve daha iyi bir gelecek için gıda hakkı’ oldu. Unutulmamalıdır ki gıdaya erişim, en temel insan haklarındandır. Bu hakkı savunmak, temel bir yurttaşlık ödevidir. Gıdada yaşanan rekor enflasyon gıdaya erişimi zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bu hakkın kazanılması ve gereğince kullanılabilmesi için öncelikle yoksulluğun aşılması gerekiyor.
DUYAN VAR MI?
Son dönemde tarımsal alandaki olumsuzluklara dikkat çekmek üzere ardı ardına etkinlikler düzenleniyor. Örneğin geçtiğimiz hafta sonu Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Manisa Şubesi ve yerel yönetimlerin işbirliği ile Manisa’da bir çalıştay düzenlendi. Ayrıca, Sosyal Demokrasi Derneği (SDD) İzmir Şubesi’nin organizasyonu ile dün İzmir’de yapılan ‘Tarım - Gıda ve Yoksulluk’ konulu etkinlikte de; ülkemizi tehdit eden gıda krizi ve tarımın sorunları ile çözüm yolları konuşuldu. Bunca söz söyleniyor, yazı yazılıyor; ilgililer, yetkililer, siyasetçiler uyarılıyor da, acaba bütün bunları duyan, yararlanan var mı? Doğrusu bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil. Çünkü ülkeyi yönetmekle sorumlu olanlar, tarımın, tarımcının sorunlarına yeterince duyarlı değiller. Çiftçiye adeta kulaklarını tıkıyorlar. Böyle olunca da sorunlar ağırlaşarak devam ediyor. Olan ülkemize ve ülkemizin üreticilerine, tüketicilerine, kısacası tüm yurttaşlarına oluyor!
***
‘Güneşli Dünya’nın Peşinde
Geçtiğimiz günlerde ziyaretimize gelen eğitimci dostlar, eski bir dostumuzun yeni yayımlanan bir kitabını bize ulaştırdılar. 68 kuşağının İzmir’deki simge isimlerinden eğitimci Ramazan Karakale; ‘Tarih, Anılar, Görüşler’ alt başlığıyla yaşam anılarını ve araştırmalarını ‘Güneşli Dünya’nın Peşinde adıyla kitaplaştırmış. Şimdilerde yılın büyük bölümünü yurt dışında geçiren Karakale, kitabını adımıza imzalayarak bize ulaştırmış. Kitapta ‘Güneşli Dünya’ mücadelesinin geçmişten günümüze uzanan hikâyesi ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Aynı zamanda onar yıllık zaman dilimleri ile adeta geçmişe doğru bir zaman yolculuğuna çıkılıyor.

ÜTOPYALAR ÖLMEZ
Karakale’nin kitabı, yaşamı boyunca ‘Güneşli Dünya’yı arayanların, o anlamlı mücadeleyi sürdüren kuşakların yaşadıkları süreçleri de aktarıyor. 20. yüzyıldan 21. yüzyıla ulaşan uzun bir siyasal ve toplumsal zaman yolculuğuna çıkarıyor okuru. Aynı zamanda ölmeyen, yok edilemeyen ütopyalara ve onlarla ilgili gelişmelere de dikkat çekiliyor. Biz Karakale’yi TÖB-DER yöneticiliği yaptığı yıllardan biliriz ve siyasal mücadele dönemlerinden tanırız. Ama öncelikle onun eğitimci ve araştırmacı yönüne dikkat çekmek isteriz. Son dönemlerde bu yönlerini bilim tarihi çalışmalarıyla daha da geliştirdiği anlaşılan yazar, bize tam anlamıyla dopdolu bir siyasal, bilimsel, kültürel ve sosyal tarihçe sunuyor.

İZMİR’İN 68’LİLERİ
Elbette 68 kuşağının ütopyalarından, ‘Güneşli Dünya’ arayışından kopmadan kitapta bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Aynı dönemleri yaşamış okurlar olarak, bu araştırmalarda ve anılarda doğrusu biraz da kendimizden izler buluyoruz. Ortak geçmişler, mücadeleler ve görüntüler, belleğimizde ve yüreğimizde adeta bir film şeridi gibi akıyor... Örneğin, arkadaşımız Fergül Yücel’in ‘İzmirli Devrimciler’ kitabından aldığımız, 90’lı yıllarda İzmir’de çekilen bu fotoğrafta; ‘Güneşli Dünya’nın Peşinde yürüyenlerin, koşanların bir bölümünü görüyoruz. Ayaktakilerden soldan üçüncü Ramazan Karakale. Onun hemen yanında, geçtiğimiz günlerde İzmir’de toprağa verdiğimiz Özkan Başer dostumuz. Sağdan dördüncü önceki büyükşehir başkanlarımızdan Aziz Kocaoğlu. Fotoğrafta, artık aramızda olmayan Talat Özmen, Reha Pekerten, Mehmet Karcı, Emre Özlem dostlarımız da var. Ramazan Karakale’yi, bu anlamlı ve oylumlu yapıtı için içtenlikle kutluyoruz. Bu vesileyle, artık aramızda olmayan ‘Güneşli Dünya’ yürüyüşçülerini saygıyla anıyor, yaşayanları da sevgiyle selamlıyoruz.
***
İzmir’e yakışan, İzmir’i kucaklayan
Bugün Kültürpark’taki Celal Atik Spor Salonu’nda CHP İzmir İl Kongresi toplanıyor. Bu kongre, CHP’nin başta yargısal kuşatma olmak üzere birçok alandan kuşatıldığı ilginç bir dönemde yapılıyor. Bu nedenle de olağanüstü koşullarda gerçekleştiriliyor. İçinde bulunduğumuz siyasal koşullar, CHP’ye ve CHP’de siyaset yapanlara da aynı ölçüde önemli görevler ve sorumluluklar yüklüyor.

Bütün bu kuşatmalara ve zorluklara karşın, iktidar adayı CHP’nin korunması, güçlendirilmesi ve bütün gücüyle iktidara hazırlanması büyük önem taşıyor. Siyasal muhalefet ve özellikle de CHP açısından İzmir’in bambaşka bir anlamı ve önemi var. Yıllardır hiçbir seçimde iktidara geçit vermeyen ve tercihini hep CHP’den yana kullanan İzmir, CHP’nin ‘amiral gemisi’ olarak anılıyor. Kısacası, CHP’nin İzmir’e ve İzmirliye karşı özel bir ödevi ve sorumluluğu var. Bu nedenle CHP, bu dönemde, en nitelikli, birikimli, mücadeleci kadrolarını yönetimlere taşımalıdır. İzmir’e yakışan ve İzmir’i kucaklayan bir yönetim oluşturulmalıdır. Yazdıklarımız elbette diğer il kongreleri için de geçerlidir. Ayrıca, bu yönetimlerin CHP’yi iktidara taşıyacağı da unutulmamalıdır.