Yıl sonu yaklaşırken çalışanların ve emeklilerin büyük çoğunluğunu yeni yıl maaş artışlarının telaşı sarar. İçinde bulunulan kış aylarının temel giderleri ve zorlukları, dar gelirlinin belini bükmektedir. Geçim sıkıntısı içindeki yurttaşlar, maaşlardaki olası artışları merak etmeye ve hesaplamaya başlarlar. Öyle ki daha artışların -ele geçmesini bırakın- oranları bile belli olmadan gideceği yerler belirlenir.
Bu sıkıntılı süreçte en çok da asgari ücret konuşulur. Yeni yılda asgari ücretin ne olacağı merak edilir. Ülkemizin iş yaşamında asgari ücretin diğer ülkelerle kıyaslanmayacak ölçüde önemli bir işlevi vardır. Birçok alandaki hesaplamalar ve düzenlemeler, asgari ücretle ve artış oranıyla ilişkilendirilir. Kısacası, bizde “asgari” hayatlar önemlidir ve belirleyicidir!
ÜCRETLİNİN YARISI
Aslında adı üzerinde asgari ücret çalışma hayatındaki en düşük resmi ücret anlamına gelir. Çok geniş bir çalışan kesiminin durumu asgari ücretle doğrudan bağlıdır. Öyle ki ülkemizdeki ücretli çalışanların neredeyse yarıya yakını asgari ücretlidir. Bu çarpıcı durum bizim ülkemize ve iş hayatımıza özgüdür. Birçok ülkede ise asgari ücretli kesim genel çalışan sayısının oldukça düşük bir bölümünü oluşturur. O nedenle de hemen hiçbir ülkede asgari ücret bizdeki kadar önem taşımaz.
İşte iş yaşamımız için bunca yaşamsal önem taşıyan ve milyonlarca çalışanı doğrudan ilgilendiren asgari ücretle ilgili süreç başlıyor. Konuyla ilgili ilk toplantı bugün yapılıyor. İşçi, işveren ve bakanlık temsilcilerinden oluşan üçlü danışma kurulu toplanıyor.
EŞİTSİZLİK DİZBOYU
Asgari ücret tartışılırken öncelikle ülkemizdeki gelir adaletsizliğinin ve toplumsal dengesizliklerin dikkate alınması gerekiyor. Öyle ki Türkiye gelir eşitsizliğinde başı çekiyor. Ortaya çıkan verilere göre, ülkemizde her 10 kişiden 2’si yoksul, 6’sı borçlu durumda. Çalıştığı halde yoksul olanların oranı yüzde 11’e ulaşmış.
DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Araştırma Dairesi’nin raporuna göre; Türkiye’de yoksulluk oranı yüzde 21.2’ye yükselmiş. Halkın yüzde 60.9’u da borçlu. Eurostat verileri ile yapılan hesaplamada da Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa birincisi. Ülkemizde en zengin yüzde 20’lik kesim, en yoksul yüzde 20’nin 9 katı gelir elde ediyor.
EMEKÇİNİN KAYBI
Konuyla ilgili bir başka önemli rapor da DİSK Araştırma Merkezi tarafından yayımlandı. TÜİK’in eylül ayı enflasyon verileri sonrasında yapılan hesaplamaya göre; 2025’in ilk dokuz ayında yüzde 25.43 oranında artan enflasyonun işçi ücretlerine yansıyan faturası 789 milyar oldu. Sonuçta ücretlerden bu miktarda kayıp yaşandı.
Aynı rapora göre, asgari ücretlinin sadece eylül ayındaki birikimli enflasyon kaybı 5 bin 621 TL. İlk 9 aylık kaybı ise 29 bin 541 TL’ye ulaştı. Bir başka ifadeyle enflasyon ve vergilerin genel işçi ücretlerine 9 aylık faturası kabaca 1.3 trilyon oldu. Genel işçi ücretlerindeki bireysel enflasyon erimesi de 47 bin TL’yi geçti.
EMEĞİN ETKİSİZLİĞİ
Günümüzde çalışma hayatında yaşanan bunca olumsuzluk ve emekçinin uğradığı hak kayıpları, ülkemizde emeğin ve emekçinin etkisizliğini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Asgari ücretin belirlenmesinde de benzer bir durum var. Üstelik çalışan kesimin söz ve karar hakkı giderek daha da azalıyor. Ulusal gelirden emeğin, emekçinin payına düşen dilim hızla küçülüyor.
Asgari ücret görüşmelerindeki dengesizliğe dikkat çeken TÜRKİŞ ve HAK-İŞ genel başkanları, bu yıl asgari ücret masasında olmayacaklarını söylediler. DİSK’in konuyla ilgili tutumu ise öteden beri biliniyor. Asgari ücretin ulusal düzeyde yapılacak gerçek bir toplu pazarlıkla yapılması isteniyor. Uyuşmazlık durumunda işçinin toplu eylem hakkına sahip olması talep ediliyor.
EMEK POLİTİKALARI
Başta asgari ücretin belirlenmesi olmak üzere çalışan kesimle ilgili konularda emeğin ve emekçinin söz sahibi olması için, çalışma hayatımızda yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Bunun yolu da öncelikle emekçi kesimin örgütlenmesinden ve sesini, taleplerini, hak mücadelesini yükseltmesinden geçiyor.
Ana muhalefet CHP’nin ve siyasal-toplumsal muhalefetin; emeğin, emekçinin içinde bulunduğu olumsuzluklara çözümler üretmesi önemlidir. Derin yoksulluğun aşılması ve gelir adaletsizliğinin giderilebilmesi için, öncelikle emek ağırlıklı politikalar gündeme getirilmelidir. Bu politikalar ve yaklaşımlar, toplumun en geniş kesimleriyle etkin biçimde paylaşılmalıdır. Bin bir türlü sıkıntı ve sorunla boğuşan, iktidardan umudunu yitiren emekçiler; siyasal muhalefetten sorunlarına ilgi ve duyarlılık bekliyor.