Tuhaf zamanlar

25 Eylül 2022 Pazar

Beddua gibi bir tuhaf zamanlarda yaşıyoruz.       

“Tuhaf zamanlarda yaşayasın!” çok bilinen bir Çin bedduasıdır. 

“Hayatında hiçbir şey öngörüldüğü gibi gitmesin, güvensizlik, kaygı ve yarın korkusu yakandan hiç düşmesin!” anlamına gelir. 

“Allah sana gün yüzü göstermesin!” ya da “İki yakan bir araya gelmesin!”in Çincesi de diyebiliriz. 

Son yazımda da söz ettim. 20. yüzyılın en tanınmış Marksist tarihçilerinden Eric Hobsbawm, çok büyük çözülmeler ve belirsizliklerle açılan 21. yüzyıl eşiğinde yayımladığı ve de 11 Eylül ile noktaladığı otobiyografisine işte tam bu adı -“Tuhaf Zamanlar”- vermişti. 

Etrafımıza bir bakın. 

Doğumuzda İran, molla rejimine meydan okuyan bir Z kuşağı ayaklanmasıyla kaynıyor...

Kuzeyimizde Rusya, Putin’in son seferberlik dalgasına başkaldıran savaş karşıtı protestolarla dalgalanıyor.

Batıda da bugün sandık başına giden İtalya, tarihi bir seçim yaşıyor. Ve Mussolini özlemcilerinin gözdesi aşırı sağcı bir kadın lidere, -sağ koalisyon dümeninde- teslim olmaya hazırlanıyor.

Bunlar hep aynı anda, eşzamanlı yaşanıyor. 

İran, Rusya gibi ağır otoriter rejimlerde kelle koltukta sokaklara çıkan gençler ayakta...

İtalya gibi.. AB kurucularından olan Avrupa’nın en deneyimli ve yerleşik demokrasilerinden birinde, “post-faşist” veya kısaca “faşist” etiketiyle anılan bir kadın lider Giorgia Meloni, beri taraftan genel geçer lakaytlık ortamında tarihi zafere yürümeye hazırlanıyor. 

Tersine dünya... Tam bir “tuhaf zamanlar” hali. 

Kim “Das Kapital” yazar?

Gözler, tarihi, siyasi çıkarımları nedeniyle İtalya seçimleri üzerinde. 

Rönesans’tan bu yana ülkenin, Avrupa’da bir siyasi laboratuvar olduğunu ve faşizmin burada doğduğunu kimse unutmuyor. 

Meloni liderliğinde sağın İtalya’da işbaşına geçmesi, İspanya’nın neo-Frankocuları Vox ve Fransa’nın Le Pen’cilerine tam bir hayat suyu olacak.  

Avrupa Parlementosu tarafından demokrasi liginden aforoz edilip “otokrasiler” kategorisine indirgenen Orban Macaristan’ı keza yeni bir cesaret, güç toplayacak.  

Meloni, Vox ve Orban’a verdiği açık dayanışmayı gizlemiyor. 

Avrupa Parlamentosu’nun Orban kararını kınıyor, Vox’a bir sonraki seçimler için zafer vaat ediyor. 

İtalya başta olmak üzere Batı’nın tüm demokrasileri el kol bağlı ufukta görünen bu tren kazasına nasıl peki kayıtsız kalıyor? Neden hiçbir şey yapılmıyor? Taşlar niye yerinden oynatılamıyor?

Bu “tuhaf zamanlar” tutulmasının açıklamasını, İtalyan kültür dünyasının tecrübeli ve donanımlı isimlerinden Corrado Augias -Hobsbawm’ın bıraktığı yerden- sürdürüyor: 

“Yeni bir çağ, devir, dünyada olduğumuzun ayırdına tam varamıyoruz” diyor Augias ve devam ediyor:

“Önceki yüzyıla nispeten herşey değişti. Ama yeni zamanların o kadar artık içindeyiz ki... Değişimi gereğince değerlendiremiyoruz. Realiteyi çözümleyebilmek, geçmişi unutmadan ileriye doğru bakabilmeyi gerektirir. Siyasetçiler bugün yalnız günü kurtarıyor: Vergileri artırıyor/indiriyoruz, otoyol yapıyoruz vs. gibi söyemlerle kendilerini sınırlıyorlar. Popülizmlerini sırf çıkara dayanan bu türden politikalara dayandırıyorlar. Bir vizyon sunmuyorlar. Vizyon getirmek işlerine gelmediği gibi donanımları da buna müsait değil. Mesele salt ideolojilerin sonu değil. Değişimi ve dönüşümü yorumlayacak yeni bir siyasi kültür geliştirilemiyor. Cep telefonlarıyla dünyayla anında haberleşmenin bir bedeli var. Bu bir devrim. Bu hızlı devrimin ortasında kim oturup on yıllar boyunca siyaseti etkileyen ya da şekillendiren yeni bir ‘Das Kapital’ yazabilir? Böyle birisi yok. Öyle bir yerdeyiz ki, ne geriye, ne ileriye bakabiliyoruz. Hal böyle olunca kimse artık ne yazacağını, ne diyeceğini bilmiyor.”

SOLUN YAZGISI

Bir dost sohbetinde yakın zamanda benzer şeyler söyleyen bir başka değerli İtayan yazar Claudio Magris’in sözleri var hatırımda...   

83 yaşındaki Magris, “Neden eskisi gibi sık yazmıyorsun?” sorusuna “Çünkü nutkum tutuldu. Söyleyecek sözüm yok. Söz bulamıyorum” yanıtını vermişti. 

Sözün bittiği yerdeyiz sevgili okurlar.  

Özellikle de geçen yüzyıldan kalmış ve 20. yüzyılın ilerici vaatlerini görmüş, tanımış, o yüzyılın değerleriyle dünya duruşunu şekillendirmiş bizler için. 

Onca tarih deneyimi ve tecrübesi olan sol beri yandan niye bunca etkisiz? Neden son İsveç seçimlerinde olduğu gibi art arda yıkılmaz kalelerini yitiriyor? 

Sözü bir daha gene 87’lik çınar Augias’a bırakalım: 

“Sol, tam da işte tıknefes kalan 18. yüzyıl aydınlanmasının ürünü. Yeni bir damardan beslenmedikçe artık yalnızca bölünüyor. Ve bunu önlenemez bir yazgı gibi yaşıyor.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları