Düzen; “belirli yasa, kural, ilke ya da yönteme göre oluşturulmuş, kurulmuş olan durum”, “bir devletin uyguladığı yönetim biçimi” veya “toplumsal bir yapı içinde karşılıklı işlevsel ilişkiler içinde bulunan öğelerin oluşturduğu bütünlük” gibi çeşitli anlamları içerisinde barındırmaktadır. Her toplum, geliştirdiği üretim biçimi başta olmak üzere bununla uyumlu siyasal ve sosyal bir kurallar bütününün dolayısıyla bir düzenin içerisinde yaşar. Bugün hâkim küresel kapitalist sistemin oluşturduğu kurumsal ve ideolojik yapılar, sosyal ve siyasal yaşantımızı kuşatan uluslararası bir düzenin yapıtaşlarını oluşturmaktadır.
Küresel ölçekte hâkim paradigma olarak kapitalizm, dünyanın geniş coğrafyalarını kendi kuralları/düzeni çerçevesinde şekillendirmekle birlikte ülkelerin gelişmişlik ve emperyalizme bağımlılık seviyeleri ölçeğinde farklı siyasal/sosyal düzen pratiklerini de inşa etmektedir. Ülkemiz, kapitalist sisteme bağımlı azgelişmiş bir ülke olarak bu uluslararası düzenin içerisinde yer almakta ve sosyal ve siyasal alanı düzenin belirlediği sınırlılıklar çerçevesinde şekillenmektedir.
TÜRKİYE’NİN DÜZENİ
Uluslararası kapitalist/ emperyalist sistemin siyasal, askeri ve ekonomik kurumlarına (AB, NATO, IMF, WB vd.) bağlılık, mafya ve çeteciliğin kamusal ve özel alanda yükselişi, cemaat ve tarikatlar eliyle dinci gericiliğin devlet eliyle yaygınlaştırılması, piyasacı özelleştirmeler yoluyla halkın yoksullaştırılması, en temel hukuki güvencelerin ve süreçlerin siyasallaşması ve aşınması… Türkiye’nin mevcut düzenini niteleyebilecek temel parametreleri bu şekilde özetleyebiliriz.
1923’te gerçekleşen Cumhuriyet Devrimi atılımının kamucu, Aydınlanmacı, bağımsızlıkçı çizgisinin tam karşısında ve ona karşı gelişen bir düzenin yıllardır içerisindeyiz. Bu açıdan temel itibariyle, karşıdevrim saldırısının halkımıza dayattığı bir düzenden bahsediyoruz. Bu düzen, uzun yıllar alan saldırıların bir sonucu olarak ülkemizi kuşatmış olsa da özellikle 2002 yılında iktidara gelen AKP hükümetleri döneminde önemli mevziler elde etti ve saldırılarını yoğunlaştırdı.

DÜZENİN ‘MUHALEFETİ’
Günümüzde, uluslararası düzeni şekillendiren emperyalist-kapitalist sistem, kendisine bağımlı kıldığı ülkelerin sadece iktidarlarını değil, muhalefetlerini de şekillendirmektedir. Uluslararası sermayenin sınırsız dolaşımını ve sömürüsünü güvenceye almak, emperyalist parçalama ve işgal politikalarına destek vermek, ulusal bağımsızlığı ve sınıfsal çelişkileri görünmez kılmak için kimlik siyasetini merkeze almak sadece düzen siyasetine eklemlenmiş iktidar blokunun değil düzen muhalefetinin de temel kalkış noktaları haline getirilmektedir. Böylelikle, ülke siyaseti sınırları, hâkim uluslararası düzen tarafından çizilmiş konular etrafında adeta sarkaç gibi salınıp durmaktadır. Bugün, ülkemizde de böylesi bir “muhalefetin” varlığı söz konusudur.
Geçtiğimiz günlerde TBMM’de düzenlenen resepsiyonda kamuoyuna yansıyan görüntüler düzen siyasetinin fotoğrafı olarak karşımıza çıkmıştır. ABD Başkanı Trump’ın Recep Tayyip Erdoğan’a yeni bir “meşruiyet” atfetmesinden sonra karşımıza çıkan bu görüntüler, uluslararası çıkarları aynı yere bağlı siyasal aktörlerin yan yana olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin önünde tek başına bir iktidar sorunu değil, sözde muhalefetiyle de birlikte bir düzen siyaseti sorunu bulunmaktadır. Bundan dolayıdır ki mevcut düzenin devamlılığını sağlayan aktörleri topyekun hedefe koyacak devrimci bir siyaset tarzı gerçek ihtiyacımızdır.
KAAN EROĞUZ