Olaylar Ve Görüşler

Ekmek savaşları - A. Celal Binzet

23 Mayıs 2024 Perşembe

1940’lar, ülkemizin Soğuk Savaş cenderesinde boğulmak istendiği yıllar. Her taşın altında, her köşede bir tehlikenin(!) beklediğine inandırılmıştık. Bu karabasanın acısını en çok çekenler de ne yazık ki sanatçılar oldu. Yarattıklarıyla baskıcı sistemin günah keçisi sayıldılar. Birçoğu yaşadıklarının acısına katlanamayıp yurdundan uzaklaşmak zorunda kaldı.

Değinilen konuya ilişkin çok sayıda örnek var. Ancak bunlar içinde bir tanesi var ki günümüze uzanan anlamlar içermekte.

Mümtaz Yener’in yaptığı “Fırın/ Fırında Ekmek Bekleyenler” tablosu 1942’de Eminönü Halkevi’nde açılan Yeniler Grubu sergisinde yer almıştı. Tablodaki görüntüden değişik anlamlar çıkarmayı seven(!) birileri bundan rahatsız olur. Akademi müdürü Burhan Toprak’ın ihbarı üzerine sergiye gelen polisler tabloyu indirerek götürürler. Aynı zamanda Mareşal Fevzi Çakmak’ın damadı olan Burhan Toprak’ın akademideki başka uygulamalarına bakılırsa bu örneğin tek olmadığı anlaşılıyor. Düşünceleriyle tutucu bir sanat geleneğinin sürdürücüsü olduğunu anlamak zor değil.

Peki, sanatçının tablosu ne anlatıyor bizlere? Ekmek almak için fırında bekleyen kadın, çocuk ve erkek çok sayıda insan var. Yüzlerinden akan mutsuzluk görüntüsü onların kimlikleri konusunda yeterince ipucu veriyor bizlere. Zaten fırına gelerek kalabalığın içinde ekmek beklemek o insanların ekonomik koşullarını açıklamıyor mu?

Bir dönem, tablolarda mutsuz insan yüzleri yansıtmanın komünizm propagandası(!) yapmak sayıldığı günler yaşandı bu ülkede. Açık havada manzara resmi çalışmanın “kroki çizmek” diye ihbar edildiği örnekler görüldü.

Bugün gelinen noktada bazı görüntüler kanıksanmış gibi. Artık ucuz et kuyruklarını, askıda ekmek bekleyenlerini, birkaç kuruş daha düşük fi yata meyve sebze almak için dolaşanların oluşturduğu kalabalıklar yabancımız değil. Bir ülkede insanların çoğu böyle bir yaşam modelinin içinde davranışlar gösteriyorsa orada anormal bir durum olduğu gerçek.

Toplumun doğasıyla olan bağını kopardılar. Üretimin sıfırlandığı bir süreçte herkes bir başkasının eline bakıyor. Ülkece başka ülkelerden gelecek paraları bekliyor yöneticiler. Yoksul halk da kendi kuyruklarında yaşam savaşı veriyor.

Uygulanan ekonomi politikalar sonucu geldiğimiz nokta burası. Asıl merak edilmesi gereken şey, o kuyruklarda saatlerce bekleyenlerin bu durumun nedenleri üzerine düşünüp düşünmedikleri. Bu soruya olumlu yanıt vermek kolay değil. Çünkü kitlelere dayatılan kaderci anlayışla, nedenleri araştırma yetisinin önü çoktan kesilmiş. Kendisine biçilen yaşam kalıbını yönetimsel yanlışlıklarda değil göksel güçlerde araması önerilmişti. En kestirme çözüm yolu. Yaşamın somut pratikleri bu yolun çıkmaz oluşunu o fırın önlerinde bekleyenlere geç de olsa anımsattı. Geçmişte tablodaki süzgün yüzlerden olmadık anlamlar çıkaranların günümüzdeki kuyruklarda bekleyenlerin davranışlarından yeterince dersler çıkardığı söylenebilir mi? Zor ama olanaksız değil.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları