Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Felsefe İnanmak İçin Değil Düşünmek İçindir - Prof. Dr. Afşar TİMUÇİN
"Çobana kepeng
gerek yatıp anda gerine
Çobanı mescide imam yapmanın faydası ne"
Kul
Nesimi
Öyle
görünüyor ki bir zamandır dünyada da bizde de felsefeye verilen emek felsefeye
gösterilen ilginin çok altında kaldı. Ülkemizde birçok felsefe meraklısı var,
bu meraklıların felsefeyle gerçek anlamda bağlarının olduğunu söyleyebilmek çok
zor. Bunu nereden anlıyoruz? Kitaplardan birinde şöyle yazar: “Onları meyvalarından tanıyacaksınız.”
Meyva
ya hiç yok ya da tam anlamında ham. Öteden beri felsefenin güçlüklerinden
sözedilir. Felsefe bilgi alanlarının en kolayıdır oysa. Yalnız bütün bilgi
alanları gibi felsefe de belli bir çabayı gerektirir, dizini kırıp çalışmayı
gerektirir. Gündüz kırk kapının ipini çekip akşam iki satır felsefe okumakla
kotarılacak iş değildir felsefe.
Bu iş
bol bol okumakla, bol bol metin görmekle ilgilidir.
Bu
anlamda bilgi alanları arasında felsefenin özel bir yeri vardır. Herhangi bir
bilgi alanının tarihi o kadar önemli olmayabilir. Gene de burada her bilgi
alanı ancak tarihiyle doğru olarak anlaşılabilir gerçeğini unutmamak gerekir.
Anatominin tarihini bilmeyen anatomi uzmanından çok felsefenin tarihini
bilmeyen felsefe uzmanı yadırgatır bizi. Jeoloji uzmanı kendi alanının tarihini
sevmiyorsa kıyamet kopmaz. Felsefenin tarihi neden önemlidir? Çünkü felsefe
tarihinin dışında felsefe yoktur. Felsefe tarihini bilmiyorum ama felsefeyi çok
iyi biliyorum diyen kişiye gülerler.
FELAKETİN BAŞLADIĞI YER
Felsefede
uzmanlaşmış birçok arkadaşımızın felsefe tarihiyle ilgileri olmadığını
kendilerinden işitmişizdir. Felsefenin geçmişini baştan sona ne diye öğreneyim,
gerektiğinde açar okurum dediklerinde bu arkadaşlarımız bizi hayrete
düşürmüşlerdir. Platon’u bilmiyorum, Aristotetes’i de bilmiyorum, Descartes’ı
da okumadım ama felsefe biliyorum diyen kişiye ne diyebiliriz?
Hem felsefeye
meraklıyım hem de felsefe bilmiyorum. O zaman ne yapmam gerekir? Felsefeyi kendi
kendime yapmam gerekir. İşte felaket orada başlar. Bugün ne yazıktır ki hiçbir
felsefe eğitiminden geçmemiş kimseler kendi kendilerine felsefe üretiyorlar.
Zaten iyiden iyiye kafası karışık bir toplumda yeni kafa karışıklıklarına yol
açmaktan başka bir iş yapmamış oluyorlar böylece. Gelişigüzel koşullarda ortaya
konmuş olan bir takım ürünlerin felsefede hiçbir karşılığı olmayan sözde
bilgilerle dolu olduğunu görüyoruz.
'BİLİNÇ BULANDIRMA SANATI'
Bu
işin yalnızca bir merak sorunu ortaya koyduğuna inanmak hiç de kolay değil.
Bilmediği bir konuda meraklar geliştirip yapıtlar üreten kişinin gerçekte bir
başka hesabı olmalı. Bu hesap elbette vardır ve çok açıktır: felsefenin etki
gücünden yararlanarak insanları bir şeylere inandırmak bir şeylere
yönlendirmek. Bilinçleri bulandırma sanatı da diyebiliriz buna.
Bu çok tehlikeli
eğilim felsefeye dıştan gelmedi, tam tersine iki yüzyıl kadar önce felsefenin
bağrından doğdu ve gelişti. Aşağı yukarı iki yüzyıldır bu eğilim pek güzel işe
yaratılıyor. Doğruyu arayan felsefenin yerini yavaş yavaş inandıran ve
yönlendiren sözde felsefeler aldı. Böylece bir zamandır felsefe asıl işlevinin
dışına düştü ve daha çok kurulu düzenlere iş yapan ideolojilerin buyruğunda
yalan yanlış bilgiler üretmeye başladı.
Tarihten
bu yana hiçbir bilgi alanı felsefe kadar kötüye kullanılmamıştır. Yalnızca
felsefenin inandırıcı gücünden yararlanmakla açıklayamayız bunu. Özellikle
geçen yüzyılın başlarından bu yana felsefe kurulu düzenlerin korkulu düşü oldu.
Ondan sonra siz bu işi bize bırakın, biz gerekeni yaparız diyen birileri ortaya
çıktı.
Bunlar dünyanın her yerinde filozoflar diye tanıtıldılar ve filozoflar diye
işlem gördüler. Genç insanlar garip ve anlaşılmaz bir dille konuşan bu gezici
şarlatanları bir şey sandılar. Onların bulanık karmaşık karanlık ve hiçbir
gerçeği karşılamayan metinlerini anlamaya çalıştılar. Bu garip sözde filozoflar
bazen üniversitelerin bile gözdesi olmayı başardılar.
FELSEFEYE KIYMAYIN EFENDİLER...
Buna
koşut olarak bilime yakın duran olumlu felsefeye karşı bir düşmanlık
geliştirildi. Akıllı görünen birçok insan bilimin sonuçlarından yararlanırken,
örneğin gidip aşısını yaptırırken bir yandan da bilime atıp tutmaya, bilimin
zararlarından sözetmeye başladı.
Çağdaş bilimsel-felsefi düşüncenin kurucusu
Descartes’a sövüp saymak gündelik uğraşlardan biri oldu. Demek istiyorlardı ki
bilim bizim manevi yaşamımızı sildi götürdü. Asıl sorun o değildi. Sen kendi
manevi yaşamını sürdür, ne duruyorsun.
Asıl sorun aydınlık bilinçleri
bulandırmak ve karartmak sorunuydu. Onlara göre bir yönetilmesi gereken
kabasaba ve gelişime kapalı kitleler vardı, bir de bütün doğruları varlığına
sindirmiş seçkin kimseler vardı. Bu seçkinler bu kitleleri yönetmeliydiler.
Felsefeyle
oynamayın beyler, bırakın felsefe gene de felsefe olarak kalsın. Siz
amaçlarınızı bir başka yolla gerçekleştirmeye bakın becerebilirseniz.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti