Yeni bir eğitim-öğretim yılına başlarken umut ve güven dolu bir yazı kaleme almayı çok isterdik. Örneğin laik anlayışla yetişmiş, Mustafa Kemal’in emanetinin bilincinde, istediği üniversiteyi kazanmış, barınma ve beslenme sorunu olmayan gençlerin kendilerini geliştirme isteği ve güveniyle okullarına başladıklarını görmekten duyduğumuz mutluluğu paylaşmak ya da hiçbir dayatmayla karşılaşmadan istediği orta öğretim kurumuna yerleşmiş, okuluna tok gidecek, tüm okul malzemeleri hazır bekleyen, ilk gençlik neşesiyle hepimize mutluluk kaynağı olan gençlerden ya da çocuklarının gereksinimlerini karşılayabildiği için huzurlu, yöneticilerine “Berlin’de hâkimler var!” diyebilecek kadar güvenen anne babaların ya da eğitiminöğretimin her kademesinin derdini kendi derdi bilerek mücadele eden insanların, otoritelerin varlığından söz etmek isterdik.
Ne yazık ki tüm bunların tam tersi gerçeklerle ve pek çok sorun yumağıyla karşı karşıyayız. Kimini çözmeye gücümüz yetiyor kimine yetmiyor. Biz yine de -ustaya selam vererek- “enseyi karartmayalım”, kıymetlilerimiz için yapabileceklerimizi önümüze koyalım.
ÇOCUKLARIN ÖNÜNDEKİ ÖRNEK
Çocuklarımıza çalışkanlık ve dürüstlüğü miras bırakalım örneğin. Onlara birer model olabiliyor muyuz, bunu sorgulayalım. Bizim gibi çalışkan ve dürüstse onu övelim. Gönlümüzden geçen mesleği seçmeye onu zorlamadıysak kendimizi de övelim.
Söylediği ayrı, yaptığı ayrı ebeveynlerden olup da onların güvenlerini sarsmayalım, yani yalan söylemeyelim. Sarsılan güvenin -kırılan bir camın yapıştırıldığında iz bırakması gibi- onarımının, eski haline döndürülmesinin neredeyse olanaksızlığı hep aklımızda olsun.
Onlar da bizim gibi doğayı, hayvanları sevsin ve korusun. Tek bir zeytin ağacına bile zarar vermesin. Apartmanın önüne bir kap su koysun örneğin. Onların yaşam hakkına saygı göstersin.
İnternetin, telefonun başında bizden daha çok kalmasın örneğin. Bizim kadar çok okusun. Bilmediği bir şeyi araştırmanın yollarını bizden öğrensin. Neyi, niçin öğrendiğini okulundan öğrenemediyse dilimiz döndüğünce biz anlatalım ona. Bize teknolojiden yararlanma yollarını o öğretsin. Çocuklarımızın neyi nasıl öğrendiği de bizim bilgimiz dahilinde olsun, insafsızların ellerine bırakmayalım onları.
BİREY OLMAK
Onları yok saymayalım, düşüncelerini anlatmalarını sağlayalım; onları susturmayalım, yüreklendirelim. Onun genç, dinamik düşüncelerini merak ettiğimizi; birey olarak ona saygı duyduğumuzu hissetsin, bilsin.
Apartmanımızdaki görevliye, evimizdeki işleri kolaylaştıran anne babaya ya da yardımcımıza davranışlarımızdan öğrensin emeğe, emekçiye saygı duyulması gerektiğini. Bunun tam tersi olan ve neden espri konusu edildiğini anlayamadığımız durumların video çekimleri her an ellerinin altındayken işimiz zor doğrusu ama önce biz vazgeçmeyelim.
Büyüklerimize gösterdiğimiz ilgi, özen ve saygı; onun burun kıvıracağı değil, hep gülümseyerek belleğine yerleşen anılardan olsun.
Yurdunu seven, onun kendisine emanet edildiğinin farkındalığıyla davranan, en ufak olumsuzlukta kaygı duyup karşı koyan; hem ülkesini savunan hem kendi hakkını koruyan birey olmayı zaten bizden öğrendi. Öyle değil mi?
Eğitimci ve yazar Abdullah Yüksel