Meşruiyetin temeli vicdan değil hukuktur - Av. Su Erbaş
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Meşruiyetin temeli vicdan değil hukuktur - Av. Su Erbaş

05.08.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

31 Mart 2024 yerel seçimleri, Türkiye siyasal tarihinde yalnızca bir dönüm noktası değil, aynı zamanda yürütmenin demokratik meşruiyetinin derin bir kriz içinde olduğunu açık biçimde ortaya koymuştur. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 47 yıl aradan sonra birinci parti olarak sandıktan çıkması, yalnızca seçmen eğilimlerindeki değişimi değil, yürütmenin siyasal tahammül sınırlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Seçim sonuçlarını takip eden aylarda yaşanan gelişmeler, yerel yönetimlere yönelik müdahalelerin istisnai değil, kurumsallaşmış ve sistematik hale geldiğini göstermektedir. Bu nedenle çözüm, vicdani ya da duygusal çağrılar yapılmasıyla değil, anayasal hakların ve ceza yargılaması ilkelerinin işler hale getirilmesiyle mümkün olacaktır.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaklaşık dört aydır tutuklu bulunması, yaşanan sürecin münferit değil, yapısal bir nitelik taşıdığını ortaya koymaktadır. Benzer şekilde İzmir, Antalya, Adana, Adıyaman ve İstanbul’un pek çok ilçesinde yerel yöneticilere yönelik benzer yöntemlerle gerçekleştirilen gözaltılar, tutuklamalar, görevden almalar ve kayyum atamaları, artık yürütmenin olağan idari refleksi haline gelmiştir.

İsnat edilen suçların içerikleri incelendiğinde, büyük ölçüde teknik tekrarlara dayandığı, somut ve ağırlaştırıcı bir cezai değerlendirme doğurmaktan çok uzak olduğu görülmektedir. Bu durum, ceza hukukunun siyasal muhalefeti etkisizleştirmek üzere önceden yapılandırılmış ve genelleştirilmiş suç tipleri üzerinden işletildiğine işaret etmektedir. Asıl tartışılması gereken husus, suç isnatlarının maddi dayanağından ziyade; bu suçlamaların, kimlere, ne zaman ve hangi siyasal konjonktürde yöneltildiğidir.

Hukukun yürütme karşısındaki kurucu ve sınırlayıcı rolü, çağdaş anayasal demokrasilerin temelidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, yalnızca teorik bir norm değil, siyasal iktidarın keyfi tasarruflarını sınırlayan bir denge sistemidir. Bu çerçevede yargı, yürütmenin yönelimlerine göre pozisyon alan idari bir araç değil, bağımsız bir erk olarak hukuk düzeninin sürekliliğini sağlamakla yükümlüdür.

HUKUKUN İSTİSMARI

Bugün Türkiye’de yaşanan sorun, yalnızca yargının bağımsızlığını yitirmesi değil; aynı zamanda işlevini, varlık gerekçesini ve anayasal rolünü kaybetmeye başlamasıdır. Ceza soruşturmalarının belirli siyasal kümelere yöneltilmesi, yargının normatif değil, siyasal bağlamlara göre işlemeye başladığını göstermektedir. Tutuklama tedbiri, yargılamanın sağlıklı yürütülmesini temin etmekten çıkmış; caydırma ve sindirme amacı güden idari bir tedip mekanizmasına dönüşmüştür. İddianameler ise yargılamanın başlangıcı değil, siyasal etkisinin zamanlamasına göre şekillenen stratejik araçlar haline gelmiştir.

Bu tablo karşısında bireysel ya da kurumsal suskunluk, pasif bir tercih değil; siyasal iktidarın hukuk üzerindeki tasarruflarına fiilen iştirak anlamına gelmektedir.

Çünkü özellikle bir hukukçunun, yalnızca norm üretmek değil, hukuk düzeni çözüldüğünde bunu tespit edip açıkça dile getirmek gibi bir sorumluluğu vardır.

Émile Zola’nın “J’accuse” başlıklı metni, yalnızca bir yargı kararına değil; o kararı olanaklı kılan ve meşrulaştıran sistematik çöküşe karşı bir itirazdı. Zola'nın yaptığı, yargı kararını değiştirmek değil; hukukun istismarına karşı sessiz kalmamaktı.

Ülkemizin içine sürüklendiği hukuki kaos, tesadüfi değil; iktidar tarafından planlanmış ve sistematik şekilde inşa edilmiş bir sürecin sonucudur. Bu sonuca ulaşılabilmesi için çeşitli uygulamalar yaşama geçirilmiş ve yargı alanında kapsamlı bir yol temizliği gerçekleştirilmiştir.

Özellikle, hâkim ve savcı olarak atanma koşullarında yapılan değişiklikler bu sürecin en çarpıcı örneklerinden biridir. 1 Şubat 2018 itibarıyla yazılı sınav barajının kaldırılmasıyla birlikte, siyasi partilerde yöneticilik yapmış, aday olmuş ya da görev almış kişilerin yazılı sınavı geçmemiş olsalar dahi mülakata katılmalarının önü açılmış; böylece yargı kadrolarına liyakat dışı atamaların yapılması sağlanmıştır.

Diğer yandan, 2020 yılında kabul edilen 7249 sayılı “Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile baroların bölünmesinin önünün açılması, savunma makamının kurumsal yapısının zayıflatılması yönünde önemli bir adım olmuştur. Bu düzenlemeler, sadece birkaç çarpıcı örnekten ibarettir ancak sürecin derinliğini ve hedefini göstermesi açısından kayda değerdir.

VİCDAN HUKUKUN YERİNE GEÇER Mİ?

Bu bağlamda, yazının başlığında dikkat çekilmek istenen ve eleştirilen mesele, “adaletin tecellisinde vicdan çağrısı” gibi beklentilerin, mevcut siyasi ve hukuki şartlar altında safça bir temenni olmanın ötesine geçemeyeceğidir. Dahası, vicdan kavramının hukukun yerine ikame edilmesi yönündeki eğilim, uzun vadede tehlikeli bir geleneğe dönüşme riski taşımaktadır.

Nitekim son dönemde, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yürütülen soruşturmalarda ortaya çıkan uygulamalar, “tutuksuz yargılanma hakkı” gibi temel ceza usul ilkelerinin göz ardı edildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bazı sanıkların sağlık problemleri gerekçe gösterilerek yürütme organının ilgili birimlerine “vicdan” çağrısında bulunulması, kamuoyu oluşturma açısından kısa vadeli etkiler doğurabilir. Ancak bu tür çağrıların zamanla pozitif hukukun yerini alma tehlikesi barındırdığı unutulmamalıdır.

Bu nedenle, temel hakların korunması adına verilecek hukuki mücadele, kanunların eksiksiz ve tarafsız şekilde uygulanması ısrarından vazgeçmeden sürdürülmelidir. Türkiye’de hukuk devleti ilkesi, her geçen gün bir hatıraya dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu tehlikeden çıkış yolu, yalnızca toplumsal vicdana veya mağduriyet temsiline değil; aynı zamanda anayasal denetim mekanizmalarının, ceza usul ilkelerinin ve evrensel hukukun temel kurallarının etkin ve tarafsız şekilde işletilmesine bağlıdır.

Gerçek ve kalıcı çözüm, yürütme organının sınırlandırılması ve yargının yeniden bağımsız bir erk haline getirilmesiyle olanaklıdır. Bu dönüşüm ise ancak toplumun tüm bileşenlerinin; halkın, akademinin, baroların, sivil toplum kuruluşlarının ve yasama organının açık, kararlı ve sürekli bir hukuki direnişiyle sağlanabilir.

Sorbonne Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Av. Su Erbaş

İlgili Konular: #Hukuk

Yazarın Son Yazıları

Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025