Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Mustafa Kemal'in ağzından Ankara Antlaşması - DOÇ. DR. HÜNER TUNCER
Mustafa Kemal önderliğinde Türk ordusu bir yandan Yunan ordusuyla savaşırken öte yandan, diğer devletlerle barış girişimleri de sürdürmekteydi. Sakarya zaferinin önemli diplomatik sonuçları şunlar olmuştu: Kafkas cumhuriyetleriyle 13 Ekim 1921’de imzalanan Kars Antlaşması ve Fransa ile 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması.
İkinci İnönü zaferinden sonra Fransızlar, Kilikya’da nihai zaferi kazanabilecek olanaklarının olmadığını anlayınca, bir çözüm için Ankara hükümetine yanaşma yollarını aramaya başlamıştı. Türkler de Yunanlara karşı yoğun askeri hareketlerin hazırlık aşamasındayken Kilikya cephesinde düşmanlıkların uzatılmasını istememekteydi. Fransa’nın temsilcisi Franklin Bouillon, Ankara hükümeti yetkilileriyle görüşmelerde bulunmak üzere 9 Haziran 1921’de Ankara’ya gelmiş ve iki devlet arasındaki resmi görüşmeler 4 gün sonra başlamıştı. Franklin Bouillon ile görüşmeleri bizzat Mustafa Kemal yürütmekteydi. Fransızlarla yürütülen diplomatik görüşmeleri Mustafa Kemal, Nutuk’ta şöyle anlatmaktadır:
MİSAKI MİLLİ TEMEL NOKTA
“Rusya ile aramızda Moskova Antlaşması imzalanmış ve doğudaki durumumuz belirlenmişti. İtilaf Devletleri’nden ulusal ilkelerimizi kabul edeceklerle anlaşmanın yararlı olacağı düşünülmekteydi. Özellikle Adana, Antep ve dolaylarını yabancıların elinden kurtarmak bizce önemli görülmekteydi.
Savaşı sürdürmeye ne Fransızlar ve ne de biz istekliydik. Bu yüzden onlar da biz de birbirimizle ilişki kurmanın yollarını aramaya başladık. Fransa hükümeti, eski bakanlarından Franklin Bouillon’u özel olarak Ankara’ya göndermişti. 9 Haziran 1921 günü Ankara’ya gelen Bay Franklin Bouillon ile iki hafta kadar görüşmeler yaptım; bu görüşmelerde Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’le Fevzi Paşa Hazretleri de bulundular.
13 Haziran 1921 Pazartesi günü Ankara istasyonundaki özel konutumda yaptığımız ilk toplantıda, görüşmelerimize temel olacak noktayı belirlemek gereğinden söz açarak konuşmaya başladık. Ben, bizim için temel noktanın, Ulusal Ant’ın (Misakı Milli) içeriği olduğu ilkesini ortaya koydum.
Sözlerimi şöyle sürdürdüm: ‘Eski Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni bir Türkiye Devleti doğmuştur. Bunu tanımak gerekir. Sevr Antlaşması, Türk ulusu için öylesine uğursuz bir ölüm kararıdır ki onun bir dost ağzından çıkmamasını isteriz. Sevr Antlaşması’nı kafasından çıkarmayan milletlerle güven temeline dayanan ilişkilere girişemeyiz. Bizim bakımımızdan böyle bir antlaşma yoktur.’
Misakı Milli’nin maddeleri baştan sona kadar görüşülüp tartışılmaya devam edildi; üzerinde en çok durulan nokta, kapitülasyonların kaldırılmasını ve bağımsızlığımızın tam olarak sağlanmasını isteyen madde oldu. Ben, Franklin Bouillon’a şunları söyledim:
‘Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin özüdür. Bu görev bütün ulusa ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Okumuş, okumamış bütün ulus bireyleri, hepsi belki işin içindeki güçlükleri iyice kavramaksızın, bugün yalnız bir nokta yöresinde toplanmış ve sonuna dek kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta, tam bağımsızlığımızın sağlanması ve sürdürülmesidir. Tam bağımsızlık; elbette siyasa, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla tam bağımsızlığından yoksunluğu demektir’.
Fransız hükümetiyle Türk ulusal hükümeti arasında kesin anlaşma noktalarının saptanabilmesi için, biraz daha zamanın geçmesi zorunlu oldu. Ne bekleniyordu? Belki Türk ulusal varlığının, Birinci ve İkinci İnönü’den sonra daha büyük bir başarı ile pekiştirilmesi bekleniyordu. Gerçekten Bay Franklin Bouillon’un kesin karar alarak imza ettiği Ankara Antlaşması, büyük ve kanlı Sakarya Meydan Savaşı’ndan 37 gün sonra, 20 Ekim 1921’de oluşmuş bir belgedir.
Bu antlaşma ile siyasa, ekonomi, askerlik alanlarında ve başka hiçbir konuda bağımsızlığımızdan hiçbir ödün vermeksizin, yurdumuzun değerli parçalarını düşman elinden kurtarmış olduk. Bu antlaşma ile ulusal isteklerimizi, ilk kez olarak Batı devletlerinden biri kabul etmiş ve onaylamış oldu.”
DİPLOMASİ ZAFERİ
20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile Türkiye ve Fransa arasındaki savaş durumuna son verileceği açıkça belirtiliyordu. İki devlet arasında bütün esirler mübadele edilecekti. İskenderun bölgesi için özel bir yönetim oluşturulacaktı. Antlaşmada Türkiye ile Suriye arasında yeni bir sınır hattı saptanıyordu. Yeni sınır çizgisi, Kilikya bölgesini ve Bağdat demiryolunun büyük bir kısmını Türkiye sınırları içinde bırakıyordu. Fransa’ya hiçbir konuda Türkiye’nin egemenliğini sınırlayabilecek bir ayrıcalık tanınmamaktaydı. İskenderun Sancağı’nın Suriye’ye terk edilmesi Türkiye açısından önemli bir özveriydi. (Bu özveri 1939 yılında Hatay’ın anavatana katılmasıyla telafi edilecekti.)
Ankara Antlaşması ile Türkiye, doğu ile güney cephelerindeki durumu istikrara kavuşturmuş ve böylece, Misakı Milli amaçlarını kısmen gerçekleştirmişti. Bu antlaşma ile Fransa, ulusal hükümeti tanımış olmaktaydı ve bu da Mustafa Kemal’in diplomasi alanında kazanmış olduğu büyük bir utkuydu.
DOÇ. DR. HÜNER TUNCER
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği