
Daha önce iki kez kanseri yenen Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, cezaevinde kaldığı süreçte 21 kilo verdi. Lenfoma şüphesiyle ameliyat olduktan sonra anjiyo operasyonu geçirerek elleri kelepçeyle yeniden cezaevine gönderildi. Çalık tedavi görürken annesi hastane kapısında kendisini bekledi.
Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’nı kaybeden ülkeler arasındaydı. Savaşın sonunda ülke galip devletlerce işgal edildi. Padişah ve hükümet teslim oldu. Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde Türk halkı, Kuvayı Milliye, örgütlenerek 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’ni oluşturdu. Kuvayı Milliye, Cumhuriyet Halk Partisi’ni doğurdu.
Yurttan düşmanlar atıldı. Bireyin olmadığı, herkesin kul sayıldığı, her şeyin bir kişiye ve çevresine bağlandığı ortaçağ teokrasisi olan hilafet ve saltanat kaldırıldı. Batılı kültür değerleri ve hukuk düzeni benimsendi ve 1950 yılında çok partili siyasi hayata geçildi. Ancak toplumda, devletin dinden ayrılamayacağına inanan bir kesim yeni kültür düzenini milli manevi değerle bağdaşır görmedi, kurduğu siyasi partilerle zamanı geldiğinde İslami bir rejim oluşturma peşinde koştu. Ancak asker ve yargı bürokrasisi buna izin vermedi, hukuka ve devlet ilkesine bağlılığa uyuldu.
2002 yılında laik Cumhuriyete bağlı kalacağı vaadi ile AKP iktidara geldi. Kendisini hukuk ile bağlı saymadı. Yargı, ordu ve idari bürokrasiyi Cumhuriyet değerlerini benimsemeyen, biat eden görevlilerden oluşturdu. Yüksek Seçim Kurulu, anayasayı ihlal ederek geçersiz oyları geçerli olarak kabul etti ve 16 Nisan 2017 tarihli anayasa değişiklikleri ile parlamento bertaraf edilerek devlet bir kişiye teslim edildi. O zamana kadar yapılan hukuksuzluklar hukukileştirildi.
Demokrasinin dayandığı temel direk büyük ölçüde yıkıldı. Cumhurbaşkanlığı ile parti liderliği bağdaştırılarak parti ile devlet birleştirildi. İki sıfatın cumhurbaşkanında birleşmesi muhalefet partilerine oy verenlerde de devletin parti devleti olduğu düşüncesini yaratır. Bu durum vatandaşın devleti kendi devletleri olarak benimsemelerini zorlaştırır.
BELEDİYELERE OPERASYON
31 Mart 2024 tarihli yerel seçimlerde ülkenin sanayileşmiş şehirlerinde ve özellikle İstanbul’da CHP büyük başarı kazandı. Bu başarıdan AKP rahatsız oldu. CHP’li belediyeler hakkında soruşturmalar başladı. 4 Kasım 2024 tarihinde Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklandı. Cumhurbaşkanı, “Turpun büyüğü heybede” ve “Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda bakalım daha kaç CHP’li telef olacak” gibi sözler söyledi. Arkasından cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediye başkanının diplomasının elinden alınması ve tutuklanması, nihayet aralarında Adana, Mersin, Antalya Büyükşehir Belediye başkanlarının da bulunduğu 16 belediye başkanının tutuklanması gerçekleşti. Bir büyükşehir belediye başkanı, tutuklanmaktan korktuğu için cumhurbaşkanının himayesinde AKP’ye katıldı.
“Turpun büyüğü heybede” sözünün anlamı, bu soruşturmaların arkasında cumhurbaşkanının olmasıdır. Oysa başta cumhurbaşkanı olmak üzere hiç kimse adil ve tarafsız yargıya telkinde bulunamaz (AY. md. 138/2). Cumhurbaşkanı devletin başı olması nedeniyle hukuk kurallarının herkese eşit bir şekilde uygulanmasının garantörüdür. Cumhurbaşkanının bu davanın arkasında olduğunu bilen savcı veya hâkim bağımsız hareket edemeyecektir. Ya iktidarın beklentisi doğrultusunda karar verecek ve kariyerinde bir üst makama gelmeyi bekleyecektir ya da bir başka kente sürülmeyi göze alacaktır. Bu durumların tarafsız, adil yargı ile uyuşması mümkün değildir.
Belediye başkanları rüşvet, ihaleye fesat karıştırma ve imar yolsuzluğu gibi suç isnatları nedeniyle tutuklandı. Bir insanın tutuklanması onu itibarsızlaştırır, saygınlığını azaltır, kendisine karşı toplumsal husumet doğar. Tutuklu cezaevinde hür değildir, içinde bulunduğu ortamın doğası gereği baskı altındadır. Koğuşlar kalabalıktır, iyi beslenemez, sağlığı bozulur. Eşi ve çocukları ekonomik açıdan muhtaç konuma düşerler. Kaldı ki aylarca tutuklu kalan kişi beraat edebilir. Nitekim Ergenekon ve Balyoz davalarında böyle olmuştur.
SEÇME HAKKI İHLAL EDİLİYOR
Kişinin tutuklanmasının amacı, delillerin ortadan kaldırılmasını önlemek ve yargılamayı sağlamaktır. Tutuklamanın ön şartı kişinin hakkında kuvvetli suç şüphesinin bulunmasıdır (İHAS md. 5/1-c, CMK md. 100). Ayrıca kişi mahkûm oluncaya kadar masumdur (Anayasa md. 38/4). Suçun ağırlığı ve delil durumu tutuklamayı haklı kılmalıdır.
Hukuk düzenleri tutuklamanın zararlı neticelerini ortadan kaldırmak için alternatif tedbirler öngörmüştür. Tutuklama tedbirine başvurmaksızın elektronik kelepçeli adli kontrol tedbiri uygulayarak sanığı kontrol altında tutmak, yargılamayı yapmak, böylece tutuklamanın amacına ulaşmak mümkündür (CMK md. 109).
ADLİ KONTROL VE TUTUKLAMA
Belediye başkanları halkın iradesi ile seçilmiş kişilerdir. Tutuklanmaları görevlerini icraya engel olmaktadır. Tutuklama tedbiri halkın seçme hakkını ihlal etmektedir. Oysa adli kontrol tedbiri ile başkan görevini icra edebilecektir. Bu nedenle tutuklama tedbiri orantısızdır; adli kontrol tedbiri orantılıdır, daha adildir. Ayrıca tutuklu başkanlardan ciddi şekilde sağlık sorunları olan ve tedavi görenler de vardır. Seçilmiş olmaları ve sağlıklarının bozuk olması tutuklama tedbirini orantısız hale getirmektedir. Yaşam hakkının, seçme ve seçilme hakkının ihlali sayılacaktır. Oysa adli kontrol tedbiri daha orantılı olacaktır.
Ayrıca iç hukukumuzu oluşturan Avrupa normlarına göre hak ihlali yapan tedbir demokratik bir ülkede son çare olarak uygulanır. Somut olayda tutuklama tedbirini uygulamak son çare değildir. Adli kontrol tedbiri çok daha isabetlidir.
Kamu idarelerinde rüşvet verildiği, ihaleye fesat karıştırıldığı, tüm belediyelerde imar yolsuzluğu olduğu hep söylenir. Soruşturmaların sadece CHP’li belediyelere yönelik olması, siyasi saiklerle yapıldığının göstergesidir. Amaç muhalifleri itibarsızlaştırarak yıpratmaktır. Ancak bu hesap tutmayacaktır. “Çarıklı erkan” iktidarın rakibini hapse attığının farkındadır ve mazlumun yanındadır. Başkanların tutuklanması siyasi husumeti artıracak ve adliyeyi itibarsızlaştıracaktır. Ancak iktidarlar geçicidir. Gün gelir devir değişir. Başkanların hukuksuz yargılandıkları ortaya çıkar.
PROF. DR. DOĞAN SOYASLAN