12 Nisan 2023 tarihli Cumhuriyet’te toplumun su gereksiniminden yola çıkarak su kıtlığını çoktan başladığını ve giderek artacağını belirtmeye çalışmıştık. Günümüzde bu kıtlığın arttığını belirterek nedenlerini irdeleyen rapor ve köşe yazıları daha da arttı. Bu arada su parasını ödeyemeyenlerin sularının kesilmesi özellikle çocuk ve yaşlılar açısından önemli bir sağlık tehlikesi durumuna gelmektedir.
Birleşmiş Milletler’in 2010 tarihli, 4/292 sayılı kararı “Su ve Sanitasyona Erişim Hakkı”, “güvenli ve temiz içme suyu ve sanitasyon hakkını, yaşamın ve tüm insan haklarının tam olarak yaşanması için gerekli bir insan hakkı olarak açıkça kabul eder.” Böylece su ve sağlıklılaştırma (sanitasyon) açık bir biçimde insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. Bu, hükümetlerin herkesin yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziksel olarak erişilebilir ve uygun fiyatlı suya erişimini sağlama yükümlülüğü olduğu anlamına gelir.
BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 2002 yılındaki 15 sayılı genel yorumunda “Suya erişim hakkı, herkesin kişisel ve evsel kullanımlar için yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziksel olarak erişilebilir ve uygun fiyatlı suya sahip olma hakkını sağlar” ifadesi yer alıyordu.
Ancak politika, altyapı veya ekonomik kısıtlamalar nedeniyle uygulamada yaşananlar çok farklıdır ve milyonlarca insanı etkilemektedir. Birçok ülkede, savunmasız kişiler de dahil olmak üzere, insanların ödeme yapamadıkları için evlerindeki suya erişimlerini kaybetmektedir. Bu durum en çok Amerika Birleşik Devletleri’nde belgelenmiştir. Food & Water Watch’un yayımladığı “Amerika’nın Gizli Su Krizi” adlı raporları, yalnızca 2019 yılında 1.5 milyon kişinin ödeme yapamamaları nedeniyle su kesintisi yaşadığını tahmin etmektedir. BM uzmanları, 2014 yılında Detroit’teki su kesintilerini kınayarak, “Ödeme yapılmaması nedeniyle kesintilere yalnızca ikamet edenin ödeme yapabilecek durumda olduğu ancak ödeme yapmadığı kanıtlanabilirse izin verilir. Başka bir deyişle, gerçek bir ödeme güçlüğü söz konusu olduğunda, insan hakları suyun kesilmesini yasaklar” demiştir.
Sorun, erişimi garanti altına alan ve olanaklı kılan bir yasa veya düzengenin eksikliğidir ve bu da etkili bir “sudan yoksun bırakma” sonucuna yol açar. Birçok ülke, bu durumları önlemek için güçlü yasal korumalar yürürlüğe koymuş ve suyu temel bir hak olarak kabul etmiştir.
İngiltere ve Galler’de, 1999 tarihli Su Endüstrisi Yasası, su şirketlerinin ödeme yapılmaması nedeniyle konut müşterilerinin bağlantısını kesme hakkını ortadan kaldırmıştır; İskoçya ve Kuzey İrlanda’da zaten böyle bir bağlantı kesme yetkisi yoktu. İskoçya herhangi bir nedenle evsel su kaynaklarının kesilmesini yasal olarak yasaklamıştır. Güney Afrika ülke ciddi su erişimi sorunlarıyla karşı karşıya kalsa da ırk ayrımcılığı dönemi sonrası anayasası, dünyada su hakkından açıkça bahseden az sayıdaki anayasadan biridir. Fransa herhangi bir hanenin suyunun yıl boyunca herhangi bir nedenle kesilmesini yasaklayan bir yasa (2013 tarihli Brottes Yasası) çıkarmıştır. Bu, dünyadaki en güçlü korumalardan biridir. İrlanda 2014 yılında su hizmetleri yasasıyla haneler için su kesintilerini genel olarak yasakladı.
Su, fizyolojik, hijyenik, sosyal, psikolojik, ekonomik, politik vb. birçok boyutu olan bir temel insan hakkıdır. Tek yönlü değerlendirmeler bu hakkı sağlayıp korumaya pek yardımcı olmaz. Sürekli hırpalanıp, çelmelenen belediyeler de çözemez. Toplumun su hakkının sağlanıp korunması kişisel ve bireysel çıkarların etkileyip yozlaştırmayacağı ulusal bir su politikası ile mümkündür.
PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER