Öner Yağcı

Dil bayramı

28 Eylül 2024 Cumartesi

Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’n­in temeli kültürdür” düşüncesi temelinde 1928’deki ABC Devrimi’nden sonra 1932’de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu), o yıl Birinci Türk Dil Kurultayı’nı topladı.

Dokuz gün süren kurultayın başladığı 26 Eylül, o günden beri Dil Bayramı’dır.

Dil Bayramı’mızın 92. yılı kutlu olsun.

DİL DEVRİMİ’MİZ

Dil Devrimi’miz, tohumları yüz yıllar öncesinden atılan bir devrimdir.

Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanından, Yunus Emrelerden, “Türk diline kimseler bakmaz idi/ Türklere hergiz gönül akmaz idi/ Türk dahi bilmez idi bu dilleri/ İnce yolu, o ulu menzilleri” diyen Kırşehirli Âşık Paşa’dan beri süren bir devrimdir.

“Arapça isteyen Urban’a gitsin/ Acemce isteyen İran’a gitsin/ Frenkliler Frengistan’a gitsin/ Ki biz Türküz, bize Türkçe gerektir” diyen Lastik Sait’ten, “Bir millet ancak lisanında yaşayabilir” diyen Ömer Seyfettin’den beri süren bir devrimdir.

Dil Devrimi’miz, dilimizin yabancı dillerin boyunduruğuna bırakıldığı dönemdeki Genç Kalemler atılımının, “Dilimizin değişmesi için kendimizin Osmanlılığın ve bu Osmanlı dilinin yıllardır, yüzyıllardır bizde yarattığı duyguların ve düşüncelerin değişmesi gerekir” diyen Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun düşüncesinin Cumhuriyetle birlikte bayraklaşmasıdır.

Türkçenin bugününe gelirken geçirdiği en önemli aşama olan Dil Devrimi’miz, “Dil, düşünceye araç olmaktan çok, düşünceyi yaratan bir kurumdur” diyen bir devrimciliğin ürünü ve “etrak-ı bi’idrak” (anlayışsız Türkler) denilen bir ulusun görkemli uyanışıdır.

ÖZGÜRLEŞEN DİL VE KARŞIDEVRİM

Kökleri binlerce yıl öncesine uzanan, ilk yazılı belgeleri (Göktürk Yazıtları) 8. yüzyıldan beri gelen, 11. yüzyılda Anadolu’daki Türk beyliklerinde gelişen, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde “dinin dili” gerekçesiyle Arapçanın üstünlük zırhına büründürülmesi, Farsçanın egemen yazın dili olarak üstün sayılmasıyla unutulmaya terk edilen, dağlara, bozkırlara sürülen Türkçe, yüzyıllar sonra “Dil Devrimi”yle canlanıp ayağa kalktı.

“Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet kuruluşlarımızın özenli, ilgili olmasını isteriz” (1 Kasım 1932) diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı devrimciliği, aydınlıkçı kadroların desteği, sanat, yazın, bilim emekçilerinin çabasıyla “yabancı dillerin boyunduruğundan” kurtarılan Türkçe, halkın gönlünde sakladığı ışıltısıyla sanki dünyaya yeniden geldi, zenginleşti, özgürleşti.

Bu özgürleşme, karşıdevrimin 1940’larla birlikte attığı adımlarla zaman zaman hızı kesilse de hep sürdü, siyasal iktidarların baskılarıyla karşı karşıya geldi.

1940’ların sonlarından başlayarak seçilen yeni hedefler, “Küçük Amerika” olma düşleri, emperyalist bağımlılık ilişkileri, din adına verilen ödünler, kültür temelinden vazgeçilmesi gibi Cumhuriyetle birlikte yaratılan değerlerin yok edilmesini amaçlıyordu.

Toplumsal gelişmenin önünü tıkayan politikaların bir parçası olarak 1990’lardan beri “Yeni Dünya Düzeni”nin ve “küreselleşme”nin diliyle ideoloji olarak benimsenen “Türk-İslam sentezi”nin Osmanlı’ya dönüş özlemi dilimizi kıskaç altına aldı.

DİL YAŞAMSAL BİR POLİTİKADIR

Yaşadığımız günlerde insanların kendi diline bile güvenemez duruma getirilmesi, yabancı dillerin büyüklüğü altında ezilmenin kabul edilmesi, bu düşünüşün bilim ve sanat çevrelerinde bile kendini benimsetmesi de beklenilen bir sonuçtur.

Dil Derneği’nin omuzladığı Türkçe savaşımının yanında olmak boynumuza borçtur.

Kültürün taşıyıcısı olan dilin bir politika olduğunu unutamayız.

Dil Bayramı’mız bu bilinç ve duyarlılıkla kutlanmalıdır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Savaş ve insan 14 Aralık 2024
Zaman, savaş ve insan 7 Aralık 2024
Tüketilmek 30 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları