Özdemir İnce

Vekâleten düşünme

19 Eylül 2023 Salı

Bu ay üçüncü basımı yapılan “Bu Ne Biçim Memleket / Yaşasın Cumhuriyet” Eksik Parça Yayınları) kitabımda “Yeni Yüzyıl Yazıları” adlı bir bölüm var. Demek ki sürekli gazete yazarlığıma 1995 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başlamışım. Bugün okuyacağınız “Vekâleten Düşünme” de adı geçen gazetede 14 Haziran 1995 günü yayımlanmış. Yazı 28 yıl öncesinin kültür ve siyaset dünyasındaki “vaziyetin durumu”nu irdeliyor.

Aradan geçen 28 yılda neredeyse değişen hiçbir şey yok. Bu da Türkiye’de zamanın ileriye doğru gelişmediğini katman katman üst üste yığıldığını kanıtlıyor. 

***

Türkiye’nin nüfusu altmış milyon. Son bir yılda, kitapların ilk baskı sayıları iki bine indi. Yani, otuz bin kişiye bir kitap düşüyor. 

Gazetelerin büyük bir çoğunluğu çanak çömlek armağanlarıyla ayakta durmaya çalışıyor. İki armağan kampanyası arasında satışlar saat sarkacı gibi. 

Okullar okul değil, üniversiteler üniversite değil. Televizyonlar: vur patlasın, çal oynasın. Kimilerinde stüdyo tartışma programları: sanki lise münazaraları. Laiklik, şeriat, düşünceyi ifade özgürlüğü, demokratikleşme, din ve vicdan özgürlüğü, devlet kavramı, Anadolu’nun toplumsal yapısı, resmi tarih, resmi olmayan tarih, Kemalizm, Avrupa Topluluğu, Gümrük Birliği konularında kafalar bir yıl öncesine göre çok daha karışık. Bu tür tartışmaların çoğundan sanki şöyle bir sonuç çıkıyor: Cumhuriyet pek çok hata yapmıştır; bu hatalardan en önemlisi ise eylem ve girişimlerinde “din”e göre hiza ve istikamete bakmamış olmasıdır. 

Cumhuriyetin geçmişle barışması, başta din olmak üzere, tarikatlardan ve öteki dinsel kuruluşlardan sanki özür dilemesi isteniyor. Ama nasıl? Atatürk, Kemalizm, Cumhuriyetin kurum ve kuruluşları “din” aracılığıyla yargılanıyor, suçlanıyor; ama “din” kesinlikle tartışma dışında tutularak ona yeni bir dokunulmazlık kazandırılıyor. Ardından, 14 Mayıs 1950 sonrasının bütün hata ve yanlışları Kemalizme fatura ediliyor.

Sanki Demokrat Parti bu ülkeyi hiç yönetmemiş, Celal Bayar ve Adnan Menderes hiç yaşamamış... Ve sanki merkez sağ kırk beş yıldır bir bozgunlar antolojisi yaratmamış... Bu ortam içinde, düşünen kafa sahibi olmanın biricik göstergesi de şu: Kemalizmi ve devrimleri kıyasıya eleştirmek ve alternatif tarih üretmek! Biri, herhangi bir konuda, kanıtlara, belgelere dayanmadan bir karşısav ileri sürüyor ve bu savlar bir başkası tarafından hemen kanıta dönüştürülüyor.

 Bu türden bir sabuklamayı (delirium) 1960-1980 yılları arasında dönem dönem yaşamıştık. O yıllarda da (otuz kırk bin kişiden biri okuduğu için) düşünce taşeronluğu yapan insanlar vardı; Oskar Lange, Bertrand Russell, Roger Garaudy, Louis Althusser, Regis Debray, Herbert Marcuse, C.O. Bettelheim, Paul Baran gibi düşünürlerin Türkiye mümessilliğini yapar, Marx ve Engels’in metinlerini referans verir ve Atatürk’ü suçlarlardı: “Atatürk bir burjuva devrimcisidir, eline fırsat geçmesine karşın ülkeye sosyalizmi getirmemiş, işçi-köylü iktidarını gerçekleştirmemiştir.” Taşeronlar bunları yazıp söyler, kara kalabalık da bunları tekrarlardı. 

Kişilerin belki çoğu değişti (kimileri gene rollerini sürdürüyorlar) ama taşeronluk ve taşeronu kendisine vekil yapmış kara kalabalık hiç değişmedi. Vekil aracılığıyla düşünce sahibi olabileceğini sananlar, sloganların, aforizmaların peşinden gidiyorlar ve kendilerine hayali kahramanlar, putlar yaratıyorlar. Bu hayali kahramanlar için amigoluk yapıp “fan” kulüpleri kuruyorlar. Bu hayali kahramanlar için her şey mubah ve onlar için atış serbest. Bu hayali kahramanları birazcık eleştirmeye kalkışanların vay haline! Ne dinozorlukları kalır ne bunaklıkları kalır! “Fan”lar bu densizlerin hemen canına okur. 

Düşüncelerini dile getirme özgürlüğü sizin neyinize, o özgürlük, hayali kahramanların ve onların “fan”larının tekelindedir. Vekil aracılığıyla düşünenler (daha doğrusu düşünce edinenler) sonunda fanatikleşiyor, fanatizmlerini “düşünce” sanmaya başlıyorlar.

 Bir fanatizmden bir başkasına geçiyorlar. Ama bu fanatizmle, ne tarihi ne de “gerçek”i anlamalarının olanağı var!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları