İSTANBUL'UN KURTULUŞU 'Gitmek Zorunda Bırakıldılar'

İSTANBUL'UN KURTULUŞU 'Gitmek Zorunda Bırakıldılar'

04.10.2023 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Peki, ama Mustafa Kemal (Atatürk), İngilizleri geldikleri gibi gitmeye nasıl mecbur etti? Büyük Zafer sonrasında Müttefikler neden “tek kurşun atamadan” İstanbul’u boşalttılar?

Önceki gün 2 Ekim’di. Tam 100 yıl önce, 2 Ekim 1923’te İstanbul’daki Müttefik generalleri ve yüksek komiserleri, Türk bayrağını selamladıktan sonra geldikleri gibi gittiler. 6 Ekim 1923’te Şükrü Naili (Gökberk) Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul’a girdi. 13 Kasım 1918’de fiilen, 16 Mart 1920’de de resmen işgal edilen İstanbul, beş yıl kadar işgal altında kaldıktan sonra 6 Ekim 1923’te kurtarıldı.

Çanak(kale) krizi

Büyük Zafer’i kazanmış Türk orduları, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi. İzmir ve Anadolu kurtuldu ama İstanbul, Boğazlar ve Trakya hâlâ işgal altındaydı. Başkomutan Atatürk’ün, muzaffer Türk ordularını, İstanbul ve Boğazlar üzerinden Doğu Trakya’ya yürütmesi an meselesiydi.

7 Eylül 1922’de toplanan İngiliz Parlamentosu, Türk ordularının muhtemel bir taarruzuna karşı İstanbul ve Boğazları savunmaya karar verdi. İstanbul’daki İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington, 9 Eylül 1922’den itibaren Çanakkale’ye yığınak yapmaya başladı. Bir İngiliz alayını Çanakkale’yi savunmakla görevlendirdi.

General Harington, 12 Eylül 1922 akşamı Ajax zırhlısı ile ilk takviye birliklerini Seddülbahir’de karaya çıkardı. Aynı gün başka bir İngiliz vapuru da 174 süvari ve 6 sahra topunu Çanakkale’ye götürmek için yola çıktı. İngilizler, Boğazlardaki asker ve silah sayısını artırdılar.

12 Eylül 1922 akşamı, 1500 Türk süvarisinin Ezine’ye altı saatlik mesafeye kadar yaklaştığı anlaşıldı. Edremit’te de iki Türk tümeni vardı. İngilizler, olası bir Türk taarruzuna karşı Çanakkale’de siperler kazmaya başladılar. 14 Eylül 1922’den itibaren Çanakkale’de İngiliz siperleri hazırdı.

15 Eylül 1922’de İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, Londra’daki Curzon’a gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: “Mustafa Kemal, Trakya vs. istediklerini diplomatik kanaldan sağlayıp sağlayamayacağını saptamak için bir hafta bekleyecektir. Aksi halde askerlerinin şu anki coşkusundan yararlanarak İstanbul ve Boğazlara yürüyecektir. Bağlaşıklar vakit geçirmeden bir konferans düzenlemezlerse Mustafa Kemal’le savaşı göze almalıdırlar. Bağlaşık Yüksek Komiserleri en erken vakitte konferans düzenlenmesini öneriyorlar.” (İDA, FO 371/7888/E9368: Rumbold’tan Curzon’a oldukça ivedi: gizli telgraf, İstanbul, 15.9.1922; Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, C. III, Ankara, 2008, s. 675)

15 Eylül 1922’de İngiliz Parlamentosu bir kez daha toplandı. O toplantıda Sömürgeler Bakanı Winston Churchill ve Başbakan Lloyd George, Müttefiklerden, Balkan ülkelerinden ve sömürgelerden yardım istenmesini önerdi. (David Walder, Çanakkale Olayı, İstanbul, 1970, s. 210-214) Aynı gün İngiliz hükümeti, General Harington’a Çanakkale’yi savunması için yönerge gönderdi. (Cab. P.23/31, 49 (22) İngiliz kabinesi toplantısı, Londra, 15.9.1922; Sonyel, s. 1675,1676.)

16 Eylül 1922’de İngiliz Sömürgeler Bakanı Churchill, Müttefiklerden, Balkan ülkelerinden ve sömürgelerden “Çanakkale’ye doğru ilerleyen Kemalist kuvvetlere karşı yardım” istedi. Ancak Fransa, İtalya, Romanya, Yugoslavya ve tüm sömürgeler -Yeni Zelanda hariç- İngiltere’nin yardım isteğini reddettiler.

16 Eylül 1922’de Türk orduları Bandırma’ya girdi. 18 Eylül 1922’de Anadolu, Yunan ordularından temizlendi.

Bu sırada beklenen oldu. Başkomutan Atatürk, Türk ordularını, Boğazları ele geçirip Trakya’ya geçebilmek amacıyla Çanakkale’ye doğru yürütmeye başladı. Bu kapsamda Kocaeli Grubu’nun İzmit bölgesine, 2. Süvari Tümeni’nin de Çanakkale’ye ilerlemesi emredildi.

19 Eylül 1922’de İtalya ve Fransa, Çanakkale’deki birliklerini Avrupa yakasına aldılar. Bu arada İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiseri General Pelle, İzmir’e giderek Atatürk’le görüştü. General Pelle, Atatürk’e “tarafsız bölgeye girilmemesi gerektiğini” söyleyince Atatürk, “tarafsız bölgeyi” tanımadığını, ordularını daha fazla tutamayacağını, Yunanların işgali altındaki Doğu Trakya’yı almak için Çanakkale’ye ilerlemeye devam edeceğini söyledi.

Sadece Fransa ve İtalya değil, İngiltere kamuoyu da Türklerle savaşa karşıydı. Bu arada Hint Müslümanları ve Sovyet Rusya da Türkiye’den yana tavır aldı. Moskova Komünist Enternasyonali, İngilizlere karşı zehir zemberek bir bildiri yayımladı. Bildiri şöyle bitiyordu: “Kahrolsun İtilaf emperyalizmi! Türk halkına barış ve özgürlük! Kahrolsun yeni emperyalist savaşlar!” (Sonyel, s. 1680,1681; Bilal Şimşir, Doğu’nun Kahramanı Atatürk, İstanbul, 1999, s.62, 67)

Müttefiklerin çaresizliği

Atatürk, Misakı Milli çerçevesinde Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye verilmesini istiyordu.

İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold durumun ciddiyetinin farkındaydı. Londra’ya, bir an önce Kemalistlerle konferans yapılmasını önerdi. Curzon’a gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: “Durumun askıda kalmasına izin verirsek Kemal rahat durmayacak; görüşmeler bir an önce başlamazsa İstanbul ve Çanakkale yoluyla Trakya’ya geçmeye çalışacaktır. İngiltere, Kemalistlerin hem Irak’ta hem de Boğazlarda yarattıkları tehlikeye karşı koyacak güçte değildir. (İDA, FO 371/7888/E 9346: Rumbold’tan Curzon’a gizli telgraf, İstanbul, 14.9.1992; Sonyel, s.1684.)

19 Eylül 1922’de İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Fransa Başbakanı Raymond Poincare ve İtalya’nın Paris Büyükelçisi Kont Carlo Sforza Paris’te bir araya geldiler. Görüşmede tansiyon çok yükseldi. Fransız Başbakanı Poincare, öfkeyle, “Artık Türklerle savaşmayacağız!” diye bağırdı. “Mustafa Kemal’in isteklerini kabul etmekten başka çare olmadığını; Trakya’yı kayıtsız şartsız Türklere vermek gerektiğini” söyledi. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon bu teklifi reddedince, Fransız başbakanı, İngiliz dışişleri bakanının ağzını açmasına izin vermeden suçlu öğrencisini paylayan kızgın bir öğretmen gibi konuştu; bağırdı, İngilizleri suçladı.” Bunun üzerine Lord Curzon toplantıyı terk etti. Curzon, “Şimdiye kadar böyle bir şey görmediğini söylüyor ve ağlıyordu.” (Walder, s. 277-280). Belgelere yansıdığı şekliyle “Bu hakarete dayanamayan İngilizlordu, bir kez görüşme salonundan adeta ağlayarak dışarıya çıkmış ve koridorda pantolonunun arka cebinde taşıdığı küçük bir şişeden konyak yudumlayarak hıçkırıklarını boğmaya çalışmıştı.” Sonra Poincare özür diledi. Ortam biraz yatıştı. (Sonyel, s. 1684-1686) Müttefikler, Paris’te aldıkları kararları, 23 Eylül 1922’de bir notayla Atatürk’e bildirdiler. Buna göre Kemalistlerle barış görüşmelerinin yapılmasına karar veriliyor, Türklerin tarafsız bölgeye girmemeleri şartıyla Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye geri verilmesi kabul ediliyordu. Atatürk, Müttefikleri dize getirmişti.

Türk orduları Çanakkale’de

23 Eylül 1922’de Türk süvarileri, Müttefiklerin “tarafız bölge” kabul ettikleri alana girdi. Türk süvari birliği, İngiliz süvari birliğiyle burun buruna geldi. Ancak Türk süvarileri kendilerine verilen emir gereği, silahlarının namlularını yere çevirmişlerdi. İngiliz birliğinin başındaki subayın “Tarafsız bölgeden geri çekilin!” emrini dinlemediler. Türk süvarileri, Çanakkale’nin 15 km güneyindeki Erenköy’ü işgal etti. Bu oldubitti karşısında İngilizler ne yapacağını şaşırdı.

Bu sırada Fransız politikacı Franklin Bouillon, 25 Eylül 1922’de İzmir’de Atatürk’le görüştü. Doğu Trakya’nın Türkiye’ye bırakılacağını söyleyerek Atatürk’ten, ordularının ilerleyişini durdurmasını istedi. Bu sırada General Harington ile Mareşal Atatürk arasında da karşılıklı mektuplaşmalar başladı.

25 Eylül 1922’de Çanakkale’deki tel örgülere kadar yanaşan Türk birlikleri, 27 Eylül 1922’de Biga-Bayramiç-Ezine çizgisinde durdu. İkinci Çanakkale Savaşı’nın çıkması an meselesiydi.

29 Eylül 1922’de toplanan İngiliz Kabinesi, Çanakkale’de tarafsız bölgeye giren Türk birliklerinin gerekirse silah kullanılarak bölgeden çıkarılması için General Harington’a emir verdi. Ancak General Harington bu emri uygulamadı. Harington, 1 Ekim 1922’de Londra’ya gönderdiği raporda, “O sırada ateş emri vermesinin barut fıçısına ateşe etmek” anlamına geldiğini bildirdi. Barış görüşmelerinin başlayacağı sırada savaş çıkarmanın anlamsız olduğunu ifade etti.

Atatürk, 23 Eylül 1922 tarihli Müttefik notasına, 29 Eylül 1922’de yanıt verdi. Meriç’in batısına kadar Trakya’nın hemen boşaltılıp Türkiye’ye bırakılmasını ve 3 Ekim 1922’de Mudanya’da ateşkes görüşmelerine başlanmasını istedi. Müttefikler bu istekleri kabul ettiler.

Lord Curzon, Doğu Trakya’nın barış imzalanmadan önce Türklere verilmesine karşı çıkan Yunan Başbakanı Venizelos’a şu soruyu sordu: “İstanbul’a girmeye can atan Mustafa Kemal’in, Yunanların Doğu Trakya sınırındaki itirazlarını fırsat bilerek Avrupa’ya dalmasını ve Trakya’yı ateşe ve kılıca tutmasını kim önleyebilir?”(İDA, FO 371/7899/E 10550: Curzon’dan Lindsley’e gizli yazı, Londra, 3.10.1922; Sonyel, s.1700- 1702)

Mudanya Ateşkes Antlaşması

3 Ekim 1922’de Türkiye, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın katılımıyla Mudanya Konferansı toplandı. Yunan temsilciler açıkta bir gemiden görüşmeleri izlediler. Konferansta Türkiye’yi İsmet (İnönü) Paşa temsil etti. 5 Ekim’de konferans çıkmaza girdi. Bunun üzerine Atatürk, İsmet Paşa’ya bir telgraf göndererek “Trakya, 6 Ekim 1922 öğleden sonra saat 6’ya kadar TBMM hükümetine teslim edilmediği takdirde 6/7 Ekim’de Türk kuvvetlerinin İstanbul’a yürümelerini” emretti.

Konferans çalışmaya devam etti. Sonunda 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Doğu Trakya’nın boşaltılıp Türkiye’ye verilmesi kabul edildi. Böylece süngünün ucundaki diplomasiyle Doğu Trakya kurtarıldı.

İstanbul’u ele geçirme Stratejisi

Mudanya Mütarekesi ile Türk- Yunan savaşı sona erdi. Doğu Trakya kurtarıldı. Ancak İstanbul ve Boğazlar hâlâ işgal altındaydı. Mudanya Mütarekesi’ne göre Türk birlikleri barış antlaşması imzalanıncaya kadar İstanbul’a giremeyecekti. Ancak Atatürk, barış antlaşmasını beklemeden bir oldubitti ile İstanbul’un yönetimini fiilen ele geçirmeyi planlıyordu.

Doğu Trakya’yı Yunanlardan teslim almakla görevlendirilen Refet Paşa, 19 Ekim 1922’de 100 kadar jandarma ile İstanbul’a girdi. 4 Kasım 1922’de İstanbul Saray hükümeti (Tevfik Paşa hükümeti) istifa etti. TBMM adına İstanbul’un yönetimine el koyan Refet Paşa, Kasım 1922 sonunda Trakya’da yönetimi devralmak üzere İstanbul’dan ayrılırken yerini Selahattin Adil Paşa’ya bıraktı. Böylece İngilizler, her geçen gün İstanbul’daki otoritelerini daha da kaybettiler. Bu nedenledir ki, Lozan görüşmelerinde İstanbul konusunda fazla direnemediler.

Lozan Barış Antlaşması ile birlikte bir tahliye protokolü imzalandı. Buna göre Lozan Barış Antlaşması’nın TBMM tarafından onaylanmasından altı hafta sonra Müttefikler İstanbul’u boşaltacaktı. TBMM, 23 Ağustos 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı onayladı. Müttefiklerin son birlikleri 2 Ekim 1923’te Türk bayrağını selamlayarak İstanbul’dan ayrıldı. 6 Ekim 1923’te Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu birlikleri halkın sevgi gösterileri arasında İstanbul’a girdi.

Görüldüğü gibi İstanbul’u işgal edenler, kendilerine büyük tavizler verildiği için, büyük kazanımlar elde ettiği için değil, gitmekten başka çareleri kalmadığı için gittiler.

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025