ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

19.02.2025 03:14
Güncellenme:
Takip Et:

“102 yıl önce söyledikleri bugüne ışık tutuyor”

”Şahsi saltanatta her konuda taç sahiplerinin arzusu, iradesi ve isteği hâkimdir, söz konusu olan yalnız odur (onlardır). Milletin arzuları, istekleri, ihtiyaçları söz konusu değildir. Çünkü taç sahipleri kendilerini Allah’ın gönderdiğini farz ederlerdi.” Mustafa Kemal Atatürk, 1923

Mustafa Kemal Atatürk, 102 yıl önce, bir bağımsızlık savaşının ardından, üstelik savaş yorgunu, borçlu ve bağımlı bir din-tarım toplumunda, olanca gerçekçiliğiyle, akla ve bilime dayanarak tam bağımsız, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet kurmuştu. Türkiye’nin nereden nereye getirildiğini gösterebilmek için bugün sizleri, 102 yıl önce İzmir’de toplanan Türkiye (İzmir) İktisat Kongresi’nin açılışına götüreceğim. Daha doğrusu size, Başkomutan ve TBMM Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün İktisat Kongresi’ni açış konuşmasını hatırlatacağım.

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

Emperyalizmi İzmir’den denize döken muzaffer orduların Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, İzmir’in ve Anadolu’nun kurtuluşundan yaklaşık 5 ay sonra, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de, Türkiye’nin ilk İktisat Kongresi’ni düzenlediler. Savaş biter bitmez böyle bir kongre düzenlemeye karar vermişlerdi.

İzmir İktisat Kongresi; Osmanlı’yı borçlu ve bağımlı hale getiren emperyalizme, emperyalizmin ayrıcalıklı kapitalist şirketlerine ve Türkleri geri bırakan siyasi ve ekonomik anlayışa karşı akılcı, bilimsel, gerçekçi ve cesur bir meydan okumaydı. Kongrenin, yakılıp yıkılmış, işgalin acısını ve kurtuluşun gururunu yaşamış İzmir’de toplanması da anlamlıydı.

Kongreye çiftçi, tüccar, sanayici ve işçilerden oluşan 1135 delege katıldı. Kongre başkanlığına Kâzım Karabekir Paşa seçildi.

ATATÜRK’ÜN KONUŞMASI

17 Şubat 1923’te İzmir’de İktisat Kongresi toplanırken 4 Şubat 1923’te Lozan görüşmeleri kesilmiştir; ufukta savaş bulutları dolaşmaktadır; İstanbul hala işgal altındadır; saltanatın kaldırılmasından sonra Cumhuriyetin ilanından kuşkulanan muhafazakârlar halifenin etrafında toplanmaktadır; İstanbul basını halifeyi ve Meclis’teki muhalefeti desteklemektedir. Ayrıca savaştan çıkmış ülkenin bir an önce ekonomik kalkınmaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle Atatürk, İktisat Kongresi’nde yapacağı konuşmada, bir taraftan Lozan’da kapitülasyonların kaldırılmasını istemeyen emperyalist Batı’ya “ekonomik bağımsızlık” mesajı verirken diğer taraftan içeride Cumhuriyeti ilan etmeden önce ulusal egemenliğin ve ekonomik kalkınmanın önemini dile getirecektir. Bunu yaparken tarih-bilimsel bir çözümleme yapacaktır.

KONGRENİN AMACI

Atatürk konuşmasına, kongrenin, “Aziz Türkiye’mizin iktisadi yükselmesi araçlarını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati, milli ve mukaddes bir amaçla” toplandığını söyleyerek başlar. Doğrudan doğruya halk sınıflarının içinden gelen ve bu nedenle milleti çok iyi tanıyan delegelerin sözlerinin, önerilerinin, doğrudan doğruya halkın dilinden söyleneceği için çok isabetli olacağını belirtip “Zira halkın sesi Hakk’ın sesidir” der.

EN ÖNEMLİ NEDEN EKONOMİ

Atatürk konuşmasını, ekonominin tarihsel öneminden söz ederek sürdürür. Tarihin, milletlerin yükseliş ve düşüş sebeplerini sayarken siyasi, askeri, toplumsal birçok nedenler bulup saydığını, şüphesiz bütün bunların toplumsal olaylarda etkili olduğunu belirterek şöyle der: “Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, düşüşüyle ilgili olan o milletin ekonomisidir… Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve düşüş sebeplerinin bir iktisat (ekonomi) konusundan başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.” Bu nedenle “Yeni Türkiye’mizi layık olduğu düzeye çıkarabilmek için mutlaka ekonomiye birinci derecede önem vermek mecburiyetindeyiz” der. “Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir” diye de ekler.

MİLLİ BİR DEVİR YAŞAMADIK

Atatürk, ekonomi konusundaki genel değerlendirmelerinden sonra sözü Osmanlı tarihine getirir. Bizim geçmişte ekonomimize gerektiği kadar önem vermediğimizi, bunun nedenini tarihimizde aramak gerektiğini belirtir. Ne yazık ki şimdiye kadar gerçek ve bilimsel anlamda “Milli bir devir yaşamadık. Dolayısıyla milli bir tarihe sahip olmadık” sonucuna varır. Ne demek istediğini daha iyi anlatabilmek için de Osmanlı tarihinin klasik çağından üç padişahı; Fatih, Yavuz ve Kanuni’yi örnek gösterir. Bu kudretli padişahların izledikleri dış siyasette “kendi emelleri, hırsları ve arzularına dayandıklarını”, iç siyasetlerini de bu dış siyasete göre düzenlediklerini, oysa dış siyasetin, iç teşkilat ve iç siyasete dayandırılması gerektiğini söyler. Hayali dış siyasetler peşinde koşanların dayanak noktalarını kaybedeceklerini belirtir. Padişahların milletin asli unsurunu (Türkleri), fetih peşinde diyar diyar dolaştırarak hem onların kendi yurtlarını düşünmelerini engellediklerini hem de fethedilen yerlerden gelen halkı (azınlıkları) ve yabancıları memnun edebilmek için asli unsurun hukukundan, ekonomik kaynaklarından birçok şeyleri “lütuf olarak, ihsan olarak, hediye olarak” onlara bahşettiklerini belirterek Fatih ve Kanuni zamanlarında Cenevizlilere, Patrik’e, Venediklilere verilen kapitülasyonların böyle ortaya çıktığını anlatır. Bu ayrıcalıkların, devletin en güçlü zamanlarında, üstelik daha zayıf devletlere, yalnız padişahların “müsaadesi, ihsanı” olarak verildiğini de söyler.

KILIÇ-SABAN METAFORU

Atatürk, Osmanlı’da Türk milletinin hayati araçlardan yasaklı olarak diyar diyar dolaştırılıp “kılıçla fetihler yaparken” buralarda yaşayan halkın birçok ayrıcalıklara sahip olarak “sabana yapışıp toprak üzerinde çalıştığını” belirterek şöyle der: “Arkadaşlar kılıç ile fetihler yapanlar, sabanla fetihler yapanlara yenilmeye ve sonuçta yerlerini terk etmeye mecburdurlar. Nitekim Osmanlı saltanatı da böyle olmuştur.” Osmanlı’da Bulgarlar, Sırplar, Macarlar ve Rumların sabanlarına yapışarak varlıklarını koruduklarını; buna karşın bizim milletimizin fatihlerin peşinde dolaşıp kendi anayurdunda çalışmamasından dolayı onlara yenildiğini belirtir. Bu kuralın dünyanın her yerinde geçerli olduğunu; örneğin, Fransızlar Kanada’da kılıç sallarken oraya giren İngiliz çiftçisinin Kanada’ya sahip olduğunu; saban kılıç mücadelesinde sonuçta sabanının kazandığını söyler. “Efendiler, kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar… fakat saban kullanan kol gittikçe daha fazla güçlenir ve daha çok toprağa sahip olur” der.

SORUMLU ŞAHSİ İDARE

Atatürk, Osmanlı’da “milletin içine düştüğü bu hazin halin, bu sefaletin” sorumlusunun “şahsi saltanata” dayanan devlet anlayışı olduğunu belirtir. ”Şahsi saltanatta her konuda taç sahiplerinin arzusu, iradesi ve isteği hâkimdir, söz konusu olan yalnız odur. Milletin arzuları, istekleri, ihtiyaçları söz konusu değildir. Çünkü taç sahipleri kendilerini Allah’ın gönderdiğini farz ederlerdi” diyerek, böyle irade ve hâkimiyetinden yoksun kalmayı kabul eden bir milletin sonunun “elbette felaket elbette musibet” olacağını söyler.

OSMANLI BAĞIMSIZLIĞINI KAYBETMİŞTİ

Atatürk, daha sonra Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını kaybettiğini anlatır. “Gerçekten bir devlet ki kendi tebaasına koyduğu bir vergiyi yabancılara koyamaz; gümrük uygulamalarını, vergilerini memleketin ihtiyaçlarına göre düzenlemesi yasaktır ve bir devlet ki fazla olarak yabancılar üzerinde yargı hakkını uygulamaktan mahrumdur, böyle bir devlete tabi ki bağımsız denilemez” der. Devletin, demiryolu, fabrika, her şeyi yapmak için özgür olmadığını belirtir. “Devlet, bağımsızlığını çoktan kaybetmişti. Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı içindeki Türk milleti de tamamen esir bir duruma getirilmişti” diyerek bu durumun, “milletin kendi iradesine, hâkimiyetine sahip olmamasından ve irade ve hâkimiyetinin şunun bunun elinde kullanılmış olmasından ileri geldiğini” söyler.

SARAYIN İHANETİ VE TÜRK MİLLETİ

Atatürk daha sonra, Osmanlı döneminde “milli bir devir yaşanmadığımızı, milli bir tarihe sahip olmadığımızı”; Osmanlı tarihinin baştan sona padişahların, şahısların ve zümrelerin hal ve hareketlerini kaydeden bir destandan başka bir şey olmadığını belirtir. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda dağılıp parçalandığını, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Anadolu’nun, Trakya’nın ve İstanbul’un işgal edildiğini anlatır. Bu sırada sarayın ihanetinden; padişahın ihanet fetvalarından, Hilafet Ordusundan söz eder. Türk milletinin “hayatını, şerefini, namusunu kurtarmak için büyük bir azimle başını kaldırıp, birlik ve dayanışma içinde ortaya atıldığını” haykırır. Milletimizin kurtuluşa ulaşmak için iki ilkeye dayanmanın gerekli olduğunu anladığını belirterek o iki ilkenin, Misakı Milli’deki “tam bağımsızlık” ve Teşkilatı Esasiye Kanunu’ndaki “kayıtsız şartsız milli egemenlik” olduğunu belirtir.

TAM BAĞIMSIZLIĞIN TEMELİ EKONOMİ

Atatürk, çok önemli askeri zaferler kazandıklarını, ancak tam bağımsızlık için ekonomik bağımsızlığa ihtiyaç olduğunu şöyle ifade eder: “Askeri, siyasi zaferler, ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler başarılı olamaz, az zamanda söner… Bu nedenle ekonomik bağımsızlığımızın sağlanıp genişletilmesi gerekir.” Atatürk, şimdi başlayan milli devrin, halk devri olduğunu, bunun da “iktisat devri” kavramıyla ifade edileceğini belirtir. “Öyle bir iktisat devri ki, onda ülkemiz bayındır olsun, milletimiz müreffeh ve zengin olsun” der. Bu noktada “Bir felsefeyi hatırlatayım” diyerek “El kanaatü kenzi layüfna(Kanaat tükenmez hazinedir) felsefesine iktisat devrinde artık son verilmesi gerektiğini söyler. Bu felsefenin sahiplerinin bu kıymetli vatanı zindan ve cehennem yaptıklarını, oysa bu vatanın evlat ve torunlarımız için cennet yapılmaya layık olduğunu belirtir. (Böylece ekonomide “naslarla” değil, akılcı ve bilimsel kurallarla hareket etmek gerektiğini vurgular.)

Atatürk, sözünü ettiği “iktisat devri”ni de şöyle açıklar: “Öyle bir iktisat devri lazımdır ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu anlasın… Hepimizin arzusu şudur ki, bu memleketin fertleri, ellerinde örnekleriyle tarımın, ticaretin, sanatın, emeğin, hayatın bir temsilcisi olsun. Ve artık bu memleket fakir, bu millet hakir değil, belki memleketimize zengin memleketi, zenginler memleketi, bu yeni Türkiye’nin adına da çalışkanlar diyarı denilsin.”

BURASINI ESİR ÜLKESİ YAPTIRMAYIZ

Atatürk daha sonra sözü yabancı sermayeye getirir. Yabancı sermayeye karşı olmadıklarını söyler. Ülkemizin geniş olduğunu, Çok çalışmaya ve sermayeye ihtiyaç olduğunu belirterek, “kanunlarımıza uymaları şartıyla yabancı sermayeye gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız” der. Osmanlı’da özellikle Tanzimat döneminden sonra, yabancı sermayenin devlette ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu ve devletin yabancı sermayenin jandarmalığını yaptığını hatırlatarak “artık her medeni devlet gibi, millet gibi yeni Türkiye de buna razı olamaz; burasını esir ülkesi yaptıramaz” der.

LOZAN GÖRÜŞMELERİ

Atatürk, buradan sözü Lozan Görüşmelerine getirerek şunları söyler: “Lozan’da muhataplarımız bizimle üç senelik, dört senelik bir hesabı görmüyorlar; üç yüz, dört yüz senelik hesapları görmeye başlamışlardır. Ve muhataplarımız hala eski Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığını ve bugün yeni bir Türkiye Devleti’nin mevcut olduğunu ve bu Türkiye Devletini kuran Türk milletinin çok azimli ve kahraman bir millet olduğunu ve bu milletin artık tam bağımsızlığından ve milli hâkimiyetinden zerre kadar fedakârlık yapmayacağını anlayamamışlardır.” Atatürk, daha sonra, “Bütün millet, bütün cihan bilsin ki, en nihayet, bu millet tam bağımsızlığının sağlandığını görmedikçe yürümeye başladığı yolda bir an durmayacaktır” diyerek Lozan’da kapitülasyonların kaldırılmasına yanaşmayan Batı emperyalizmine adeta meydan okur.

ÜRETİM ODAKLI EĞİTİM

Atatürk daha sonra ekonominin her şey demek olduğunu; tarım, ticaret, çalışmak demek olduğunu, çağdaş yöntemlerle ülkemizi demir yolları ile kara yolları ile donatmak zorunda olduğumuzu, tarım, ticaret ve sanayimizi geliştirmemiz gerektiğini, bunun için ülkenin ve milletin ihtiyacına uygun esaslı bir program üzerinde bütün milletin beraber ve uyumlu biçimde çalışması gerektiğini söyleyerek “Yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları ekonomi programından çıkmalıdır” der. Üretim odaklı bir eğitimöğretim sistemi kurulmasını isteyerek şunları söyler: “Evlatlarımızı o şekilde eğitmeliyiz, onlara o şekilde ilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret, tarım ve sanat dünyasında ve bütün bunların faaliyet alanlarında verimli olsunlar. Dolayısıyla eğitim programımız gerek ilk eğitimde, gerek orta eğitimde verilecek bütün bilgiler bu görüşe göre olmalıdır.”

BİRLİKTE ÇALIŞMA

Atatürk, son olarak, bizim halkımızın çıkarları birbirinden ayrı sınıflar halinde olmadığını; tam tersine birbirine ihtiyaç duyan sınıflardan oluştuğunu; çiftçinin sanatkâra, sanatkârın çiftçiye, çiftçinin tüccara ve bunları hepsinin birbirine muhtaç olduğunu belirtir. Fabrikalarımızda kendi işçilerimizin çalışmasını, “SAY (EMEK) MISAKİ MİLLİSİ” adlı bir program hazırlanmasını, milletin azim ve imanla, birlik ve dayanışma içinde olmasıyla başarıya ulaşılacağını belirtir.

İKTİSAT KONGRESİNİN ÖNEMİ

Atatürk sözlerini, Türkiye İktisat Kongresi’nin öneminden söz ederek şöyle bitirir: “Türkiye İktisat Kongresi, çok önemlidir, çok tarihidir. Nasıl ki Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak konusunda Misakı Milli’nin ve Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun ilk temel taşlarını atma konusunda ekili olmuş ise bu kongre de milletin ve memleketin kurtuluşunu sağlayacak ilkenin temel taşlarını ortaya koymak suretiyle tarihte geçecektir…

***

Mustafa Kemal Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’nin açış konuşması çok dikkat çekicidir. Her şeyden önce konuşmada, yaklaşık 8 ay sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesinin ipuçları vardır. Konuşmanın odağında “tam bağımsızlık” ve “ulusal egemenlik” ile bunların bütünleyicisi “ekonomik bağımsızlık” vurgusu yer alır. Atatürk, “Yeni Türkiye”de, Osmanlı’nın fetih siyasetinin yerini üretim odaklı ekonomik kalkınma siyasetinin alacağını belirtmiştir. Atatürk’ün konuşmasında “Halkın Sesi Hakk’ın Sesi”,“Milli Devir”, “Halk Devri”, “İktisat Devri”, “Zenginler Memleketi”, “Çalışanlar Diyarı”, “Emek Misakı Millisi” “Sabanla Fetih Yapmak” gibi kavramları dile getirmesi dikkat çekicidir. Atatürk, hayalci, duygusal, hamasi, bir nutuk atmak yerine, akılcı, bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla geçmişten dersler çıkarmıştır. Konuşma bütünüyle, o günü anlamayı ve geleceği inşa etmeyi amaçlayan diyalektik bir metindir. Atatürk’ün Türkiye (İzmir) İktisat Kongresi açış konuşması, aradan geçen 102 yıla rağmen güncelliğini korumakta ve bugün bile ilham verip yol göstermektedir.

Yazarın Son Yazıları

Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025
Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı

Devamını Oku
12.02.2025