Ulusallık ve katılımcı demokrasi Türkiye’de birlikte yürür

25 Eylül 2018 Salı

“Ulusallık ve demokrasi” birbirlerinin ayrılmaz parçasıdır:- Ulusallık, “halkın refah ve mutluluk düzeyinin yükseltilmesi” demektir.
-Halkın mutluluk ve refah düzeyinin yükseltilmesi için ise “katılımcı demokrasi” olmazsa olmazın ta kendisidir.
-1961 Anayasası ile bir yandan “halkın, sınıfların toplumsal örgütlenmelerinin” önü açıldı: bu yolla çıkar grupları, sendikalar örgütlenme özgürlüğü sayesinde toplumsal çıkarını ve bireysel özgürlüğünü koruyabilecekti.
-İnsanların, “iktidardaki bir partinin yandaşı olarak çıkar sağlamaya yeltenmesi ve köleleştirilmesi engel-leniyordu”.
-Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş ve parlamenter sistem, kuvvetler ayrılığı dengeleri ile kaynakların sağlanması, dağıtılması ve kullanılması “toplumsal refah amacına yönelik olarak sağlanmaya başlanmıştı”.
Parlamentoda kabul edilen beş yıllık ve yıllık planlarla sanayinin, tarımın, hizmetler sektörünün nasıld estekleneceği, dış dengenin nasıl sağlanacağı belirleniyordu.
-Bu “ulusal işler” bir kişinin, bir grubun ya da küresel kapitalizmin tekeline verilmiyordu. Demokrasinin de gereği buydu. Tarım ve sanayi gelişmeye başlamış, Aliağa’dan Seydişehir’e dev tesislerin yüzlercesi yapılmıştı. Pancar, tütün, pamuk, fındık, çay üretimi yapan çiftçinin geleceği güvence altına alınmıştı.
Bu durum “hem ulusalcı hem de demokratik bir uygulama idi”. Doğu Anadolu’daki et ve balık kombinaları, kamunun kurduğu tarıma dayalı sanayi ve madencilik tesisleri, halkına iş sağlıyordu.

Demokrasi ve ekonominin iflası birlikte olur
Medyada, internette AKP döneminde özelleştirilen ve yabancılara satılan yüzlerce tesis sonucu neler mi oldu:
1) Doğu’daki genç, çalıştığı fabrika hükümet tarafından satılıp kapatılınca PKK’nin eline düştü, dağa çıktı.
2) Fındık, tütün, pamuk, pancar, çay üreticileri önce yabancı şirketlerin insafına terk edildi. Sonra da ithalata dayalı ekonomi sonucu üretimden vazgeçmek zorunda kaldılar. Hayvan üreticimiz ithalatçının kölesi oldu. “Ucuz mal” diye başlatılan ithalat furyası “insanımızı işsiz bıraktı”: hem refah hem de demokrasi seviyesi birlikte düştü. Birim sanayi üretiminde dış girdi oranı yüzde 50’den yüzde 80’e çıktı.
Demokrasinin iflası, ekonominin iflasına yol açtı. Tarımda kendine yeterli 7 ülkeden biri olan Türkiye, samanı bile ithal eder duruma düştü.
3) 12 Eylül, Özalcılık, gümrük birliği, AKP dönemi yabancılaştırma ve özelleştirmeler, yığımlı bir biçimde demokrasinin ve ekonominin birlikte çökmesine yol açtı.
4) 1961 Anayasası hem Batı kapitalizminin hem de siyasal İslamın en büyük hedefiydi. Rejim ve ekonomi birlikte iflas ettiler. Ekonomi ulusaldan gayri milliye geçti.
-Siyaset, 1961 Anayasası’ndaki toplumsal örgütlenme özgürlüğü, demokrasi, planlı kalkınma yolu ile refah sürecinden bugünkü bunalım ortamına göz göre göre “getirildi”. Sivil örgütlenmelerin yerini, dinci ve Batıcı örgütlenmeler aldı.
-Afganistan’dan Irak’a, Suriye’den Libya’ya bütün bölge paramparça edildi. Şimdi de hem içeriden hem dışarıdan bizi parçalamak, kutuplaştırmak istiyorlar.
Ulusallık ve demokrasinin birbirlerinin ayrılmaz parçaları olduğunu, “tüm ideolojik odakların” artık kabul etmeleri gerekmiyor mu?
Ulusallığın ve demokrasinin birbirlerinin ayrılmaz parçaları olduğunun en önemli kanıtı, 1961 Anayasası’nın kendisidir. 1961 Anayasası Devlet Planlama Teşkilatı ve planlı kalkınması ile ulusalcıdır: aynı zamanda toplumsal örgütlenme özgürlükleri, sendikalaşmalar ve katılımcı demokrasi açılımı ile gerçek demokrasinin yolunu açmıştı.
FETÖ, Amerikancı çevreler ve siyasal İslam odakları tarafından birlikte bu yolu kapatmak için, kademe kademe 12 Mart 1971’den beri devreye sokuldu. Bu nedenle kumpas, “hem ulusalcılara hem demokrasi savunucularına yapıldı”.

***

İktisat Fakültesi Mezunları Derneği’nin “Karıncalar Günü”nde, 29 Eylül’de, Beyazıt’ta iç avludaki sohbette buluşmak üzere...
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları