Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Karadeniz, Doğu Akdeniz, Körfez üçgeni
Şeytan ya da refah üçgeni arasında gidip gelen bir bölge: Türkiye de tam ortasında. Karadeniz’in de Doğu Akdeniz’in de Ortadoğu’nun da geçiş kapısı. Üç uygarlığın, savaş alanının ya da ekonomik refahın yolu.
Ve aynı zamanda dinlerin, petrolün, doğalgazın ve ticari malların vazgeçilmez kapısı. Dinciler de petrolcüler de göçmenler de bu şeytan üçgeninde karşı karşıya gelmişler ve hâlâ da gelmekteler.
Başlangıcında kısmen Osmanlı devletinin sınırdaşı bölge, imparatorluk kavgalarından ekonomik çatışmalara, dini ve mezhepçi çatışmalardan kültürel zıtlıklara bir “karşıtlıklar panoramasıdır”.
- Ayasofya’nın son açılışındaki Arabi ve ulusal zıtlıklar arasındaki ironi
- Kiev’deki yerel ve “Moskovacı” çatışmalara kadar antidemokratik oluşumlar ve zıtlaşmalar şeytan üçgeninin bitmeyen kavgalarının göstergeleridir.
Karadeniz, Doğu Akdeniz, Körfez üçgeninde, son yüzyıl içinde çağdaş, uygar, halkçı ve antiemperyalist tek başkaldırıyı başarı ile sonlandırabilen değişim ve dönüşüm, Atatürk’ün devrimlerinin Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.
- Çağdaş ve uygar eğitim devriminden kadın-erkek eşitliğine,
- Köy Enstitülerinden sentezci bir uygarlığa: zeybek de tango da birlikte bunun sembolü olmuşlardır.
- Atatürk’ün Balkanlar’da, Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da işbirliği girişimlerine,
- SSCB ile de Avrupa ile de “ortak çıkarlara dayalı anlaşma ve uygulamalara”,
- “Yurtta barış, dünyada barış” felsefesini, o günlerin kıyamet ortamında bile ısrarla dayatmasına kadar bu coğrafyada tek örnek olarak bir güneş gibi doğmuştur.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi de bölge barışı için, Atatürk’ün öngörülerinin bir sonucu olmuştur. Bugün, Montrö’yü sulandırmak isteyenlerden Ukrayna ve çevresini bulandırmak isteyenlere kadar, yürüyen bir dinozorlar savaşı sürüyor.
Bizde ise kimileri, İstanbul kanalı üzerinden Arapları bölgeye almaya çalışıyorlar.
Ateşe benzin dökercesine...
Ankara bugün bu üçgen içinde adeta bocalamaktadır. Bunun nedeni tek adam rejiminin egemen olmasının ulusal çıkarlarla bağdaşmamasından kaynaklanmaktadır. Yarın rejim tekrar tek adam rejiminden kurtarıldığında ve gerçek demokrasiye geçildiğinde Türkiye tekrar Atatürk döneminde olduğu gibi, karşılıklı çıkarların korunduğu bir yapıya dönüşecektir.
Büyük olanaklar bulunmasına rağmen rejimin zaafları yüzünden bu olanaklar değerlendirilememektedir. Belki de dünyanın en kritik coğrafyasında bulunan ülkemizin bu olanakları değerlendirmesi sonucu ulusal, siyasi, iktisadi ve kültürel olanaklarımız değerlendirilebilecektir.
Önümüzdeki seçimler bu yolda son kapı niteliğini taşımaktadır.
Türkiye’de muhalefetin bu son şansı kullanıp kullanamayacağını seçimler sonucunda anlamış olacağız.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Türkiye'deki sağlık sistemi ne durumda? Mersin Tabip Oda
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
- Beslenme çantalarının içi boş kaldı...
- Böylesi görülmedi: Tavuk mu horoz mu?
- Özel yeni üye kampanyasını başlattı
- Bugün 23 Nisan! Arşiv görüntüleriyle Meclis'in açılışı..
- Erdal Sağlam'dan ekonomi analizi!
- Belediye başkanı 'sıkıntı olmayan belediyemiz yok' dedi
- Özdağ'dan hükümete Dünya Bankası tepkisi
- Meclis'te gerilim
En Çok Okunan Haberler
- Kayyum rektörün paylaşımına tepki
- Kadınları 'çarşaf'a çağırdılar
- Taksim bombacısı için karar çıktı
- Metin Külünk'ten, Şimşek'e 'fotoğraflı' uyarı
- Altın fiyatları güne nasıl başladı?
- Mersin’de hasat başladı: 150 bin ton rekolte bekleniyor!
- Özgür Özel 'kırmızı motosiklet' sözünü tuttu
- Nihal Candan için yeni karar
- Mükemmel koca olan 4 burç
- Perinçek’in danışmanı Adanur tutuklandı