Özdemir İnce

İki vatandaşın barışması hakkında

03 Şubat 2019 Pazar

Bir olaya “doğru” bakmayı beceremeyen aydınlar, yazarlar, akademisyenler oluyor. Olay şu: Ülkemizin tanınmış piyano virtiozu ve bestecisinin(1) annesi ölmüş; Cumhurbaşkanımız ona başsağlığı dilemiş; besteci bu ilgiye teşekkür edip Cumhurbaşkanımızı konserine davet etmiş; Cumhurbaşkanı da daveti kabul edip konsere gitmiş. Çok iyi etmişler, adab-ı muaşerete (görgü ve nezaket kuralına) uygun davranmışlar.
Benim açımdan bu davranışta ne sevinilecek ne de yerinilecek bir şey var. Ancak bu olaydan sonra muhalefete “illet” ve “zillet” türünden yakıştırmaların adab-ı muaşerete uymadığının kabul edildiğini ve uygulandığını görürsek seviniriz; işte bu bizi ilgilendirir. Daha başka şeyler de ilgilendirir. Liste uzun!

***

Olay, AKP Genel Başkanı vatandaş Erdoğan ile sanatçı vatandaş Fazıl Say’la barışmaları olarak kabul edilebilir. Bir Cumhurbaşkanı ülkesinin vatandaşına küsemez; bir vatandaş da ona küsemez. Olay ve ilişki bu kadar kesin ve açık. Buna karşın, olayın akışından, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı kimliğinin öne çıkarılması, iki taraf için olduğu kadar halkımız açısından da çok yanlış. Bu olay bireysel ve kişisel. Temsili bir nitelik yüklemek doğru olmaz.

***

Olay hiç de karmaşık değil. Çünkü: Erdoğan’ı iki sıfatından da soyutlamak olanaksız ve Fazıl Say Türkiye’de kendisinden başka kimseyi temsil etmemekte. Kendisi bir Cumhuriyetçi, demokrat, barış savunucusu ama bunların özel ve yetkili bir temsilcisi değil. Bu nedenle, Fazıl Say’ı ihanetle suçlamak kabul edilemez. İki insan arasındaki adab-ı muaşeret ilişkisinin siyasal plana taşınması çok yanlış. Bu ilişki ülkede herhangi bir “uzlaşma”ya yol açmaz, “kutuplaşma”yı ortadan kaldırmaz.

***

Durumu kendi açısından açıklamak isteyen Fazıl Say’ın Instagram hesabında şöyle bir yazı yayımlanmış: “Hatırlarsınız, ‘ülkemde yaşayabilmek, sanatımı yapabilmek istiyorum’ diye bir yazı yazmıştım. Bu haykırışım her yerde duyulmuştu. Sayın Erdoğan’ın annemin vefatındaki taziye telefonundaki ses tonunda da sezinledim, bir uzlaşı kapısı aralamak istiyordu. Sadece Fazıl Say için değil, tüm sanat camiası, hatta toplumun kültürel öğeleri açısından, Erdoğan’ın içine sinmeyen bir şeyler vardı, nitekim pek çok konuşmasında ve sıklıkla ‘Biz kültür ve eğitim konularında maalesef başarılı olamadık’ diyordu, bu bir özeleştiridir. İnsanız hata yaparız, hatadan dönmek hatayı düzeltmek ise erdemdir, insani bir durumdur.”

***

İşte bu vehimden, bu seraptan, bu yanlış yorumdan korkuyordum: Başyücelik rejiminden çekinerek, korkarak yurtdışına gidenler (kaçanlar) var mı? Mücadeleyi devam ettirmek için yurtdışına çıkmak devrimciliğin şanındandır: Lenin, Castro, Guevara, Nâzım, Neruda, Nicolas Guillen, Rafael Alberti ve daha niceleri hep yurtdışına çıktılar ve devrimden sonra ya da ortam normalleşince yurtlarına döndüler. Buna karşın Yannis Ritsos Albaylar Cuntası döneminde toplama kampını ve zorunlu ikameti tercih etti. 12 Mart ve 12 Eylül’de birçok insan gerekmediği halde yurtdışına çıktı; kimileri de gerektiği halde memlekette kalıp hapse girdi. Bu, kişisel tercih sorunudur.
Fazıl Say’ın, Erdoğan’ın sesinde iyi şeyler sezinlemesinin vehimden başka bir şey olmadığını söyleyeceğim. Erdoğan, Fazıl Say’la mı yoksa muhalifleriyle mi uzlaşmak istiyor? Muhalifleriyle uzlaşmak isterse muhatabı muhalif partiler, Fazıl Say değil.
Hatadan dönmek, hatayı düzeltmek” kuşkusuz çok önemli bir fazilettir. Ancak, Erdoğan, bu barışmasından sonra hangi hatasından döndü, hangisini düzeltti?

(1) Özdemir İnce, Fazıl Say Ölümsüzdür, Hürriyet, 4.9.2010



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları