Sorumluluk
Özdemir İnce
Son Köşe Yazıları

Sorumluluk

12.10.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Biraz önce en küçük kardeşim Bülent telefon etti. Benden 18-19 yıl daha küçüktür. Onun içtenlikli sesi bana yıllardır yazmaya karar veremediğim bir yazıyı yazma cesareti verdi.

Bülent’in doğumuyla beş kardeş olmuştuk. Babam sonunda çocuk sayısının yeterli olduğunu düşünmüş olmalı ki adını Durmuş koymak istiyordu. Olmaz dedim, o yıllarda Galatasaray’ın sağ hafı (4 numara) olan büyük futbolcu, büyük adam Bülent’in (Bülent Eken) adını vermesini istiyordum. Babam babasının adının Durmuş olduğunu sanıyordu. Oysa nüfustaki adı Taman idi (“Taman” Hıristiyanlıktan dönmelere verilen bir addır.) Mersinli ya da Çukurovalı değildi. Bir gün gelip Çavuşlu adlı Mersin’e en yakın köyde Musta (Mustafa) Bey’e sığınmıştı. Bizim ailenin ya da obanın adı Çakır ya da Çakırlı idi. Ailenin bilinen atasının adı da Nasreddin Çakır idi, Musul Atabeyi Nureddin Zengi’nin yanında vezir gibi bir şeydi. Bu bilgiyi bana nenemin küçük kardeşi, babaannemin dayı oğlu Emin Çakıroğlu aktardı. Bu bilgiye göre yerel Arapların şikâyeti üzerine, Osmanlı obayı üçe bölerek Anadolu’ya sürgün etmiş: Karadeniz’e, Aydın’a ve Mersin’e sürmüş. Duyduğuma göre Karadenizli Çakırlar bu menkıbeyi kabul ediyormuş ama Aydın’dakiler bu ilişkiyi kabul etmemişler. Bunun üzerine kendilerine sorulmuş: Adnan Menderes’ten kalan çiftliğinizin adı neden Çakırbeyli çiftliği?”

Soyadı yasası çıkınca mahkeme başkâtibi olan büyük amcam “İnce” lakaplı İnce Mehmet (Yaşar Kemal’in İnce Memed’i değil) husumet yüzünden “İnce” soyadını tercih etmiş. Bunları şu kara günlerde biraz eğlenesiniz diye yazıyorum.

Babamın babası olan dedemin adının Durmuş değil de nüfus kaydına göre Taman olduğunu yazmış mıydım? İşte bu Taman, Çavuşlu köyüne gelip Musta (Mustafa) Bey’e sığınıp seyis oluyor. Veee günlerden bir gün değerli ve güzel kızı “Çakır’ın kızı Fatma” bu Taman’ı göstererek “Bu oğlanı bana al baba” diyor ve Taman, Çakır ya da Çakıroğlu ailesine damat ve Mehmet, Ayşe, Emine Dudu, Kevser, babam Ahmet ve İzzet adlı altı çocuğa anne oluyor.

Damat Taman seyislik yapamayacağına göre kayınpeder Musta Bey herife Mersin’de bugün Yoğurt Pazarı diye bilinen yerde bir han açıyor.

Anlatacağım olayın içine oturacağı menkıbe budur. Düşmez kalkmaz bir Allah derler ya... Bu şanlı ailenin küçük torunu, 418665 nolu İhtiyarlık Sigortalı, Tekdiş lakaplı olup Çukurova Sanayi İşletmesi’nin Mersin Pavlikesi’nde (yani fabrikasında) yaz işçiliği yapan Özdemir 12 saatlik 02-14 vardiyasından dönmüş uyku-uyanıklık arasında, annesi Güccük gelinin, “Noter” lakaplı Ahmet’e, hamile kalmadan önce sorması gereken soruyu soruyor: “Senin başına bir şey gelirse bizim halimiz ne olur?” Babam olacak herifin cevabı hazır: “Abileri var ya!” Kendi cinsel kaygısızlığının hesabını zavallı Tekdiş Özdemir’e ciro ediyor: Kendinden sonra anne Güccük gelinden ve 5 çocuktan (Fatma, Güler, Havva ve Bülent) sorumlu olan da ağabeyleri 16-17 yaşındaki Özdemir. Baba mı, düşman mı belli değil!

Özdemir şiir de yazmaya başlamış. Oturdukları “ev” 20 metre kadar bir oda. 7 kişiye bir oda. Odada elektrik yok. 5 numara gaz lambası var. Masa yok, sandalye yok. İki tahta karyola. Bir sandık. Sandığın üzerinde yataklar ve yorganlar ve yerde desenli keçi çulu. İçme suyu cerre (testi) ile sokak çeşmesinden getiriliyor. Avluda bir kuyu. Üç aileye bir abdesthane kuyunun üç metre uzağında.

Evde nasıl ders çalıştığıma dair somut bir anı ya da görüntü yok kafamda. İlk ve ortaokulda iyi bir öğrenciydim. Lise birde çiftledim. İkiyi doğrudan geçip lise sonda Fransızcadan iki yıl gezdim.

Babamın dayı oğlu ve bu yakınlarda vefat eden halam kızı Feriha ablamın eşi Emin Çakıroğlu o yıl kaderime el koyup beni Ankara’ya çağırdı ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kütüphanesinde hademe kadrosuyla bir işe yerleştirdi. Ve ben kurtuldum!

Kütüphanede çalışıyordum ve GEE’de üç dört kişilik müstahdem odasında uyuyordum, yemekhanesinde yemek yiyordum, yılda bir kez bir ceketlik ya da pantalonluk kumaş veriyorlardı ve zengin kitaplı bir kütüphanede çalışıyordum. Aldığım maaşla üstümü başımı düzdüm. Ankara Hukuk Fakültesi’ne yazıldım ve bütün ders kitaplarını satın aldım.

En çok Roma hukukunu seviyorum. Ancak okuduğum anayasa hukukundan, Roma hukukundan tek cümle aklımda kalmıyordu. Ezberleme yeteneğimi tamamen yitirmiştim. Belki de 6-7 yaşlarımda geçirdiğim paratifo ve beyin humması yüzünden. Anımsıyorum: İlkokul birinci sınıfta öğrendiğim her şeyi o yaz tamamen unutmuştum. Demek ki ezberleme yeteneğim neredeyse tamamen yok olmuştu.

Sınavlara girmedim. O günlerde Can Yücel ve Asım Bezirci (O zamanki takma adı: Halis Acarı) Ankara’nın Ulus’unun bir sokağındaki Kürdün Meyhanesi’nde öğlen rakılı yemek yemekteydik. Laf lafı açtı Can bana “Ulan hukukta ne b.k yiyeceksin, dava vekili mi yoksa müstantik mı olacaksın? Boş ver bunları da Gazi’nin Fransızca bölümüne yazıl” dedi. Böylece bana gitmem gereken yolu kestirmeden gösterdi. Bu öneriyi hemen benimsedim. Okulun yazılı sınavını kazandım ve Ahmet Ellezoğlu adlı hayırsever bir hocadan ders aldım, ardından bu dersler sayesinde sınavı kazandığım gibi kazananlar listesinin ilk 20 adayının yer aldığı “A” sınıfına alındım.

Bu arada, bu süre içinde, babamın karabasana dönen “Ağabeyleri var!” cümlesi gündüzleri aklımda, geceleri düşlerimde bir kâbustu. Bu yetmiyormuş gibi çalıştığımı öğrenen babam benden para istemez mi... Göndermedim!

Bu yazıyı yazmamın amacı, RTE’nin tavsiyesine uyup 5-6 çocuk yapmamaları için yalvarmaktı. Benim bir oğlum var: Tan Bey! 1963 doğumlu. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken iyi ki başka kardeşim yok demişti. Kız kardeşlerim (Fatma, Güler, Havva) ailemizin oba kredisi dolayısıyla iyi evlilikler yaptılar ve ağabeylerine kâbus olmadılar. Ama babamın “Ağabeyleri var!” cümlesiyle sorumluluklarını bana yüklemesi uzun süre umutsuzluk ve mutsuzluk kaynağım oldu.

Şans yardımıyla işler yolunda gitmeseydi, Paris ve Sorbonne’u ancak düşlerimde görürdüm. Babalar ve anneler çocuklarınızla konuşurken çok dikkatli olun!

Not: Bu yazıyı biyografimi yazacaklara yardımcı olmak amacıyla yazdım. Kendimi kendim yarattım ki biline!!!

İlgili Konular: #biyografi #soyadı

Yazarın Son Yazıları

Ekümeniklik mavalı

Şu kavanoz kıçlı dünyada her nesnenin, olgu ve olayın bir tanımı vardır.

Devamını Oku
05.12.2025
Kürtçe güçlendirilecekmiş...

Kürtçe güçlendirilecekmiş, hatta kalıcılaştırılacakmış.

Devamını Oku
02.12.2025
30 Kasım 2007

Gelecek yıllarda adını sık sık anmak zorunda kalacağımız Prof. Dr. Engin Arık (14 Ekim 1948) 30 Kasım 2007 günü (nedeni kuşkulu) bir uçak kazasında ekibiyle birlikte aramızdan ayrılmıştı.

Devamını Oku
30.11.2025
3 Kasım 2002’yi hatırlamak!

3 Kasım 2002 günü olanı, olanları aramızdan kaç kişi anımsamakta?

Devamını Oku
28.11.2025
Eski defterler...

Eski defterler son derece önemlidir.

Devamını Oku
25.11.2025
AKP’yi iktidara getiren seçim

1 Kasım 2002 günü “İki gün sonra 3 Kasım 2002” başlığıyla Hürriyet gazetesinin Avrupa baskısında...

Devamını Oku
23.11.2025
Devri sabık yaratmak

Devri sabık yaratmak, Türkiye siyasi tarihinde yeni gelen yönetimin/iktidarın, kendinden önceki dönemi sorgulaması, hesap sorması vb. anlamında kullanılan ifadedir.

Devamını Oku
21.11.2025
Toplu iğne ve nankörlük

Basında yer alan haberlere göre, Cumhuriyetin kuruluşunun 102. yıldönümü münasebetiyle savunma sanayisindeki gelişmeleri anlatan AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, “Dünya genelinde satılan her 100 İHA’dan 65’ini biz tedarik ettik, 180 ülkeye ürün ihraç ettik. Sizleri 25 yıl geriye götürmek istiyorum, ülkemizde bir toplu iğne üretebiliyor muyduk” demiş.

Devamını Oku
18.11.2025
‘Entel-dantel Özdemir Bey’in itirazı

“Eşit anayasal vatandaşlık...

Devamını Oku
16.11.2025
Bir veda için adagio*

Değerli okurlar, bir terslik yüzünden 28 Mart 2025 günü yayımlanan bu yazıyı bir kez daha okumak zorunda bıraktığım için lütfen bağışlayın beni.

Devamını Oku
14.11.2025
Karakuşi siyaset

Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimini ana muhalefetin adayı Tufan Erhürman’ın kazanmasının ardından, genel kanıya göre, MHP lideri Devlet Bahçeli önemli bir açıklama yaptı.

Devamını Oku
11.11.2025
İşin aslı

Kürtçülerin, Türkiye’nin demokrasi bağlamında atacağı ilk adımın “ilkokuldan üniversiteye Kürtçe anadilde öğrenim hakkının anayasada yer alması talebinin yerine getirilmesi” olduğunu biliyoruz.

Devamını Oku
09.11.2025
Bir kez daha emriniz olur!

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Devlet Bahçeli’nin “terörsüz Türkiye” süreciyle ilgili olarak düşüncelerini eleştiriyor.

Devamını Oku
07.11.2025
Kurtarıcının adı toryum (3)

CERN’in (European Center for Nuclear Research-Avrupa Parçacık Fiziği Araştırma Merkesi) evrenin oluşumuyla ilgili olarak yapmaya başladığı deney Türkiye’yi birden bilim dünyasının göbeğine getirdi.

Devamını Oku
02.11.2025
Kurtarıcının adı toryum (2)

Özdemir İnce: Uranyum bu kadar belalı bir madde, tehlikeli, radyasyon yayıyor.

Devamını Oku
31.10.2025
Dreyfus A la Turca

Hüseyin Gün 4 Temmuz 2025 günü tutuklandığına göre işlem çok daha önce başlamış olmalı. Demek ki Merdan Yanardağ’ın casusluğu (!) o günden çok daha önce belli olmuş olmalı. Öyle değil mi? Gecikme operasyon icabı mı aceba? Yoksa kerrat cetvelini (çarpım tablosunu) bilmeyen kasap hali mi?

Devamını Oku
28.10.2025
Kurtarıcının adı toryum (1)

21 Ekim 2025 Salı günü yayımlanan “Toryum dedikleri şey” başlıklı yazımla “toryum” adlı ender elementle tanıştınız.

Devamını Oku
26.10.2025
Bir kez daha toryum denen mucize

Gazetelerde, kitaplarımda yayımlanmamış yazı(lar) da var zulada.

Devamını Oku
24.10.2025
Toryum dedikleri şey

Ülkemizde edebiyattan en ince bilimlere kadar tuhaf bir alışkanlık vardır.

Devamını Oku
21.10.2025
Dilini eşek arısı soksun!

Eşek arısının nasıl soktuğunu çok iyi bilirim.

Devamını Oku
19.10.2025
UYANIN

Uyanın, uyanın artık, ey yitik insanlar!

Devamını Oku
17.10.2025
Yerçekimi

Yerçekimi denen şeyi ben bulmadığım için ortak mal Vikipedi’ye başvurarak tanımını bilginize sunuyorum.

Devamını Oku
14.10.2025
Sorumluluk

Biraz önce en küçük kardeşim Bülent telefon etti.

Devamını Oku
12.10.2025
Comandante Che Guevara

Deniz kıyısına oturup da denize girmediğim, içki içtiğim günler.

Devamını Oku
10.10.2025
Sisifos olarak

Okuyacağınız yazı 6 Eylül 2020 günü gazetemizde yayımlanmış.

Devamını Oku
07.10.2025
Gündelik hayat ve kuralları

Uzun süredir, gündelik hayatın türlüsüyle, sağlık işleriyle, bilgisayarımla, internetle, telefon santralcılarıyla, sekreterlerle başım hiç de hoş değil.

Devamını Oku
05.10.2025
Yürrü kerreste müdürü

Mersin’de, çocukluğumda, o zamanlar adı Bozkurt olan caddenin üzerindeki Büyük Çıkmaz Sokak’ta (artık çıkmaz değil) otururduk.

Devamını Oku
03.10.2025
Düşman bile yapmaz

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, doğal zenginlikleri ve tarihi mirasıyla dünya çapında ilgi gören Muğla’nın, rant uğruna tehdit altında olduğunu söyledi.

Devamını Oku
30.09.2025
Müslüman birey yoktur*

Defterlerimden birine yazdığım ancak kaynağını yazmayı ihmal ettiğim alıntı şöyle...

Devamını Oku
28.09.2025
Zırva tevil götürmez (2)

Zırvalıkla ilgili ilk yazıyı 29 Ağustos 2025 günlü Cumhuriyet gazetemizde yayımlamıştım.

Devamını Oku
26.09.2025
RTE ne yapmak istiyor?

Basından bir haber: “Kabine toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Beştepe’deki sarayında toplandı. Saat 14.30 sıralarında başlayan ve iki saat süren toplantıda, PKK’nin sembolik silah bırakma töreni ve Meclis’te komisyon kurulması çalışmalarıyla devam eden süreç, orman yangınları ve Gazze gibi başlıklar görüşüldü. Toplantının ardından konuşan Erdoğan, CHP’ye seslenerek ‘Siyasette pek çok şeyin kazası olur ama süreci yokuşa sürmenin affı olmaz. Süreç, özellikle ana muhalefet partisi için geçmiş günahlarına kefaret olabilecek bulunmaz bir fırsattır’ dedi.”

Devamını Oku
23.09.2025
Emekliler ve iktidar

Televizyonların emeklilerin hal-i pür melalini tanımlayıp aktarmak için seçtikleri insanların neredeyse tamamı garip bir ruh durumu içinde.

Devamını Oku
21.09.2025
Mahşer günleri

Bu yazıyı yazmaya değerli ve genç yoldaşım Zülâl Kalkandelen’in 3 Eylül 2025 günlü Cumhuriyet’te yayımlanan “Ortadoğu kazanı fokurduyor” başlıklı yazınında yer alan Cengiz Çandar’la yapılan söyleşiden aktardığı şu bölümü okuyunca karar verdim...

Devamını Oku
19.09.2025
Din ve tarafsızlık

Hemen yazalım sonra neyin ne olduğunu açıklayalım: Teokratik yönetimde devlet başkanı genellikle bir dini liderdir.

Devamını Oku
14.09.2025
Rezillik, utanmazlık, alçaklık

31 Ağustos 2025 günlü Cumhuriyet’in birinci sayfasındaki “Zafer coşkusu” manşetin altında yer alan utanç verici haber şöyle...

Devamını Oku
12.09.2025
İmdaat soyguncu vaaarrr!

Google’a “Türkiye’de bilgisayar tamircileri odası var mı?”, “Bilgisayarcılar sendikası var mı?” diye soracaktım.

Devamını Oku
09.09.2025
Tohumu olmayan hiçbir şey olamaz (2)

Türkiye bu kıyametten kurtulabilir mi?

Devamını Oku
07.09.2025
Tohumu olmayan hiçbir şey olamaz (1)

Gazetede yayımlanmayan epeyce eski bir yazıyı, affınıza sığınarak huzurunuza getiriyorum.

Devamını Oku
05.09.2025
Kime kızmalı

R.T. Erdoğan’dan sonra Türkiye’nin ikinci sorunu sanki (kimilerine göre iktidarın gözdelerinden biri olan) holding sahibi Mehmet Cengiz. “Gözü doymazcasına bir şeyler istiyor ve iktidar ne isterse veriyor” diyorlar.

Devamını Oku
02.09.2025
Önsöz olarak son söz

15 ve 17 Ağustos 2025 günlerinde üstat Sadri Maksudi Arsal’ın Teokratik Devlet ve Laik Devlet adlı kitabından aynen aktararak “Eski Türklerde din (1, 2)” başlığıyla yayımlamıştım.

Devamını Oku
31.08.2025