Uyanın, uyanın artık, ey yitik insanlar!
Dinleriniz eskilerin palavrasıdır ancak.
Zaman pek yakında sona erecek derler,
Günlere gelince de tükendiğini söylerler.
Yalancılar; sonunun geldiğini nerden bilecekler.
Bu yalan dolan haramilerini sakın dinlemeyin.
İnsanlar ister ki kalksın ayağa bir imam
Ve konuşsun önünde şu dilsiz kalabalığın.
Yanılsamadır; yoktur akıldan başka imam.
Rehberimizdir hem gece, hem de gündüz.
Değerli okur, bu şiiri Fransızcadan çevirdim. Çeviri yapmayı yıllar önce bırakmıştım ama konu Ebulalel Maarri olunca durum değişti.
Adonis, 1988 yılında “Rets d’Eternité”1 (Sonsuzluk Ağı) adıyla Arapçadan çevirdiği şiirleri Anne Wade Minkowski’le birlikte şairin Luzûm mâ lâ yalzam (Gerekli olmayan gereklilik) adlı kitabından çevirmiş.
Al Maarri, Halep’in 84 kilometre güneyinde bulunan Marre adlı kasabada 974 yılında doğmuş ve 1058 yılında ölmüş ama Acem şairlerini “Güzel Kadın” ve “Şarap”ıyla efsunuyla kendinden geçmiş olan bizim divan şairlerinin bu büyük şairden haberleri bile olmamış. Ancak küçük yaşta çicek haslatalığı yüzünden gözleri kör olan bu büyük şairin varlığından haberleri bile olmamış. Haberleri olsa bile “Peygamberliğe Reddiye”2 adlı kitabı bizimkileri ürkütmüş olmalı.
Bu ürküntü içinde bulunduğumuz yüzyılın 2010 yılına kadar sürmüş ve ancak o yıl Peygamberliğe Reddiye (Ebulalel Maarri Divanından Seçmeler) Bilim ve Ütopya Yayınevi tarafından yayımlanabilmiş. Kitabın sonunda Prof. Dr. İlhan Arsel’in Ebulalel Maarri Vahyi Kabul Etmez, Ahirete İnanmaz başlıklı çok önemli bir makalesi var. Yazıyı tamamlamak için bu makaleden alıntılar yapacağım.
***
[Şeriatçıların, “İslamdan gayrı gerçek din yoktur, Tanrı İslam dini aracılığıyla gerçekleri bildirmiştir” şeklindeki iddialarını asla benimsemez. Ebulalel’e göre ne Hıristiyanlık ne Yahudilik ne İslam ve ne de başka bir din, gerçekler tekelini elinde tutmuş olamaz. Bu düşüncesini şöyle ifade eder bir şiirinde:
“Muhammed ve İsa, beni dinleyin,
Gerçeklerin tümü ne buradadır; ne de orada,
Nasıl olur da güneşi ve ay’ı yaratan Tanrımız,
Bütün nurları (gerçek ışıklarını) sadece bir din’de indirebilir,
Bunu kabul edemem...” (s. 84)
Ebulalel’e göre gerçeklerin, iyiliklerin ve her güzel şeyin kaynağı akıldır, akıl denen şey öylesine üstün ve öylesine kutsal değerde bir şeydir ki bu niteliğiyle “peygamber”lik payesindedir. Bir şiirinde insanlara rehberlik edebilecek tek peygamberin, bizatihi aklın kendisi olduğunu söyler. Akıl, hem rehber ve peygamber olunca “Aklı olanın dini yoktur” demek gerektiğini belirtir. Şöyle der:
“Eğer basiret sahibi bir insan aklını kullanacak olursa, bütün dinleri küçümser (ve kendi dinini dahi ihmal eder)”.
Bu görüşte olduğu içindir ki din saliklerinden farklı bir yol izler ve başkalarını da yanına çağırır:
“Bırak sen onları el yordamıyla yürüsünler, ya da atla, dağ kenarlarındaki yeşil efsaneler boyunca, ey kardeş, gel sen benimle, gidelim o yüksek tepelere, aklın peygamber ve rehber olduğu yerlere...” Ebulalel’e göre; insanlar iki grupta toplanmışlardır: Bu gruplardan birinde, aklı ve bilgisi olup da akıldışı yollarla yerleşmiş olan verilere, yani dinlere inanmayan ve bağlanmayanlar (yani daha kısacası aklı olup da dini olmayanlar) vardır; diğerinde ise dini olup da aklı olmayanlar yer alır. Din denen şey akıl demek olunca, gerçek din bütün insanlara aynı şekilde hitap eden ve ayrım gözetmeksizin adaletle (s. 84) ve eşitlikle iş gören bir kuruluş olmak gerekir. Oysaki şekilci (ve özellikle Semavi) dinler, Ebulalel’in anlayışına göre böyle değildirler ve bu nedenle bu dinlerin gerçekliğine ve ahlakiliğine inanmak doğru olmaz; daha doğrusu bu dinler, uydurma şeyler olup güçlü kişilerin yeryüzü saltanatını sağlamaya araç işini görmektedirler. Din diye insanlara kabul ettirilen şeyler, korkutma yolu ile içgüdülerine sokularak yerleştirilmişlerdir. Bundan dolayıdır ki insanlar, kendilerine Tanrı’dan gelmiştir diye belletilen şeylerin, gerçeklerle ilgisini hiç araştırmazlar, araştırmayı da uygun bulmazlar. (s. 84-85)
Yine Ebulalel’e göre, din, bakire bir kızı aldatmak için “palavra” dükkânından alınmış çeyizler ve hediyeler gibi bir şeydir; başka bir deyimle, “yalan sözler” yığınından ibarettir. Şöyle der bir şiirinde:
“Din, gelin elbisesi giydirilmiş ve dua etmekte olan bakire kıza benzer ki ona gelinlik hediyesi verecek olan kişi, bunları palavra dükkânından satın alın bana gelince, ben bunlar için dirhem bile harcamam...” (s. 85)
Öte yandan din denilen şey, aslında hayal ürünü söz oyunlarıyla yaratılmış olduğu içindir ki, bir başka din tarafından alt edilinceye ve silinip süpürülünceye kadar hükmünü yürütür; şeriat dini için de durum budur. Çünkü insan denilen varlık daima yeni bir peri masalı ile yaşar gider. (s. 85)
Ebulalel’e göre gerçek din, insanları sevgide toplayabilen ve ibadeti insanlığa hizmet şeklinde kabul eden dindir. (s. 85)
Ebulala’in anlayışında “din” demek “sevgi” demektir ve bu şekliyle din, bütün insanları kardeş ve bir tek ailenin mensupları olarak hiçbir ayrım gözetmeksizin, kendi bağrında, yani sevgi kaynağında toplar. Hangi inançta olurlarsa olsunlar ve ne şekilde ibadet ederlerse etsinler, velev ki putlara tapsınlar, bu sevgi dininde her insana saygıyla ve adaletle muamele edilir. Bir şiirinde şöyle der: (s. 85)
“Evet şimdi camileri ve kiliseleri ve hatta Kâbe taşını, Kuran ve İncil ve hatta bir şehidin kemiğini bile, bütün bunları ve daha fazlasını bile benim kalbim hoşgörü ile karşılar.
Çünkü benim dinim sevgidir.” (s. 86)
---
1- Edition Fayard, 1988
2- El Maarri Divanından Seçmeler, A. Seni Yurtman, Bilim ve Ütopya, 2010.