Özdemir İnce

Yıl 2022 tarikatlar ve... (2)

25 Aralık 2022 Pazar

Bu yazı da aralarında olmak üzere yayımlanacak beş yazı 2006 yılının eylül ve ekim aylarında Hürriyet gazetesinde yayımlandı. 16 yıl önce beş yazı yazdığıma göre, demek ki tarikatlar, bugünkü gibi, gene gündemdeymiş. Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana tarikatlar hiçbir zaman “hayırlı”, “olumlu”, çağdaş ve uygar eylemleriyle gündeme gelmemiştir.Bunu biliyoruz! Ancak, bugünkü gibi, asla “devlet içinde devlet” olmamışlar, mürteci ahlak ve yaşam tarz ve anlayışlarını laik topluma zorlayacak duruma gelmemişlerdi. Bu nedenle, önce şu beş yazıyı okuyalım gerekirse devam ederim.

***

TARİKAT ‘SAPMA’DIR, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR¹

Bugün bir katmerli yanlışı düzelteceğiz: “Paradigma”, “empati” gibi fiyakalı sözcükleri seven İslamcı münevveran, gazeteci ve yazarlar sınıfı bin yıllık tarikatlara “sivil toplum örgütü” (STÖ) kılıfı giydirmeye bayılıyor. Sivil toplum örgütlerine bayıldıklarından değil, en iyi tebdil-i kıyafet olanağı olduğu için. Siz hiç Nakşibendi tarikatının Yatağan santralı ile, barajlarla, nükleer artıklarla vb. ilgilendiğini duydunuz mu?

Keşke sivil toplum örgütü olsalar da Cumhuriyetle barışsalar ya da keşke Cumhuriyetle barışsalar da sivil toplum örgütü olsalar. Ne yazık ki durum böyle değil.

Temeli dünya nimetlerini terk etmeye, yani “zühd”e dayanan tasavvufun İslam dünyasında ortaya çıkışının temelinde Hz. Muhammed’in ölümünü izleyen yıllarda İslam fetihlerinin yol açtığı aşırı zenginleşme yatar.

Dünya nimetlerinden kaçmak için kuruldular, kısa süre içinde “kara şirket” oldular.

Arapçada yol anlamına gelen tarikat sözcüğü, başlangıçta sufinin Allah’a ulaşmak için izlediği mistik yolu ifade ediyordu. XI. yüzyıldan başlayarak bir tasavvuf büyüğünün adı etrafında örgütlenmiş topluluklar ortaya çıkmaya başladı. Başlangıçta sufinin isteğine bağlı olan gönüllü ibadet, evrad ve zikirler belirli kurallara bağlandı ve şeyh, mürşit, rehber gibi adlarla anılan manevi makamlar ortaya çıktı. Başlangıçta kendi yollarını kendileri seçen sufiler daha sonra bir tarikata girmek ve mürşide bağlanmak zorunda kaldılar. Zamanla her tarikatın “adap-erkan” denilen kendi iç kuralları oluştu ve aralarındaki farklılıklar belirginleşti. Ve bireysellik de özgür irade de sona erdi, köle düzeni başladı.

 Sufi ile Allah ve Kuranıkerim arasına şeyhler, mürşitler, rehberler girdiği andan itibaren yozlaşma ve sapma başlamıştır. Bütün tarikatlar tasavvufun yozlaşmış hallerinden biridir. Yüzlerce tarikat arasında ancak biri kaynağa sadık olabilir, onun dışında kalan bütün tarikatlar gerçek kaynaktan sapmadır. Ama hangisi sadık ?

Tarikatların Kuran ve sünnetten sapma olduğunu ileri süren İslam bilginleri var. Şu anda tasavvuf ile tarikat aynı şey değil artık. Günümüzde gerçek İslamı temsil etmeyen tarikatların çevirdiği siyasi ve ekonomik fesatlar bu yazının konusu değil.

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, TBMM’nin bir tarikatlar konfederasyonu olduğunu söylüyor.

 Bu yazının konusu tarikatların birer sivil toplum örgütü olmadığı. İş sadece İslamcı çevrelerde kalsaydı bu yazıyı yazmazdım. Dolap çevirmek onların en doğal hakkı. Tarikatların, tarikatların içinde yer alan cemaatlerin birer sivil toplum örgütü olduğunu sanan; tarikatlar, cemaatler ile demokrasi arasında ilişki kuran üniversite hocaları, gazete yazarları ve politikacılar var. Bu nedenle bu “kara balonun”un patlatılması gerekiyor.

STÖ’lerin İngilizce karşılığı NGO’lardır, yani non-governmental organization. Hükümet dışı, hükümetlere karşı bağımsız örgütler. Türkçedeki “sivil” sözcüğü de “İslami örgüt”ü içermez. Bir İslami örgüt en azından bir piyade alayı kadar sivillikten uzaktır.

Öte yandan şeyh-mürit ilişkisinin olduğu yerde eşitlik ve özgürlük olmadığı gibi müridin özgür iradesinden de söz edilemez. Kestirmeden söylemek gerekirse tarikatlarda demokrasinin “d”si bile söz konusu değildir. Durum böyle olduğu için ancak tarikat mensubu üniversite hocaları ve şeyh müridi gazete yazarları tarikatların STÖ olduğunu söyleyebilir. 

***

Yedi dereden su getirmenin gereği yok! Tarikatların demokratik seçimle gelen yönetim kurulları, şeyhleri var mı? Çok adaylı seçim yapılıp mensupların oylarıyla mı “post”a oturuyorlar?

***

Ahmet Davutoğlu’na uyarı:

Gelecek Partisi genel başkanı, Konya’da yaptığı konuşmada başörtüsünün (doğrusu, “türban”) Allah’ın ve Kuran’ın emri olduğunu söylemiş. Milyonlarca kez hayır, türban Allah’ın ve Kuran’ın emri değildir! Kuran’da (Nur suresi, 31. ayet) kadınların “başlarındaki örtüyü çıplak göğüsleri üzerine indirmeleri” gerektiğini yazar. Davutoğlu’nun bu yanlışını hemen düzeltmesi gerekir!

(Devam edecek)

1 Hürriyet, 26.9.2006.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları