Adnan Binyazar

Sözün düşünce gücü

17 Ocak 2025 Cuma

Yıllarca önce yazdığım bir yazıdan da yararlanarak sözcüklerin düşünsel güçleri üzerinde bir kez daha duracağım. 

Sigmund Freud, “Başlangıçta sözcüklerle büyü aynı şeydi, hatta sözcükler, bugün de aynı sihirli gücünü sürdürmektedir. Onların aracılığıyla herhangi birini dünyanın en mutlu ya da en kederli insanı haline getirebiliriz. Öğretmen öğrencilerine en değerli bilgileri sözcüklerle aktarır. Konuşmacıların izleyenlerini sürükleyip götürmesi kelimelerle olur. Her zaman, her yerde kararlarımızı, yargılarımızı, inançlarımızı etkileyip belirleyen sözcüklerdir” diyor. 

DÜŞÜNMENİN KAYNAĞI

Düşünceler, yaşanan ortamın ürünüdür. Söze, zamanın koşullarına göre düşünsellik kazandıran da yaşananlardır. Tek bir tümce bile felsefenin bir temel ilkesini, koca koca romanların ana düşüncesini oluşturabilir. Söylendiği çağda özüne inilemeyen bir söz, anlamını çağdan çağa derinleştirerek akla kılavuzluk edebilir. Yunus Emre’nin bir şiirinden alınan, “Sözünü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz” deyimi yerini bulan sözün gücünü içeriyor. 

Bizde, konuşmacıların çoğu sözün düşünsel gücü bir yana, insanın aydınlanması için değil, aldatıcı vurgularla çarpıtarak kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Yerinde söylenmiş bir sözü bellek unutsa da zaman unutmuyor. Öyle sözler var ki olayların gelişimine göre civciv, yumurtadan çıkar çıkmaz nasıl yürüyorsa bir anda aydınlanmacı aklın ışığı oluverir. Giordano Bruno 16. yüzyılda söylediği şu sözle, yaşadığımız günlerin karanlığına ayna tutuyor: 

“Tanrı, iradesini egemen kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini egemen kılmak için Tanrı’yı kullanır.” 

BRUNO KİM? 

Bruno, 1548-1600 yıllarında yaşamış bir rahip, gökbilimci. Adı, Rönesans felsefesinin filozofları arasında da geçiyor. Onu “doğacı coşkunun düşünürü, şairi” sayanlar da var. O, evrenin sonsuzluğuna, o sonsuzluğu nelerin doldurduğuna, evrende dünya gibi daha nice gezegenler bulunduğuna inanıyordu.

Ne acıdır ki kilise babaları Allah’ı evrenin imparatoru sayıp gökte peygamber uçururken “Her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür” dediği için tanrıtanımazlıkla suçlanan bu seçkin bilim insanı, kendi iradelerini egemen kılmak için kötü ruhlu adamlarca, düşüncelerinden dolayı sapkınlıkla suçlanıp Engizisyon Mahkemesi’nce Roma’da yakılmıştır? 

Gerçeği safsatanın önüne çıkarmasıyla Aydınlanmanın ilk şehidi olan Bruno’nun, sonsuz evren savından vazgeçerse bağışlanarak idamdan kurtulacağını söyleyenlere verdiği yanıt, yaratıcı aklın kılavuzluğunda yeni bir dünya yaratmanın dev adımıdır: 

“Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça söylemekten korkarım. Her yerde, aydınlıkla karanlık, bilimle cehalet arasındaki savaşlara katıldım. Bundan dolayı her yerde zorluklarla karşılaştım. O nedenle cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinin de hedefi oldum.” 

10. yüzyılda da “Enel hak” sözüyle, bütün varlıkları Allah’ın tecellisi sayan Hallacı Mansur’un Bağdat’ta derisi yüzülmüştür. 

SAPTIRMALAR 

Olaylar gelişip kavramlar aşınıma uğradıkça Allah adını ağızlarından düşürmeyen içtenliksiz adamların foyası bir bir ortaya çıkıyor. Yolsuzluk yapanlar, sahtekârlar, kul hakkını kemirenler, görkemli villalara konanlar, kamu mallarını ucuza kapatanlar, büyük işyerlerin hissedarları, orman arazilerine el koyanlar... Allah’ın kutsal adını kirletmiyorlar mı? 

Onların bugünün Türkiye’sinde yaygınlık kazanması, ülkemizin en büyük sorunudur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dilsel aydınlık 31 Ocak 2025
Mum Işıltıları 24 Ocak 2025

Günün Köşe Yazıları