1970’lerdi, İstanbul’un en genç Emniyet müdürü unvanını taşıyan Ahmet Arif Kızılyalın (Sicil 7456) Cibali’de tonlarca kaçak sigarayı yakalatıp rütbe almış ve Plan Harekât Şube Müdürlüğü’ne getirilmişti. Toplum Polisi de ona bağlıydı. Bir pazartesi günü Gayrettepe’deki ofisine gittiğinde, İzmir Emniyet Müdürlüğü emrine Gürçeşme Polis Okulu’na atandığına ilişkin kararnameyi öğrendi. İmza Oğuzhan Asiltürk’ündü. Sürülmüştü, birçok isim de (Özellikle Pol-Der kurucuları) İstanbul’dan gönderilmişti; kimi Diyarbakır, kimi Hakkâri’ye! O, üzülmüştü ama çocukluk yıllarımın en güzel günleriydi. Protesto etti idari görevi, kriminal ve atış dersleri verdi polis okulunda, kalan zamanda da Ege’deki tüm ören yerlerini gezdik. Emekli olduktan sonra TV’de Emniyet müdürlüğü kararnamesiyle ilgili bir haberi izlerken o günleri anlattı: “PolBir/Pol-Der çekişmesinin kurbanı oldum. Selametçilerle anlaşamadık! Ecevit döneminin müsteşar ve müşavirleriyle Mülkiye’den arkadaşlığımız da körükledi sürgünü. Şark hizmetini Alanya’da yapan, ömrü Beyrut, Paris ve Roma’da geçen birini ancak İzmir’e yollayabildi İçişleri bakanı. Şimdikiler olsa Şırnak’taydık.”
Devletçiydi, mesleki sırları paylaşmazdı. Saadettin Tantan’ı, Gaffar Okkan’ı, Yılmaz Kırkalı’yı, Yaşar Danacı ve İzzet Kesici müdürleri koşulsuz severdi. Niye konuşmadığını yıllar sonra elime geçen bir iş yemeği fotoğrafıyla anlayabildim. 1970- 95 arasında ne kadar üst düzey isim varsa aynı masadaydılar; kazada ölen, şehit edilen, bakanlık yapan, bölge valisi olan herkes devlet için bir aradaydı!
Konu dağılmasın Emniyet müdürleri için kararname korkulu düştür. Geçenlerde 37 Emniyet müdürünün görev yeri değişti, Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı’ndan kalma 22 isim merkeze çekildi, PÖH ziyaretinde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin elini öpen Özel Harekât Daire Başkanı Süleyman Karadeniz Muğla Emniyet müdürü oldu. Liyakatli isimlerin pasivize edildiği söyleniyor.
Polis camiasını incelersek milliyetçilik yaygındır genelde, Atatürk milliyetçileri ve seküler kadroların yerlerini FETÖ’cüler almıştı 15 Temmuz’a kadar, şimdilerde Süleymancı ve Nakşiler devredeymiş! Kararname, “ülkücü-tarikatçı” rekabeti diye yorumlanırken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın sosyal medyadaki “kifayetsiz muhteris” açıklaması işin tuzu biberi oldu. Selefi Süleyman Soylu’yu hedef aldığı söyleniyor. Soylu’nun da Yerlikaya’yı bazı önemli isimlere şikâyet ettiği öne sürülüyor. Ve fakat Emniyet kadrolarında bir sıkıntı olduğu kesin. İBB merkezli operasyonlarda bazen jandarmanın kullanılması bu sıkıntının bir parçası.
Sorun, umarız sadece halef-selef tabanlıdır. Eğer, bazı AKP’li isimlerin ve CHP’li Murat Bakan’ın ifade ettiği gibi yeni bir paralel yapı ve kılık değiştiren FETÖ’nün uzantıları teşkilatta güçleniyorsa o zaman ulusal güvenliğimiz riske girer. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT Başkanı Kalın bu iddiaları göz önünde bulundurmak zorundadır.
ATATÜRK’ÜN KAHVESİ!
CHP’nin aylardır Türkiye’yi kilitleyen kurultay davası yine sürüncemede kaldı. Hukuki yarar bağlamında dava düşebilirdi ama sonuç değil süreç odaklı bir tür oyalama taktiği var. 21 Eylül olağanüstü kurultayındaki irade beyanı da davayı geçersiz kılabilir.
Ne var ki koca ülke siyasileriyle, iletişimcileriyle, ekonomistleriyle, akademisyenleriyle “kurultay-butlan” girdabında bırakılmak isteniyor 24 Ekim’e kadar. AKP güzel kurmuş oyunu; böylelikle CHP iç meselelerine prangalandığı için ülkenin “asıl” gündemi unutulsun istiyorlar. Örneğin ilkokul öğrencisinin kitap ve forma masrafının asgari ücreti aştığı konuşulmayacak, tıpkı yoksulluk sınırının 90 bin TL’ye yükselmesi gibi! Fabrikalar kapanırken işçinin grev hakkının cumhurbaşkanı kararnameleri ile ellerinden alınması da anılmayacak.
Bu kurguyu bozacak isim ise müthiş bir toplumsal destek yakalayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel. 24 Ekim’e kadarki 6 haftada gündemi sıcak tutup; çarşamba-pazar mitingleriyle bütüncül demokrasi blokunu sağlamlaştırırlarsa ilk seçimde iktidarda olur. Elbette partide iç çekişme olmadığını kanıtlayıp halka umut vermeli! Bütüncül demokrasi bloku derken CHP’de herkes kol kola girmeli. Dün dünde kalmıştır. Eski genel başkanlardan “Hikmet abi” Hikmet Çetin’in 7. genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu arayıp 15 Eylül öncesi ortaya attığı Saray bağlantısı iddiaları için özür dilemesi bir fırsat küskünlükleri bitirmek için. Kılıçdaroğlu’nun, “Bu davanın hiçbir yerinde yokum” sözü de öyle. Umarız, ulu önderin koltuğuna oturan genel başkanlar arasında içilecek az şekerli “Atatürk kahvesi” CHP’nin iktidar yürüyüşünü hızlandırır.
- Ad vermeyeyim 2010’da Erdoğan’ın demokrasi tramvayına binen “Yetmez ama evetçiler”le liberal sol çizgideki isimler CHP mitinglerine katılıp destek vermeye başladı. CHP’nin iktidar yürüyüşünün ayak sesinden midir ya da geçmişe dönük bir tür affedilme adımı mıdır bilinmez, ama iyi okumak gerekir bu dönüşümü!