Sözcükler her zaman anlatmak için kullanılmaz. Konuşmak, fikirlerimizi gizlemek için de etkili bir yöntemdir.
Salı günü grup toplantısında “Neler oluyor” dedirten o polemik yaşandı. Zira DEM’e adım atarak “süreç”i başlatan, Öcalan için “Gelsin Meclis’te konuşsun” diyen MHP lideri, uzun süre sonra ilk kez DEM Parti’yi eleştirdi. Eleştirisinin sebebi, DEM grup toplantısında atılan Öcalan sloganları ve şehitleri “ceset” olarak tanımlayan vekilin konuşması gibi duruyordu. Ancak Bahçeli’nin ana mesajı devamında saklıydı: “Maksimalist taleplerin gündeme gelmesinden kaçınmalıyız.” Aynı gün DEM lideri Bakırhan, taleplerini sıralayıp “Hangisi maksimalist” diye sordu.
ÖCALAN MAKSİMALİZMİ
Gelgelelim, halen “maksimalizm” tartışmasının içeriğini anlayamamıştık. Ta ki ertesi gün PKK’nin Kandil kanadını temsil eden Duran Kalkan konuşana kadar: “Bu dağdan hiçbir savaşçıyı Apo’nun özgürlüğü dışında hiç kimse indiremez. Kırk yıl bekleseler de ulaşamazlar buna. Her türlü sözü söyleseler de ulaşamazlar. Kimse yapmaz, yaptıramaz. Kimse bizden de öyle bir şey beklemesin.”
Kalkan, Öcalan serbest bırakılmadan dağdan inmeyeceklerini açık bir şekilde söylüyordu. Belli ki Bahçeli’nin “maksimalist talep” diyerek kastettiği, “Öcalan’ın serbest bırakılması” önşartıydı. Nitekim Bahçeli de konuşmasında hatırlatma yapıyordu: “Kurucu önderin 27 Şubat açıklaması bize göre esastır, o esas üzerinde yürüyen her insan akıllı insan demektir.”
Zira Öcalan’ın 27 Şubat açıklaması önşartsız bir silah bırakma çağrısıydı. Belli ki Bahçeli’ye göre “Öcalan’ın özgürlüğü” maksimalist bir talep ve “o esaslar”ın dışına çıkmaktı.
ÖNŞARTLARI ÖCALAN
Kalkan, aynı konuşmada, Bahçeli’nin işaret ettiği kongre kararlarının hayata geçmesi için “Bunu uygulayabilecek tek kişi Apo” dedi. “Biz uygulayamayız” diye devam etti. Belli ki “süreç” Öcalan’ın serbest bırakılmasında kilitlenmiş görünüyor. Kalkan’ın Bahçeli’ye geçen yılki sözlerini hatırlatması, “Unutmuşa benziyor, sözleri çok geriye düşmüş durumda, sadece bir ‘kurucu önder’ diyerek bizi kandıracağını sanıyor” sözleri de bu kilitlenmeyi doğruluyor.
Kalkan’ın Meclis’teki komisyondan çıkacaklar için “Dağ, doğura doğura fare doğuracak, sonunda yeni bir pişmanlık kanunu çıkaracaklar” demesi, “Alın öper misiniz, başınıza mı çalarsınız ne yaparsanız yapın” diye devam etmesi, Öcalan’ın serbest bırakılması dışındaki çözümler için “Boşuna beklerler” cevabı vermesi, Meclis komisyonunun atacağı adımların PKK için tali olduğunu gösteriyor.
Kısacası PKK için ana mesele şu: Öcalan dışarı çıkacak mı çıkmayacak mı? Aksinin Bahçeli, Erdoğan ya da DEM ne derse desin, komisyon hangi adımı atarsa atsın, “dağdan inmesi beklenenler” için kadük olacağı anlaşılıyor.
ABD ‘SÜREÇ’İN GAZINA BASTI
Öte yandan...
Herkes biliyor ki 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısı yeni bir Ortadoğu yarattı. İsrail’in Gazze’ye, Lübnan’a, İran’a saldırı adımlarının bir parçası da Suriye’de rejimin değişimiydi. Bu anlamda Suriye’de PYD-SDG’nin yeni rejimle yaşadığı “süreç” ile Türkiye’de Bahçeli’nin başlattığı “süreç” birbirini tamamlıyordu.
Nitekim iktidar tarafı Öcalan’ın silah bırakma çağrısının PYDSDG’yi de kapsadığını söylerken, PYD-SDG tarafı “Bizi kapsamıyor” tutumunda ısrar etti. 10 Mart’ta Mazlum Abdi ile Ahmet Şara arasındaki SDG’nin yeni devlete entegrasyon mutabakatı; Alevi ve Dürzilere yönelik katliamlarla sınandı. Ardından bir dizi bölgede SDG ile Şam arasında çatışmalar yaşandı. Haliyle 10 Mart mutabakatı bir türlü gerçekleşemedi.
Mutabakattaki ana kriz SDG’nin özerkliği sorunuydu. Hem Şam hem Ankara, SDG’nin silahları bırakarak yeni rejime katılmasını istiyordu. Bunu kabul etmeyen SDG ise kendi siyasi özerkliğini garantiye alarak, silahlı gücünü de Suriye ordusu içinde koruyarak projeyi uygulamayı öneriyordu.
“Süreç”teki tıkanmanın önü yine Gazze ile eşzamanlı açıldı. Trump’ın el koyması ile Filistin’de zorunlu bir anlaşma gerçekleşirken Suriye’deki entegrasyon çözümünün uygulanması da hızlandı.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Brad Cooper, 6 Ekim’de Haseke’de, Mazlum Abdi ile görüştü. Elbette ana konu entegrasyondu. Abdi de bunu doğruladı: “Son zamanlarda Şam ile aramızda yapılan görüşmelerde bir yavaşlama vardı ona dair konuşuldu. Bu görüşmenin etkileri bir gün sonra Şam’da yaptığımız görüşmede de kendini gösterdi.”
SDG İSTEDİĞİNİ ALDI
Gerçekten de Şam ile Suriye’nin kuzeyi, son 10 günde, ABD himayesinde, hızlandırılmış bir sürece girdi. Siyasi özerklik ve anayasal çözüm netleşmese de en krizli mesele olan “SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu”, Abdi’nin istediği şekilde çözülmüş görünüyor: “Yeni bir Suriye ordusu kuruluyor, biz de temel gücü olarak yeni Suriye ordusunda rol alacağız.” Görünüşe göre, SDG örgütsel olarak dağılmadan, muhtemelen adı ve sembolleri değişerek kendini yeniden tanımlayacak. İktidar ise bu hamlenin propagandasını, içeride, “Bakın kendilerini dağıttılar” diye yapacak.
İşte bir süredir Suriye çözümüne kilitlendiği için adeta donmuş görünen Türkiye’deki “süreç” de önümüzdeki günlerde hızlanacak. Aktörler çeşitli somut adımları konuşsa da açık bir şekilde görülüyor ki PKK dağdan inmek için “Öcalan’ın özgürlüğü” önşartını Türkiye’nin önüne koyacak. AKP ve MHP, ya PKK’yi dağdan indirmek için iç kamuoyunda büyük kırılma yaratacak “maksimalist bir adım”ı göze alacak. Ya da Öcalan’a “Dışarı çıkma talebim yok” açıklaması yaptıracak. Her ihtimalde, Öcalan’ın durumu, Türkiye’nin önümüzdeki dönemki gündemi olacak.
Son ayrıntı...
Herkes Duran Kalkan’ın Öcalan sözlerine baktı ama şu ifadeleri beni daha çok düşündürdü: “Dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak, o zaman göreceğiz, kimlerin başına neler gelecek!”
Kelimelerin büyüsüne kapılsak da söze anlam veren insan eyleminin kendisidir.