İnsanın çektiği çilelerin sonucu tecrübeleridir.
Tatil bitti. Kitap kadar mektup da okudum. Bu çağda ne mektubu demeyin. Gazete yazarları, hele Cumhuriyet’te, posta kutularını açtıklarında bir dolu mektupla karşılaşır. Çoğu, cezaevinden gelmiştir.
Tecrit, kütüphane ya da avlu yasakları, keyfi idari cezalar ve elbette açlık grevleri hapishanelerde sürüyor. Fakat biri var ki “İşte bu” dedim. Tam da “muhalefet dekorlu çözüm komisyonu” toplanmıştı. İmralı notlarından sızanlara göre, sadece PKK’yi kapsayacak bir hazırlık vardı. Nitekim cumhurbaşkanı başdanışmanı da “PKK’ye özel düzenleme” çalışmasını anlatmıştı.
14 YAŞINDA FETÖ’YLE TANIŞMA
Mektubun sahibi, iki yıldır cezaevinde olan 34 yaşında bir FETÖ hükümlüsü.
Adı Ş.
“Bu yazıyı 40 derece sıcaklıkta, avluda, çamaşır iplerine astığım nevresimin gölgesinde yazıyorum” diye başlıyor.
Ş’nin babası, yaşı kemale ermiş bir gardiyan. Her hafta kızının görüşü için cezaevine gidiyor. Sonra da işi için bir başka cezaevine dönüyor. Aslında emekli olmak istiyor. Ama geçim derdiyle olamıyor.
Ş’nin mektubu, “Alakam yok, yanlışlık var” mektubu değil. Aksine... Ş. Fethullahçılarla birlikte olduğunu kabul ediyor.
Başarısı sayesinde, FETÖ’nün dershanesine, 8. sınıfta burslu kayıt yaptırmış. Anadolu lisesini kazanınca “ablalar”ın evinde haftada iki-üç gün geçirmeye başlamış. Bir taşra üniversitesinde matematik bölümünü kazanmış. “KYK yurdu da burs da çıkmadı” diye anlattığı hikâye onu yine Fethullahçıların kucağına düşürmüş. Örgütün evlerinde kalmış: “Tüm hayatımızı bir ideale göre şekillendirmek, fedakârlık yapmak, adanmışlık duygusu bizi havalı hissettiriyordu. Veya ‘güneşin doğup battığı her yere İslamın sesini götürmek, dünyayı cennete çevirmek’ tarzındaki ütopyalara gönülden iman etmek, bizi patolojik olarak hasta etmişti. O yüzden efsunlanmış gibi gerçeği göremiyorduk. Bilmiyorum...”
Kaldığı evlerde lise öğrencilerine dersler vermeye başlamış. “Sohbet” adı altında propaganda faaliyetleri de düzenlemiş. Kendi derslerinin önüne Fethullahçılığı koyduğu için dört yılda mezun olamamış. Ailesinin yanına dönüp bitirme sınavlarına girmeye devam etmiş. FETÖ’den de kopmamış. Fethullahçıların dershanesinde etüt öğretmeni olarak çalışmış. Elbette sigortasız!
TAM KATALOG EVLİLİK YAPACAKKEN...
2015 Haziran’ında mezun olmuş. FETÖ’nün iktidarla kavga ettiği süreçte, normal telefon görüşmeleri yerini önce internet tabanlı uygulamalara ardından ByLock’a bırakmış. “Akıl tutulması” dediği bir zamanda o da telefonuna yüklemiş.
Mezun olunca, devlet okulunda ücretli öğretmen olarak işe girmiş. Sıra evliliğe gelmiş. Ş. niyetini açıkça söylüyor: “Benim gibi namazında niyazında olan, geçtiğim yollardan geçmiş, ‘cemaatten’ biri ile evlenmek niyetindeydim.”
FETÖ, Ş’ye katalog evlilik teklifinde bulunmuş: “Askeriyede irşad ve tebliğ yapan birisiyle hayatımı birleştirecek ve başörtümü açarak büyük fedakârlık (takiyye!) yapacaktım.”
FETÖ mensubu askerle iki kez görüşmüş. Uygun bir eş olduğuna ikna da olmuş. Gelgelelim başörtüsünü çıkarma meselesini kabullenememiş: “9. sınıfın yaz tatilinde beni başımı örtmeye ikna eden de ablalardı, açmaya ikna eden de...”
Pazarlık etmeye çalışmış. “Nikâhtan sonra açarım” demiş. İpi koparan kararı ise o gün vermiş: “Söz günü, ‘Fotoğraf çekimi olacak, sonrası için riskli olabilir, sen ona göre hazırlan’ diye beni erkek tarafı aradı. Annem ve ben hazırlık yapıyorduk akşamki tören için. ‘Hayır, isterseniz gelmeyin’ dedim. Gelmediler de!”
O gün Fethullahçılarla bağı da kopmuş. KPSS’ye hazırlanmaya başlamış. Özel ders vererek geçinmeye çalışmış. 29 Ekim 2016’da, özel bir şirkette çalışan bir mühendisle görücü usulü evlilik yapmış.
Ş’NİN KAYBOLAN YILLARI
Gelgelelim, FETÖ ve ByLock geçmişinden kurtulamamış. 2016 Kasım’ında gözaltına alınmış. Yargılaması 6 yıl sürmüş. Bu süreçte, memurluk hayal olduğu için yazılım eğitimi alıp kendi şirketini kurup çalışmış. Yerel mahkemenin verdiği 6 yıl 3 aylık “örgüt üyeliği” cezasını Yargıtay iki kez bozmuş. Üçüncüde ise onamış. 2023’ten beri hapiste: “Şu an bana üniversite yıllarımı anımsatan, FETÖ’cü ablalarla kalıyorum. Eşim, ailem benimle birlikte bu çileyi çekiyor.”
Evlenirken, Ş’nin geçmişinden habersiz eşi, beklentisinin aksine Ş’yi terk etmemiş. Bedeli yedi yıl pasaportsuz gezmek olmuş. Gelgelelim ne olacağı belli olmadığı için çocuk da yapmamışlar. Ş. çok istediği halde anne olmamış: “Yeterli bilgi-görgü-sorgulama gücüne sahip olmayan ve de fıtrat olarak yumuşak başlı biriyseniz, herhalde bu tarz örgütler için bulunmaz Hint kumaşı oluyorsunuz. Keşke dediğim, bin pişman olduğum şeylerin ne yazık ki faydası olmadı. Kaybolan; gençliğim ve annelik hayalim oldu.”
Yaşadıkları onu değiştirmiş. Tarih, felsefe, siyaset kitaplarını hatmetmiş: “Bir daha asla kimse yalan yanlış bilgilerle beynimi yıkayamasın diye okumaya, öğrenmeye and içtim.”
Sadece kitaplar değil, Fethullahçılardan koptuktan sonra ilişkileri de farklılaşmış: “İş sektörümün değişmesiyle tüm çevrem de değişti. Yankı odamdan, zehirli manipülasyondan kurtuldum. Açık fikirli, gayet normal (!) insanlarla tanıştım. Önceki hayatımda cehenneme gideceği için üzüldüğüm kişileri nasıl ötekileştirdiğimi, nasıl at gözlüğüyle baktığımı, din ve ahlak konusunu, faşizmin mikro düzeyde ilişkilere etkisini düşündüğüm uzun ve sancılı zamanlarım oldu. Vizyon değişimi, eksen kayması denir ya, bunları bizzat yaşayarak öğrendim.”
‘BAŞÖRTÜMÜ ÇIKARIP HAFİFLEDİM’
Sonunda olmayacak olan da olmuş: “Bir askerle mahrem-katalog evlilik yapacakken çıkarmakta tereddüt ettiğim, vicdan azabı çektiğim başörtümü, tüm inancımı kaybettiğimden, bir yükü omuzlarımdan indiriyormuş gibi çıkardım, hafifledim.”
“F-16 pilotu değildim, darbeye karışmadım, kozmik odaya girmedim, Ergenekon-Balyoz kumpasına karışmadım, şantajcı polislerden olmadım, kimsenin evine böcek yerleştirmedim” diyen Ş., durumu şöyle özetliyor: “Hapiste 17-18 yaşında Anadolu’nun bir iline üniversite okumaya gitmiş, cemaatin/tarikatın kucağına düşmüş, eli kolu hiçbir yere ulaşmamış, sadece dini duyguları sömürülmüş, hayatı bir hiç uğruna mahvedilmiş kadınlar da var.”
Ş. meselenin sınıfsal olduğunun altını çiziyor: “Bebek, Nişantaşı gibi lüks semtlerde benim gibi cemaat yurdunda kalan, çocuğu olan bir aile var mıdır?”
Ş., “ezilen çimen” olarak filleri işaret ediyor: “Maddi kazanç ve statü sahipleri, güçleri ve nüfuzları olduğundan, davalarından sıyrılabildi. (…) Pensilvanya’ya giden, el öpmek için sıraya giren kişilerin de bir kısmı hala ekranlarda konuşmaya devam ediyor.”
Bu konuda doğru söylediğinin hepimiz şahidiyiz!
Ş. bir zamanlar Fethullahçılara kapılmış, sonra sorgulamış. Ama bugün Fethullahçılarla aynı koğuşta. “Görülmek ve duyulmak için” bana mektubu yazmış. Umarım görmüş ve duyabilmişimdir.
Bir zamanlar Erdoğan, “Kişilere karşı değil, devlete karşı suçlar affedilir” diyordu. İktidarını sürdürme isteğiyle hep aksini yaptı. Şimdi bir kez daha aynısı oluyor. “PKK’ye özel yasa” ile “makbul terörist-kötü terörist” ayrımı yaparak, hukuk devletini tekrar kasten ıskalayacak. Oysa ayrım yapılacaksa bomba atanla-fikrini söyleyeni, cinayete azmettirenle-örgütlenmişi, insan öldürenle-karınca ezmemişi ayırmalı. Zaten talimatla iş tutan, nüfuza göre karar veren, farklı olanı torbaya atıp güçlüleri kollayan yargının hali ortada... Temize çekilecek, yeni bir yaşam şansı verilecek ya da kamu vicdanını yaralamayacak olan da örgüt adlarından bağımsız olarak adil olana yaklaştıracak hukuki çizgiyi doğru yerden çekmek. Ama bu şekilde olursa “çözüm bahane muhalefeti ezmek şahane” planı işler mi, bilmem.
Yaşananlar bir türlü deneyim olmuyorsa belki de taşıdığımız hayat bizimki değildir.