Kapıyı açan anahtar değil, kilidinin bilgisidir.
Bir yıldan fazla oldu. “Ne değişti” diye soruyorum. Savunanlar bile “hiçbir şey” diyor.
Malum “süreç”ten bahsediyorum. İlk günlerinden itibaren eleştiriyor, ilk düğmenin yanlış iliklendiğini söylüyorum. Daha da ileri gidip tarihin her başarısız adımı cezalandırma yöntemini hatırlatıyor, despotizmin sopasını daha da kalınlaştıracak sonucu gösteriyorum. İktidarın kulbundan tutunca savcıları göreve çağıran “susturuncular”a rağmen söylemeye devam edeyim.
Türkiye’de “Kürt meselesi” başlığında sıralananlar dahil, sorunlarımızın çoğunun hukuk devletiyle, demokratik haklarla, Cumhuriyetin kazanımlarıyla ilgili olduğunu savunuyorum. Haliyle AYM-AİHM kararlarını hukukun emrettiği gibi tanırsanız, seçme ve seçilme hakkından örgütlenme ve ifade özgürlüğüne kadar anayasayı uygularsanız, yargı bağımsızlığını sağlar başta terörle mücadele yasaları olmak üzere mevcut kanunların keyfi uygulamalarını engellerseniz. Emin olun daha gerçekçi, daha garantili, daha meşru bir “süreç” yaratmış olursunuz. Komisyonlara havale etmeden, pazarlık yapmadan, kavga-gürültü çıkarmadan son dönem konuştuğumuz her krizli konuda şairin deyimiyle iklim değişir, Akdeniz olur. Ahmet Özer’in de Ahmet Türk’ün de kayyumları, CHP’li belediye başkanlarının da milletvekili Can Atalay’ın da tutukluluğu, Gezi davasının da Kobani davasının da durumu, Ümit Özdağ’a da Mansur Yavaş’a da yargı tehdidi son bulur. Dayaksız protestolar, sansürsüz konuşmalar, hapishanesiz hürriyet devri başlar.
Üstelik...
Eğer muhalifseniz bu eylem haritası sizi “İktidarla kirli pazarlık yapıyorlar” ithamından korur. Yok eğer iktidar tarafındaysanız “Teröre alan açıyorlar” suçlamasından kurtarır. Ayrıca anayasaya, adalete, demokrasiye dönüş sağladığı için toplumsal rıza ve hukuki meşruiyet de yüksek olur.
Ancak masadaki hiç kimse buradan bakmıyor. İktidar, bölgesel planlamanın sonucu olan “süreç”in muhalefete alan açmasını istemiyor. İmralı da kendisinin ve örgütünün kazanacaklarını her şeyin önüne koyuyor. Haliyle “süreç”in ekseni bu gayrimeşrular dengesi üzerinde çiziliyor.
DEMOKRASİSİZ ‘SÜREÇ’ SORUNU
Savunanlar bile halktaki karşılıksızlıktan, toplumdaki inançsızlıktan şikâyet ediyorlar ya...
Sahi suçlu millet mi sanıyorsunuz?
Televizyondaki yorumcunun “Barış geliyor” lafını altyazıda akan “gazetecilere tutuklama” haberi, siyasetçinin “Bin yıllık sorun çözülüyor” sözünü herkesi içeri attıracak “genel ahlak yasası”, “Herkes evinde rahat uyuyacak” açıklamasını “Evinden alınıp sidik analizleri servis edilen şarkıcı” ifşaları tamamlıyor. Çelişkiyi görmeyen de görüyor. İşin garibi, cumartesi gecesi olduğu gibi, Diyarbakır’daki “Öcalan’a özgürlük” yürüyüşü ile Hacettepe’deki yemekhanede öğrencilerin gözaltı fotoğraflarını yan yana koyanlar, eskisinden daha öfkeyle yatağa giriyor. “Süreç” millet için değil iktidar için olunca, toplumu rahatlatmak bir yana; kızdırıyor, kutuplaştırıyor, tepkiselleştiriyor. Buna, Cumhuriyetin kurucu değerleri başta olmak üzere, “başka” gördüğüne hakaret eden “süreç şımarıkları” da tuz biber ekiyor.
‘PKK YASASI’ İMRALI’DAN ÇIKTI
İlk düğmeden son düğmeye gelirsek...
Aradan bir yıldan fazla zaman geçti. Toplanan komisyonların, kurulan masaların, yapılan pazarlıkların sonunda heybede iki turp var. Biri; Kandil’in “olmazsa olmaz” dediği ancak iktidarın maksimalizm eleştirisi yaptığı Öcalan’ın serbest bırakılması. İkincisi, özel bir “geçiş süreci yasası”.
İlk konuyu geçen perşembe anlattım. İkincisine gelirsek...
Öcalan ve iktidar, genel değil “sürece özel” bir yasa çıkarmada anlaşmış görünüyor. Bunu İmralı’dan sızan notlarda görmüştük. Adına “PKK yasası” denen düzenleme, İmralı’da gündeme gelmişti. Öcalan, “Meclis Komisyonu gelsin, kanun taslağı önereceğim” demiş, “diğer suçları neden karıştırıyoruz, bu defa sadece PKK için yasa çıkabilir” diye devam etmişti. DEM’liler ise ona “AKP dedi ki biz PKK’nin feshine dair ileride yasa çıkaracağız, diyeceğiz ki feshedilen bir örgütten dolayı cezalar artık hükümsüzdür ve öylece başka kimse yararlanamaz” yanıtını vermişti.
Gerçekten de sızan notlardan sonra, hem MHP’den hem Mehmet Uçum gibi Cumhurbaşkanlığı’ndaki isimlerden hem de DEM Partililerden benzer açıklamalar geldi. Cumhurbaşkanı’nın PKK dışındaki yargılamalara uygulanacak bir düzenlemeye taraftar olmadığı yazıldı. Son olarak “sadece PKK’ye uygulanacak süreç yasası”nın yolda olduğunu öğrendik. (T24, Ceren Bayar, 17 Ekim)
TEPKİYİ VE EŞİTSİZLİĞİ BÜYÜTECEK
Son dönemde hemen her gün siyasi operasyonları, tutuklamaları, yargılamaları konuşuyoruz. Erdoğan bile bir dönem “Devlet kendisine karşı işlenmiş suçları affedebilir” demişti. Anayasanın eşitlik ilkesine de vicdana da uygun olan buydu. Hele “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten “cumhurbaşkanına hakaret”e, “örgüt propagandası”ndan “hedef gösterme”ye kadar binlerce kişinin tuhaf siyasi davalara muhatap olduğu düşünülürse...
Ancak şimdi “süreç”, “sadece PKK’ye fiili af” düzenlemesiyle toplumun karşısına çıkıyor. Facebook’da yazan ev kadınları, muhalefetteki belediye başkanları, Erdoğan’ı eleştiren siyasetçiler, eylem yapan gençler, yazı yazan gazeteciler, hatta şarkıcılar ve komedyenler yargılanmaya devam ederken; AKP-MHP-DEM sadece PKK’nin kapısı için anahtar üretecek. Görünen köyü anlatmama gerek yok, bu adımın yaratacağı eşitsizlik milletin tepkisini daha da büyütecek. Öte yandan, toplumun bir bölümünün sırtındaki sopayı daha da kalınlaştıracak. Karşısındaki muhalefeti ise daha da parçalayacak.
İki not ile bitireyim.
PKK’nin yayınlarına bakıyorum. Türkiye’de “oldu da bitti maşallah” havası hâkimken, PKK’nin Kandil kanadı, “Bir şey çıkmayacak” analizleri yapıyor.
İkincisi, muhalefetin sessizliği. Yarın süreç biterse, iktidarın dönüp muhalefeti suçlayacağını, bütün yükü muhalefetin üzerine yıkacağını kestirmek zor değil. Buna rağmen “Aman sürece karşı demesinler” korkusuyla hem sol ve hem ana muhalefet, kendi vekilleri kendi başkanları hapiste olduğu halde, yukarıdaki eşitsiz tablo karşısında anlamlı ve ilerici bir ses çıkarmıyor.
Anahtar bir türlü açmıyorsa belki kapı üzerine tekrar düşünmek gerekir.