Deniz Yıldırım

Tarihsel aydın: Uğur Mumcu

26 Ocak 2019 Cumartesi

24 Ocak bir tarihtir. İçimizi acıtan, kanaması bitmeyen bir tarih. Uğur Mumcu ise tarihseldir. Kendisinden önceki aydın birikimiyle kök bağı kuran ve katledilmesiyle geleceğe izler bırakan bir aydın kuşağının temsilcisidir. Yani kamusal kişiliktir. Tarih, bir gündür; tarihselse geçmişle ve gelecekle devamlılık ilişkisi içindedir. Tarih anılır; tarihsel anlaşılıp uygulanır.
Kiminle bu kök bağı? Mumcu, Türkiye’nin on yıllardır çağdaşlaşma, demokrasi ve adalet mücadelesinin öncülüğünü üstlenmiş halkçı aydın kuşağıyla kök bağına sahiptir. Nedir bu aydın tipinin özelliği? “Kendimi kurtarayım” bireyciliğine karşı, kendi kurtuluşunu halkın kurtuluşunda görmek, fedakâr ve verici olmak; içinden çıktığı halka borcunu ödeme kararlılığı taşımaktır. Bizde önce münevver, sonra aydın sözcükleri, anlam kökü bakımından etraflarına yaydıkları ışık ve bilinçle tanımlanmış. Boşa mı? Son 200 yıldır öğrencimiz, öğretmenimiz, gazetecimiz, subayımız, hekimimiz; özcesi halkçı aydın kuşağımız önce “Bu vatan nasıl kurtulur” sorusuna, vatan kurtulduktan sonra da “halkı nasıl egemen kılarız” ve “Emekçi Halkı nasıl uyandırırız” sorularına yanıt aramış. Uğur Mumcu işte bu birikimle tarihsel açıdan bağlıdır, bu birikimin devamıdır.
Aydınla emekçi halkı birleştiren bir Cumhuriyetçi kararlılığıdır sözünü ettiğimiz. Sadece yazıda değil, sahada da olan. Katledilen Atatürkçü aydın Muammer Aksoy’un cenazesinde de en ön safta Mumcu vardır; hak arayışındaki Zonguldak maden işçisiyle dayanışma yürüyüşünde de. “Ben tarafsızım” sızlanmalarının karşısına dikilen bir aydın tipidir bu. Taraftır. Halkının, ezilenin, işçinin, köylünün, fikir ve beden işçisinin, üretenlerin, kısacası hakikatin yanındadır. Ve başına gelebilecekleri bilerek, hissederek böyledir. Korkmayan ve susmayan aydındır.
Bizzat Uğur Mumcu kendisini bu tarihsel aydın birikiminin parçası gördü ve bunu vurguladı. Hem de çok erken bir tarihte. Bugün dilimizden düşmeyen “Vurulduk Ey Halkım” seslenişini 1975’te yazdı mesela. Orada bir “Biz” bilinci vardır ki hepimize mesajdır: “İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık, kışlık katlarımız, arabamız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı; köylüyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!”

Aydın kıyımı
Gelelim Uğur Mumcu’nun katledilmesinin bugüne uzanan, gelecekle bağ kuran tarihsel niteliğine. Türkiye aydını baskıya alışkındır. Magosa’ya, Malta’ya sürgün edilmiş; işinden, ekmeğinden koparılmış; mahpusluğa alıştırılmıştır. Abdülhamit devrinden 20. yüzyıla, tükenmeyen gerçekliktir bu. Ancak sürgün, sürüldüğü yerde yine de yazmıştır. Mahpus, zindanı okula çevirmiş; aydınlatmayı sürdürmüştür. Yani zihni susturulamamıştır.
Oysa 90’lar başkadır. Atatürkçü, Cumhuriyetçi, ilerici aydın birikiminin sistematik olarak karanlık bir el ve ittifakları tarafından katledilmesinin, kıyıma uğratılmasının yeni bir aşama olduğu açıktır. Toplumun öncüsüz, karanlıkta bırakılmasının; halkçı aydın damarının susturulmasının tarihsel dönüm noktasıdır bu yıllar. Muammer Aksoy’u, Bahriye Üçok’u, Turan Dursun’u, Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı 90’larda katliamlara kurban verdik. Şairimizi, yazarımızı, gencecik canlarımızı Madımak’ta alevler arasında yitirdik.
Türkiye’nin sosyal ve laik devlet düzeninden geri çekilmesinin, derinleştirilen karşıdevrimin tarihiyle, Atatürkçü, Cumhuriyetçi aydın birikiminin, bu gidişe direnecek zihinlerin kıyıma uğratılmasının tarihi ortaktır. Öyleyse aydın cinayetleri, toplumu öncüsüz ve aydınsız bıraktığı oranda, sessizliği çoğalttığı ölçüde, gerici tüm dönüşümlerin önünün açılması hedefiyle de objektif olarak bütünleşmiştir. Polisiye, kriminal analiz “Kim yaptı” sorusuna yanıt arar; politik analiz “Kime yaradı” sorusuna. Yanıt açıktır. Demek ki Uğur Mumcu öldürülse de, etkileri bugün yaşamaktadır. Bir günlük değil, tarihseldir.
Uğur Mumcu’yu, birleştiği köklere bakarak ve geleceğe bıraktığı bu etkilerle çözümlersek, bir günlük 24 Ocak anmalarının da ötesine geçebiliriz. Bugün Uğur Mumcu olmak, Uğur Mumcu’nun tarif ettiği “Biz” içinde yer almayı gerektiriyor. Uğur Mumcu’nun birleştiği o tarihsel kökle irtibat kurmayı, halkçı aydın sorumluluğuyla öne çıkmayı, öncüsüz ve sessiz bırakılan halka ses olmayı gerektiriyor. İşte o zaman Uğur Mumcu, gerçekten ölümsüz olacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları