Bütün perdeleri kapattım, ev telefonunu fişinden çektim, cep telefonumu sessize aldım ve dinlemeye başladım. Vedat Sakman, Metin Altıok’un en sevdiğim şiir dizelerinden etkileyici bir şarkı yapmış. Tuhaf bir şey, sanki Metin Altıok yanı başımda ve sessizce, her zamanki gibi sigarası elinde, birlikte sadece, sadece müziği dinliyoruz ve o dizelerine sessizce eşlik ediyor. “Eskiden bir sesim / Vardı benim; Şimdi uzakta. / Çınlar belki. / Bir köprünün altında / Yitirdiklerim de oldu / Kazandıklarımın yanında. / Eskiden bir yüreğim / Vardı benim; / Şimdi uzakta / Çarpar belki. / Bir çocuğun odasında. / Yitirdiklerim de oldu / Kazandıklarımın yanında. / Bir ben kaldım şimdi / Tek yakın bana. / Ama ben eskiden de / Hep böyle / Yalnız çıkardım yola…”
Birden kendime geliyorum, kendimi toparlamalıyım çünkü daha dinlenecek çok şarkı var. Çünkü elimde tuttuğum CD 28 şarkıdan oluşuyor ve tümü Metin Altıok’un dizelerini yeniden, yeniden bana getirecek.
Zeynep (Altıok) sana ve tüm dostlara teşekkürler. Usulca, “Kavaklar” şarkısına geçiyorum. Hepimize olur, bazen durup dururken bir keder basar içimizi. İşte ben o zaman, kötü sesimle kendi kendime mırıldanırım, “Bedenim üşür, yüreğim sızlar. / Ah kavaklar, kavaklar / Beni hoyrat bir makasla / Eski bir fotoğraftan oydular. / Orda kaldı yanağımın yarısı, / Kendini boşlukta tamamlar. / Omzumdan bir kesik el, / Ki hâlâ durmadan kanar. / Ah kavaklar, kavaklar! / Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.”
Rahmetli Onno Tunç’un bestesini Sezen Aksu o kadar içten okur ki, Metin bile dayanamaz. Ağlar…
Zuhal Olcay, usulca söylemeye başlıyor, Çiğdem Erken bestelemiş, dizeler şöyle: “Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden / Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden. / Bir yüzük yaptım belli belirsiz, / Eski bir gramafon sesinden. / Bir yüzük serçe parmağın için, / Bulutsuz bir gecede kayan yıldız izinden. / Bir yüzük yaptım terli bir yüzük. / Avucumdan geçen ince hayat çizgisinden. / Yanmasını bilen bir bakır yüzük, / Evime akım taşıyan elektrik telinden. / Bir yüzük yaptım sana, bir yüzük ki; / Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.” Bir yüzük ve bütün bir hayat, aşk. Büyük sözlerden uzak, sade ve bir o kadar da samimi. Yanı başımdaki Metin Altıok gülümsüyor, sanırım bu samimi sözünü sevdi. Belki de ona en yakışan bu sözcük, samimi… Onda sahte hiçbir şey yok.
O da ne, Kürtçe bir ağıt başlıyor, bu Metin Altıok’un “Kimliksiz Ölüler’i. Murat Doğan (Mirady) Kürtçe söylüyor, Metin Altıok Türkçe eşlik ediyor: “Yanında dağılmış kâğıtlar / Ve bir tütün tabakası var. / Bir bez parçasıyla / Ağzını tıkamışlar. / Cesedi sırt üstü / Boyunca uzatmışlar. / Bir deniz kabuğunda / Dalgaları duyanlar. / Boş bir mermi kovanı / Sizce nasıl uğuldar!” Derin bir suskunluk oluyor, birden bir at arabasının arkasına çırılçıplak atılmış bedenlerin Hakkâri’nin Cumhuriyet Caddesi’nden davul eşliğinde usul usul geçtiğini anımsıyorum. Bunu gördüm ben. Ağlamak geliyor içimden, Metin Altıok bana yeni sarılmış bir sigara uzatıyor, “al yak, efkâra iyi gelir.”
“Bir an önce gel buraya / Karpuz, kavun yiyeyim.” Üç kadın, Çiğdem Erken, Umay Umay, Birsen Tezer çağırıyorlar bizi. “Yeni çekilmiş bir dişin / Yadırganan boşluğu / Dilimin ucunda ismin. / Somunu yitik bir vida / Düştü düşecek yüreğim. / Bir an önce gel buraya / Karpuz, kavun yiyelim. / Bilmem ki ne diyeyim / Sana örselenmemiş; / Dostluğun böğrümde sancı, / Sevgi toza belenmiş / Havi dökülmüş sevincin. / Bir an önce gel buraya / Karpuz kavun yiyelim. / Batıp çıkıyorum durmadan, / Ben bilirsin iyi yüzemem / Çarşafım diş gösteriyor / Dalgalı birkaç gündür / Sallanan döşeğim / Bir an önce gel buraya / Karpuz, kavun yiyelim.”
Şarkılar sürüp gidiyor ama benim yerim azaldı. Zeynep’in gülümseyen yüzünü görüyorum, Metin Altıok da oradan kapının aralığından bize bakıyor. Herkese teşekkür ediyor, emeklerinden ötürü. Ve sessizce uzaklaşıyor.
Not: Bu değerli çalışmayı hayata geçiren, tüm Metin Altıok dostları sağ olun... CD Anadolu Müzik tarafından basılmış. En önemlisi başka çalışmalar için bir örnek olması. *
Metin Altıok’un bir dizesi.
‘Hep Böyle, Yalnız Çıkardım Yola’ *
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım, hiç böyle zamanlar yaşamamıştık, “at izinin it izine karıştığı”; her an, her dakika bir lağım pisliğinin üstümüze sıçradığı, bazılarının bu lağım pisliğini dünyanın en güzel kokusu gibi akciğerlerine çekip “Şükür Allah’ıma” dedikleri bir zaman.
Sevgili okurlarım vallahi billahi bana iki şeyden daral geldi.
Sevgili okurlarım sevdiğim tahta heykeller diyarı Değirmendere’ye taşındığımdan beri dostlarım, okurlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar