Sevgili okurlarım boykot günü epey eğlenceli geçti. Sabahın köründe ülkeyi yönettiğini sanan bakanların alışveriş merakı beni benden aldı. Ellerinde poşetler arkalarında yandaş medyanın kameraları alışveriş yapıyorlar. Çevrede de marketin mallarını kucak kucak taşıyan artık paralı mı bilmiyorum insanlar. Bakan dediğin biraz usturuplu olur, bu denli gülünç oyunların aktörü olmak, Allah korusun.
Ben şahsen epey eğlendim ve evimin çevresindeki on markete gidip çıkıp alışverişi teftiş ettim. Bomboş marketlerde tezgâhtar kızların keyif çatmaları çok hoşuma gitti. Hatta birkaç yerde marketin mutfağında yaptıkları çaydan bana da ikram ettiler. Pek güzel lafladık.
Şimdi gelelim tüketimi boykot etmek neden önemlidir. Düşünün 86 milyon bir ülkede alışveriş yapan bizler günde dolaylı vergi olarak ne kadar para ödüyoruz? İşin püf noktası bu! Ödediğimiz miktar o kadar yüksek ki bakanlar günlük para dönsün diye oyunculuğa bile soyunuyorlar. Çünkü bu ülkede yıllık verginin gelirinin büyük miktarını dolaylı vergiler ve çalışanların ücretlerinden kesilen vergiler oluşturuyor. Sermaye mi, anormal para kazanan elektrik, inşaat sektörü mü? Yapmayın onlar her zaman devletin koruyucu kanatları arasındadırlar. İşte sevgili dostlarım boykot dünyanın her yerinde tüketicinin elindeki en güçlü savunma eylemidir!
Şimdi gelelim bir günlük boykot yeter mi? Müjdeler olsun elektriğe yüzde 25 zam geldi. Geleceğini adım gibi bildiğim için geçen haftaki yazımda elektirik tüketimini nasıl azaltabiliriz diye tavsiyede bulunmuştum. O tasviyeler kişisel olarak bizlerin yapması gerekenler ama kitlesel olarak yeni boykotlar üretmeliyiz. Bunları yazarken Çin’de yapılan bir boykot aklıma geldi. Görüntülerini unutmam mümkün değil. Şöyle ki Çin’de akaryakıta çok küçük bir zam yapılıyor ve ilan ediliyor. Anında yollardaki tüm arabalar duruyor. Millet arabalarını yolda bırakıp yürümeye başlıyor. Muhteşem bir kalabalık oluşuyor ve yapılan zam geri alınıyor. Acaba biz neden üst üste gelen akaryakıt zamlarını protesto etmiyoruz? Acaba konforumuza çok mu düşkünüz? Burada aklıma apartmanın altındaki markete gitmeyip bu işi kuryelere yaptıran ve getirme parası olarak 30 lira ödeyenler geliyor. Bir de aklıma şirket adına alınan akaryakıtı da arabanın kendisi de kurumsal vergilerden muaf tutulan arabalar geliyor. Vızır vızır dolaşıyorlar, gariban emekli de (bu bizzat ben oluyorum) pazardan aldığı malları güçlükle taşıyıp eli kolu uyuşmuş eve varıyor.
Peki çok değil, 3 gün arabalarımızı kullanmasak, özellikle İstanbul’da toplu taşıma araçları vızır vızır işliyor, onlara binsek ve biraz yürüyerek işe gitsek. Nasıl olur, bir düşünün hepimiz yollardayız! Gerçi pek çok üniversite öğrencisi ya yürüyor ya da toplu taşıma kullanıyor. Ama gençler de konfora alıştılar. Bir süre hocalık yaptığım için biliyorum, şimdilerde yıllık parası bir milyonu bulan özel üniversitelerin önündeki otoparklar lüks arabalarla doluydu. Hocaların değil, öğrencilerin arabalarıyla. 3 günlük boykot yapmak çok mu zor! Küçücük Hırvatistan bile akaryakıt zamlarını protesto ediyor. Biz neden yapmayalım? Bu arada özellikle gençler tarafından yoğun bir şekilde boykot edilen, adını da bir türlü öğrenemediğim bir kahveye neden bilmiyorum, ülkemiz sosyetesinin ünlü bir hanımı kahve içmeye gidiyor ve sahibiyle çok samimi bir pozda foto çekip yayımlıyor. Acaba iktidarın aklında ülkemizin en eski ve en köklü sermaye grubunu bile korkutan bir şeyler mi var? Bir başka sermaye grubuna da 40 uçak alması için devlet teşviki çıktı, bay Cengiz’e milyon hektarlık meralar kamulaştırılarak hediye edildi.
Şimdi kara kara düşünüyorum yurtiçi ulaşım acayip zamlanacak buna karşı biz ne yapsak? Çeşitli siteler var şöyle birileri mesela Adana’ya arabayla gidiyor, o kişiyle akar yakıt parasını bölüşerek en az dört kişi istediği yere daha ucuz ulaşabilir. Şimdi dayanışma zamanı, korkmayın siteden kişinin özelliklerini öğrenebilirsiniz. Ayrıca gençler ve hâlâ genç olanlar otostop yapabilirler. Gerçi ülke öyle bir hale getirildi ki kimseler kimselere güvenemiyor, işte bu dönem insanlar arasında güvenin yeniden inşa edildiği bir zaman parçası olabilir.
Bu arada ölümüne Silivri Cezaevi’nde tutulan, ileri derecede tansiyon ve şeker hastası ayrıca yirmi gün önce anjiyo ameliyatı geçiren İBB Genel Sekreter Yardımcısı ve Tarihi Kentler Birliği Genel Sekreteri Mahir Polat hepimize bir mesaj göndermiş. “İyi dilekleriyle bana güç veren duyarlı, güzel dostlar, hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Mektuplarınızı bekliyorum. Candan sevgilerimle. Adres: Semizkumlar Mahallesi, Marmara İnfaz Kurumları Kampusü Marmara Kapalı Ceza infaz Kurumu. Silivri 9’nolu Cezaevi, C blok, 53 koğuş, Silivri/İstanbul.”
Evet şimdi bizde kalemi kâğıdı önünüze alıp başlayalım yazmaya. Yazdıkça unuttuğumuz mektup günlerimiz aklımıza gelebilir. Öyleyse yazın! Mahir Polat’ın kalbi iyileşir, ben inanıyorum.